31 Temmuz 2017 Pazartesi

TUHAFİYE


                                     


TUHAFİYE

KELİMESİ BİLE TUHAF

    Boşuna kürek çekmek durgun sularda, çünkü suyun debisi senin hareketinle aynı ahengi paylaşıyor. Hızlı akışkan ve sürümlü bir iş seni ancak kamçılayabilir hareket debini yükseltebilir potansiyel gücünün tamamını kullanmanı sağlayabilir. Monoton bir iş senin bu dünyadan İzmir Marşı ile gelip Mehter Marşı ile iş hayatında gitmene sebep olabilir. Aktiviteni artırmak için işinde sözün de özü senin ne istediğin değil, zaman, zamane ne istiyor talepler beklentiler nedir? Bunları gözlemlemek sonrada kara kalemle notlar almak. Senin düşüncelerinle uygulamalarınla toplumun taleplerinin uyuşması lazım yoksa mallarınla sınıfta kalırsın. Her şey dört dörtlük dükkan güzel davranış sunuş teknikleri de güzel bunun yanında getirdiğin mallarınla da günceli yakalamalısın ki albenisi olmalı. Yoksa tampon mal elinde çok olur zararına satarsın. Müşterinin alım gücü artmış yüksek fiyat bekliyor ağzından ucuz fiyat kalitesiz mal orantısını kuruveriyor mala elini bile dokunmadan almıyor. Kalitesiz mal ucuz maldır. Kaliteli mal pahalı maldır imajı bu günün zamane tüketicilerinin beyninde yer etmiş. ''Ucuz alacak kadar zengin değilim.'' Diyorlar. Ya refah seviyeleri artmış ya da özenti marka diyorlar da başka bir şey demiyorlar. Bastırıyorlar parayı alıyorlar dar paçayı. Boru paça biz de çok ucuz abi yirmi beş liraya paçasını daraltırız alsana dar paça. Yook illaki orijinal dar paça olacak. Bir yaşından büyüklere dar paça ne yapalım? Getirmeyen satmayan ne olsun. Biz de getirdik. Otuz beş lira söylemeye de dilimiz varmıyor ama pahalı aldık mecbur söyleyeceksin dar paça otuz beş lira. Otuz beş lira ince uzun bir ses tonu ile yarım ağız söylüyoruz. Alıştırdık kendimizi bağırıyoruz. ''Otuz beş, otuz beş'' diye daha sonra alışmış kudurmuştan beterdir  misali bangır bangır bağıra bağıra,  ''Alın size dar paça  pantolon otuz beş lira!''  En iyisi en kalitelisi en hesaplısı burada has İstanbul malıdır. Ablalar abiler emitasyon değildir. Yıkanmış kottur çekmez boyası atmaz. İyi günlerde kullanın abla. 





28 Temmuz 2017 Cuma

İYİLİĞİ DE KÖTÜLÜĞÜ DE KALBİNE SOR

  Kalbinde en ufak bir şüphe bulunmamalı iyilik yaptın, ''İyilik yap at denize balık bilmezse Haluk bilir,'' cinsinden olmaz öyle şey, yaptığın iyiliğe tam teslimiyet göstereceksin ya tutarsa olmaz kalbine bir soracaksın iyilik yapayım mı? Diye kalbinde en ufak bir pürüz yok o iyiliğe karşı yani kalbin yaptığın iyiliğe tam not veriyor daha sonra senin başına kalkmayacak o zaman yap iyiliğini. Kötülükte de aynen öyle kalbine bir sor  kalbin kötülük yaptığında zerre kadar pişmanlık duymuyorsa  yap. Sonra kalbin senin yaptığın kötülüğü senin başına kalkmasın. İyilikte de kötülükte de aynı kalbine sor. Kendinle önce bir hesaplaş sonra Allah bilsin de Rabbim zaten ''Kim zerre kadar iyilik yapmışsa mükafatını görür. Kim zerre kadar kötülük yapmışsa cezasını görür.'' Diyor ayeti kerimesinde Rabbim zaten seni ahirette mizanda tartacak. Sen bu dünyadaki kalp mizanında kalbin ile elin dilin aynı işi yapıyor mu? Sen ona cevap ver onun hesabını ver, daha sonra nefis azgınlıkların sana pişmanlık duygusu yaşatıp da senin yaptığın iyilikler kötülüğe dönüşür ya da nötrleşirde haberin bile olmaz Ahiret mizanına da hiçbir şey kalmaz. Sana sadece bu dünyada yaptığın iyiliğin yorgunluğu kalır sevabını dilin elin alır götürür.
    Kalbine sorduğunda acaba iyilik mi yapsam kötülük mü yapsam sorusu esnasında kalbinin soğukkanlı gözü pek uyanık olması lazım ne verirsen elinle o da gider seninle,
Verdim elimle; Köşe başlarında tomarla para sayan dilenciye,
Verdim elimle; Sanki mecburmuşum da hep vermeye,
Verdim elimle; Hep sağanak yağış bekliyorlar bulutlu güne tahammülleri yok.
Verdim elimle; Faturası ağır gelen pişmanlıklara,
Verdim elimle; Besledim bir yığın düşman yetiştirdim kendime
Verdim elimle; Sadaka belaları defeder diye,
Verdim elimle sevgiyi;  Başarı zenginlik benim oldu.
Verdim elimle tebessümlü; Sevenlerim çok oldu.
Verdim elimle malımdan; Bereketi çok oldu.
Verdim elimle;  Vicdanım huzur buldu.
Verdim elimle; Bir el uzattım sessizce dua etti kalbinden. Sevinç esenlik ve huzur.
Verdim elimle; Gözlerimi kapadım kime verdim bilmedim. 
Verdim elimle; Keşke gelse de bir daha versem dediğim bir kişiye
     Yaptığın iyiliğe ve kötülüğe kalbinde en ufak bir pişmanlık olmayacak. Bu bir rıza kapısıdır bu bir rıza lokmasıdır bilebilsen o ince çizgiyi hiç mahzun olmazsın üzülmezsin de. Kalbine sor ne yapayım diye nefis denen en büyük düşmanımıza fırsat verme açık verme kalbinden tam yetkiyi al ona göre hareket et iyilikte ve kötülükte
         Karşımdakini kırabilirim ya üzülürse ya ayıp olursa dediğini yapmazsam ya yaptıktan sonra pişman olur da hem kendine hem de karşı tarafa zarar verirsen. Biraz duygusal değil de mantığın öne geçtiği çözüm planı yapabilirsin. Yapabilirim. Ben bu gün bir sevap kazanabilirim.








NEŞE İÇİNDE

Sen neşeden haber ver derdi herkes tanıyor. Küçük bir sohbette hal hatır sormada o kişi adeta bir dert küpüdür hemen  halinden şikayetlenir. Ya Karadeniz de gemileri batmış olumsuz karamsar insan manzarası ya da dertli çobandır çocuklarından ailesinden, geçimden, hayattan ekonomiden şikayetlenir. Bütün bu olumsuz iç karartıcı konuşmaların ardından bir de dili ile dişleri arasında sıkıştırılmış öylesine bir söz söyleyiverir. ‘’Allah bundan da geri koymasın’’ Aslında Rabbine sığınma tevekkül şükür ta başından olmalı her işte bir hayır vardır başlığını beynimize ilk onu kazımalı dilimize ilk onu söyletmeliyiz. Yine ''Beterin beteri vardır,'' diye bir sözümüz de var iken sen yine de elinde olanlara ''yok, yok'' diyorsan şükürsüz isen Rabbim elinde olanları da alıverir. Bir ayağı olmayan birinin diğer ayağının olduğuna şükretmesi  tek gözünü veya bir diğer yarım organını kullandığında  kendisini dünyanın en zengin insanı olduğunu hissetmesi  ‘’varlık ve şükür’’ illa ki  sınırsız ihtiyaçlarımızın karşılanması mıdır? Olana da şükür gerek neşe gerek. Sana neşeyi, neşeli günleri veren  Rabbine şükret hepsi bu. Hayata neşe ile bakmak hazır önünde yaşadığın günleri saat ve zamanı neşeye çevir hepsi bu. Rabbimin sana, bana, bize verdikleri üzerimizde görülsün. İnsan olarak üstünlüğümüz millet, halk olarak üstünlüğümüz, Rabbimin verdiği nimetler ölçüsünde güçlü pozitif kanaatkar ve tevekkül içinde hissetmek kendimizde mutluluk ve neşe kaynağı bulmak kendi içimizde. Neşemizin daim olması var olana yetinme, kanaat etme ile ilgili, geçmiş zaman ki bir daha geri gelmiyor. Vakit çok geç keşkeler de üzer insanı, tatlı tatlı bir bakışı mı kıskanıyorsun benden oysaki ben bir bakışla dahi akşama kadar neşelenirim mutlu olurum. Bir el bir merhaba bir nasılsın neşenin kaynağı sebepsiz bir can suyu karşı tarafa.
      Kaybolan yıllar bir sabun köpüğü gibi elimizden kayıp giden yıllar bir daha geri gelmeyecek yaşımız yirmi, otuz, kırk, elli derken ömür bitiyor. Günü kurtarmak en güzeli değil mi? Bu gün günlerden Cuma bir iyilik yap kendine ve evrene olumlu mesajlar ver. Selam ver, tebessüm et, neşe ver çevrene gör bak kendinde de değişiklikleri fark edeceksin. Neşe ve sevgini sunarken  bir beklenti bir iade menfaat düşünmeyeceksin Allah rızası için yapacaksın.  Beklenti düşündüğün zaman bir beklenti içine girersen o zaman yaptığın bütün güzellikler sana tekrar tekrar zarar veriyor kendi  kendine zarar vermiş oluyorsun. Sen sadece o gün mutlu ve neşeli olmak için yapacaksın kendi kendine bütün günlerini şükür günü, saatleri şükür zamanı gibi göreceksin. Rabbime şükrün bir ifadesi seni, beni sağlıklı huzurlu ve refah bir şekilde yaşattığı için. Bol bol temiz havayı içine çekerek Rabbime şükür, neşe içinde. Sanki hiç kimse de yok ben de var diyerek sevineceğin bir şeyler kıpırdayacak içinde. Nedir bu hiç kimse de olmayıp  da sen de olan şey? Yaşama sevinci. Rabbime karşı duyduğum aşk ve hayata tutunuşum neşe içinde içim kıpır kıpır ise bunu bana veren Rabbime şükür gerekmez mi? Bu verilen güzel  hediyeyi  gizli sadaka niyetiyle paylaşmak  gerekmez mi? Çevreye pozitif enerji yaymak gerekmez mi?  Gülüp oynayıp şen şakrak neşe içinde  Rabbime şükür gerekmez  mi?  Rabbim bundan geri koymasın dert herkeste var olana sevinmek gerek olana şükür gerek  şükürler olsun Rabbim.  Allah hiç kimseyi kanaattan ayırmasın. Kanaat en büyük hazinedir. En büyük neşedir.


26 Temmuz 2017 Çarşamba

NASIL BİLİRDİNİZ

     Dünya bir keyif çatma yeri midir? Bolca argoların kullanıldığı sere serpe bir yaşam, idealsiz komik, hoşnutsuz kimliksiz sünepe bir yaşam yeri mi? Ya da doğru zaman da doğru yerde doğru insan olmanın verdiği gururla hizmetler de bulunup ilim uğruna insanlık uğruna çaba gösterme yeri mi? Ya da çok çalışıp ortalığa tezat fikirler sunan uygulamalarını cesaretle gösterdiğinde de neşeli deli damgası vurulan bir yer mi? 
         Kimseden çekincem yok açık net doğal olduğum gibi başkalarının esiri değil kendimin esiriyim. Kendimle hesaplaşmam sonunda benden çıkan fikir ve düşüncelerimin esiriyim. Kurnaz bir tilki ile uğraşsam da bir ayı ile köpeğin dövüşünü izlesem de ben buyum değişemem. Ben kendim Rabbime teşekkürlerin, bana düşen kısmında teşekkürler ediyorum. Böylece büyük ummalı bir toz bulutunun arasında bana da bir yaşama şansı verdiği için kendimi tanımama ve tanıtmama fırsat verdiği için teşekkür ediyorum. Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın hırs atına bineceğim kendimi sahnenin önünde biraz acımasız  biraz soğuk biraz cesaretli disipline olmuş bir duruşla sergileyeceğim. Sunacağım. Yormadan pes etmeden kendi senaryomun bölümlerini tek tek paylaşacağım. Kimse demesin bu böyle değil diye kim bilir belki yarın sizi de bir olay, bir duruş, bir oturum, bir arkadaş değiştirebilir. Siz kendinize garanti veriyor musunuz? Taahütnameniz nerede? Belki bir başlangıç geç kalınmış bir başlangıç belki bir bitiş en hayırlısı kim bilebilir? Bu zorlu hayat yarışında  acımasız disiplinli otoriter, kıvam tutturuncaya kadar çalışmak kendini aşmak var. Zamanı gece gündüz demeden çalışarak çoğu kez açlığa ve susuzluğa meydan okuyarak soğuk kış günlerinde bir tek battaniyeye muhtaç. 
      Şükür ki daha henüz ölmedik.Hala sağ olmanın sevinçleri de var avuçlarımda. Başarı odaklı hayat hikayemi yazmak için daha uzun zaman var önümde. Bu işler artık benden geçti yaş geçmiş iş bitmiş yok öyle kılıcını kınına koymak, henüz ölüm gelip kapıyı çalmadan. Hayat bazen gül bazen diken yüzünü gösterdiyse yaşamak ne güzel. Hayatının sonuç bölümünü yazmak için de daha çok erken. Kim bilir zaman daha nelere gebe kim bilir? Önümüze daha hangi fırsatları çıkacak kim bilir?
         Ahirete hazırlık bölümünde yol göstericimiz el kitabımız Kur’anı Kerim bize öbür dünyada da bu dünyada da bize rahat etmeye yönelik en güzel rehberdir. Pratik yollar çözümler sunar. Kullanana özel gün ve mübarek gecelerde kandiller sunar. ''İsteyin vereyim'' der. El açıp Rabbinden iste, iste ki hayatının sonunda teneşir tahtasına konulduğunda nasıl bilirdiniz ey cemaat diye falanca hatunu falancaya sorduğunda ''iyi biliriz.'' Hissiyle huzur içinde başarı mutluluk güven rahatlık içinde ve borçsuz giden bir kul edasıyla öl. Rabbine kulluk görevini tamamlamış dünyaya gelişinin mana anlam ve önemini yerine getirmiş bir kul edasıyla ahirete göç et.















       

25 Temmuz 2017 Salı

HAYAL KUR


Birden aklıma geldi zaten yenilikçi bir şeyler hayal etmeden beynim bir dakika boş durmuyor. Hayal kurmayı keşfettiğim günden beri de ‘’ Ben çok mutluyum,’’
           Seni hem zihinsel hem de fiziksel yönden hasta edecek bir sorunun mu var? Onun üzüntüsü ile hastalanıyor normal yaşantına dönemiyor musun? Kendi kendini teselli etmen ’’normalleş artık’’ demen de işe yaramıyor. Vücut metobolizman da hepten bozuldu kullandığın ilaçlar da fayda vermedi. Öyleyse hayal kurmayı öğren. Hayal kurmak seni bambaşka bir dünyaya polyannanın dünyasına götürür. 
              Hayallerinin peşinde hayalden hayale koş.
      Geçmişin acı izlerini unutmak için kendinize hayal dünyasından bir kapı açın diyorum. Bu öyle bir kapı ki bir hayal başka bir hayale götürüyor sizi günlük stresten can sıkıntısından alıp götürüyor. Hayal dünyanızda mutlu ve başarılı şeyler düşünüyorsanız o anki yaptığınız işe de sizi motive ediyor etrafınıza mutluluk saçıyorsunuz. Canınızı sıkan olaylar karşınızda duruyor ama beyniniz güzel düşüncelerle yoğrulduğu için o sorunu görmezden geliyorsunuz. 
    Ekmek su gibi elzem olan düşünce olgusu hayal dünyasında insanın ufkunda başka pencereler de açıyor.  
   Beynimizi kemirip duran birçok günlük olaylardan pay çıkartarak hayal dünyanda yenilikçi fikirler de üretebilirsin.
     Hayallerimin peşinden koşmak istiyorum. Çılgın ve sıra dışı hayallerimin. 
        Benim hayal dünyam hep iş ile ilgili ne alsam? Ne yapsam? Ne satsam? Tasarım proje yenilikçi fikirler. Belki bir gün bu hayallerimin birine sadık kalırım ve peşinden giderim.
          Peki hayal ettiğin bu sıra dışı fikirlerini gerçekleştirme cesaretin ne kadar var? Beklemede cevap vermiyor. Bazılarına saçma gelen bazılarına olağan normal gelen fikirler. 
     Olsun benim hayal dünyamda bir başka yeşeriyor. Her karanlık günün ardında bir aydınlık vardır. Benim karanlık günlerim de hayal duygusunu beynime yerleştiren Rabbime teşekkür ediyorum.



24 Temmuz 2017 Pazartesi

KANDIRMACA OYUNU

Sen de neyi ararım sen de senden de öte öteleri ararım.            
Pozitif düşünce ve duygularımdan ayrılma noktasındayım.
Bu noktada bir can suyuna ihtiyacım var. Gerçeği görebilme anlayabilme duyabilme noktasında dost diyebileceğim yüreğimin içindekileri dökebileceğim. Çok sıcak samimi doğru adres der gibi.
      İnsanlar, insanları yargılıyor derecelendiriyor, sınıflandırıyor.  Senin bu insanların verdiği nottan iyi puan alman için insanlara teminat gösterip bir şeyler alman gerekiyor. Teminat olarak tatlı dil güler yüz, güzel giyim tarzı, güzel bir duruş o da sen de yok, neyin var başka verebilecek? Duygusallık, acıma hissi, yardım severlik, yardım etme, yumuşaklık, saf safına iyilik samimiyet verdim bu kredilerimi insanlara karşılığında ne isteyeceksin beklentilerin neler peki? Biraz saygı biraz değer verilme, biraz teşekkür, biraz da dürüstlük, maalesef kredilerine karşılık gelmedi. Vade uzadı senin de sabrın kalmadı.
    Duygusallık, acıma hissi, yardım etme, yumuşaklık bunlar sınıfta kaldı. Katılık ve somurtkanlık ara sıra yer değiştirdi. İnsanlar yapılan iyilikleri sildi attı. Sende sadece emeği kaldı . İnsanlar yuttu senin yaptığın fedakarlıkları adını bile anmadı vade gittikçe uzadı insanlar senin istediğin krediyi sana vermedi. İnsanlar acımasız duygusuz vefasız, peki bu  insanlar kimlere kredi veriyor? 
     Birilerinin sırtına bineceksin ara sıra sırtında taşıtacaksın kendini, çok severler. Her vicdan yapamaz tabii. İnsanlara karşı kaya gibi dimdik sağlam duracaksın, yuvarlak cümleler kuracaksın, oldu da olmadı mı? Dedik  gibisinden. Bir atmaca misali  avını bekleyeceksin  buldun mu zamanını üzerine atlayacaksın. Acımasız insanlara açılmış bütün kapılar, hayatı kabala toptan götürüyorlar silmesine temizliyorlar.  Ahlara vahlara yer yok hem ağlamak kaç kişinin işine çözüm olmuş ki. Gaddarlığın doruk noktası iş yapıyor, iş yaptırıyor. Duygusallık sınıfta kaldı. Acıma duyguları az gelişmiş insanlar iş başında,  insanlar bunlara diş geçiremeyince prim veriyor istemese de. Toplum acımasız insanların ellerinde  acımasızlığı öğreniyor acımasızlaşıyor. İnsanlar puanı ağzı iyi laf yapıp ardından da iğnesini batıranlara veriyor. Onun ipi ile kuyuya inilmezlerle iş planları yapıyor. İnsanlar kandırmacalık oyununu çok seviyor. Suçu kandırmak cezası kandırılmak üçe beşe bakmıyor Allah ne verdiyse.














DUYGULARIN SONSUZLUĞU

    Farklı duyguların kıpraşmalarıyla doluydu. İçini dolduruyor beden kabına sığmıyordu. Kimseye açılamadı anlatamadıkları ile şişirmişti bedenini bir patlasa alev alır bir patlasa ses getirir bir patlasa kendi dünyası yerinden oynar hemen fırlatıverir onu istediği istikamete. Bu duygular çıldırmış olmalı dediğimiz türden, kendisini kaptırmış duygularının seline dediğimiz türden, duyguların karmaşası ve kargaşası içinde dış dünyada görülen duyguların mozaik yapısı. Ben olsaydım keşke bu duyguların sahibi sahipsiz duygularıma inat sahiplenseydim, çıksaydım kabuğumdan bir daha ben olsaydım demeye gerek kalmadan. Kafa yormadan yapamadıklarıma içimdeki hislerime nedenlerime. Bir çıkmazın içindesin eline bir iğne verseler de patlatsan kendini. Bir kalem ucu belki patlatıverir seni. Bir kelime bir sözcük senin iğnen senin kalemin dışarıdan gelenlerle değil sen de olanı patlatıversen bedenini, çıkarsan dışarı güneşi gün yüzünü görse duyguların çiçek açsa yeşerse üzerine arılar, böcekler konup  kanatlılar kanatlarında sana dilek istek ve arzularını taşısa ve sana dönüşse tekrar birlik olsanız. Şems ve Mevlana gibi mesela ruhundaki kanatlarınla birlikte bütünlüğe doğru şekil görüntü görsel güzellik o kadar da önemli değil. Duygularımız var bizi anlatan güzellik katan şekilsiz biçimsiz hiçbir şeye benzemeyen varlıklar içinde. 
       Ayrıca kendi varlığımızı gösteren duruşumuz olsun mesela akışkanlığımız olsun kalemimiz dilimiz sustukça o konuşsun. Hayır. Bir kalem bir de duygularımız olsun. Satır başında beyaz bir sayfada açılalım ufkumuz geniş geniş beyaz bir sayfada engin duygularımızla tıpkı denizlere açılıyormuş gibi. Duygularımızın hırçınlığı dalgalarımız olsun, sakinliğin sessizliği durgun sularımız  olsun,umman okyanus dediğimiz kadar büyük olan ufkumuz olsun. Aşılamayan dibi bucağı belli olmayan sonsuza kadar giden duygularımız olsun,  umutlarımızın peşinde gelinlik kızlar gibi salınan bazen de nazlanan ama hiç kırılmadan, kırmasın kırılmasın, kırgınlık hassas duyguları çok incitir ağlatır. Kırgınlıklar olmasın.
        Bir akıntının bir girdabın içinde yada bir geçidin üstünde  kımıldamadan bekle dur şimdi, seni iten alçalıp yükselen duyguların içinde bazen de hafif bir boşlukta şahlanan fırlayıp  kabaran duyguların içinde şimdi dimdik durmaya çalış.
        Ve şükret hayata, bir bardak suyun tadına şükret,damak tadının aldığı lezzete güneşi gördüğün için şükret seni örten gecelerine şükret aydınlığa şükret ve zamana. Sana bu duygu düşünce ve yazı yazma kudretini veren Rabbine şükret.


  

23 Temmuz 2017 Pazar

TARIM


   Üreten toplumlar ilerliyor refah seviyeleri yükseliyor. Türkiye tarım ülkesi tohumu ithal ediyor. Olur mu böyle şey? Üç tarafı denizlerle çevrili dört mevsim güneşli toprağı verimli insanları çalışkan ve de tarım ülkesi nasıl oluyor da tohumu ithal ediyor?
         Ben iki yıllık ziraat teknikeriyim. 1990 yılında mezun oldum. O yıllarda bile ziraat mühendisi sayısı oldukça fazla idi ve işsiz idi. Biz de iş bulamamıştık. Tarım, ümmi bilgisiz toprak sahibi çiftçilerimizin elinde üretim yapılıyordu. Bilgisiz çiftçilerimiz üretiyor biz okulundan mezun olmuş yetişmiş bir yığın diplomalı işsiz ziraatçiler de bakıyorduk. Yiyorduk.  Neden bizlerin önü açılmadı neden destekler verilmedi. Fırsatlar verilmedi. Devletimiz şimdi tohumu ithal ediyor.     
      Kendimiz kendi tohumumuzu yetiştiremez miyiz? Üstelik topraklarımız atıl, neden atıl yatıyor?
       Ziraat mezunu işsizler neden tohum ıslah veya toprak ıslah çalışmalarında bir proje hazırlayıp da destek alamıyorlar. Devletimizin tarım arazileri atıl durumda olanları verin ziraatçilere tohum üretin bana deyin. Yarısı senden yarısı benden misali. Hiçbir şeyin ithali genç nüfuslu Türkiye'mize yakışmıyor. Ver coşkuyu ver motive edici gücü ver desteği, risk sermayesini, o zaman tohumu da güvenle helal olarak tüketebiliriz. Gönül rahatlığı ile ver coşkuyu ver desteği gerisi gelir. Allah kolaylık versin.
      İnsanlık tarihinde buğdayın ilk kez ekildiği yer olarak bilinen Anadolu toprakları buğday ambarı olarak bilinen Anadolu, buğday nohut mercimek kuru fasulye ithal ediyor. Yabancı ülkelere milyarlarca para ödüyor.
        Aşık Veysel'in de dediği gibi, Topraktan alıyoruz ve toprağa geriye de bir şeyler vermiyoruz bu sebeple toprakta bize kıt veriyor. Bu sebeple de saman, arpa buğday fiyatıyla yarışıyor. 

Dost dost diye nicelerine sarıldım
Benim sadık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara topraktır
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sadık yârim kara topraktır
Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile dövmeyince kıt verdi
Benim sadık yârim kara topraktır  
( AŞIK VEYSEL)
       Aşık  Veysel'in köyünde bir tek meyve ağacı yokmuş Sivrialan'da ilk meyve bahçesini o kurmuş. Hem öyle bir bahçe ki içinde elma, kayısı, kiraz, ceviz her türlü meyve ve çiçek yetiştirmiş. Aşık Veysel bu bahçeyi yapmaya başladığında köylüler " Şu kör adam, atalarımızdan daha mı iyi bilecek ki böyle bir işe kalkışıyor'' Demişler. Birkaç yıl sonra ağaçlar yetişip meyve verince köylüler söylediklerine pişman olmuşlar bu defa da " Meğer isem o kör değilmiş bizmişiz kör,'' diyerek Aşık Veysel'i kutlamışlar.  
   




21 Temmuz 2017 Cuma

BOŞANIYORLAR

     Oldubitti ile başlayan evliliklerde de yüklendikleri yaşam koşulları patlak verdiğinde boşanmalar başlıyor. Kabaran duygu patlamaları ortaya dökülen gözyaşları boş ve daima hedefi ıskalayan sözler sonra da akıllarını iyicene kaçırmış sağduyulu olamayan kadınlar ve erkekler. Verilen yanlış kararlar, doğru sorulara verilen yanlış cevaplar, boşanmanın adı bile geçmeden o kişiyi sırtından vuruyor. Yasalar yeni çıkan kanunlar, kadın hakları, nafaka, avukat ve mahkemeler kadına yönelik şiddet ve polisler. Yüksek sesle haksızı savunup haklıyı suçlayan toplumsal yanlışlıklar, herkesin bütün üçüncü şahısların görebildiği söyleyemediği yanlışlıklar. Aslında  her sorunun bir çözümü var. Her problemin bir değil birkaç yoldan çözülme yöntemleri var. Boşanan kadınlar boşanmak için ahkâm kesen kadınlar. Kadınların her öne sürdüğü sebep ve sözde neden de dayandıkları sırtları, evlerine polis çağırmak ve bir bahane ile eşlerini kapı dışarı bırakmak. Ne zaman dananın kuyruğu kopacak? Boşanmak illa ki mahkeme salonlarında değil beyinler de bitti mi o iş bitmiştir. Beyinler sessizleşiyor, kendilerini kontrol ediyorlar eşlerine karşı hiçbir sıcaklık, duygu kabartısı, aşk kırıntısı yok. Acı çekenler psikolojik yardım almak isteyenler derken kapılar hızla kapanıyor. Eşlerden bir tanesinin sesi daha yüksekçe çıkıyor. Bu ses bir bağışlanma bir fırsat daha istiyor, ''bütün kapılar kapanmasın.'' Acı ve ıstırabın dokunuşu ses tellerine yansımış sesi çatallaşmış kekeme gibi konuşuyor. Eşler vicdanlarının sesini dinlesin. Kalemlerin kağıtların yazdıklarını değil, komşu kadınların söylentilerini değil. Vicdanlarınızda doğru bir yol haritası çizin, iç sesinizi dinleyin, ikinci bir komut verene kadar olmak istediğiniz yapmak istediğiniz. Tekrar tekrar ruhunuzla konuşun. Hiçbir duygunun düşüncenin ayrılmasına izin vermeden. Daha önce neredeydiniz? İçinizdeki yargıç, hâkim, avukat ve polislere sorularınızı sorun bütün sorularınızı. Belki sen, duygularını açıklamakta çok cimri davranıyorsun bazı şeyleri kafana çok fazla takıyorsun bu seni bozuyor. Kişi iç dünyasında huzurlu ve mutlu değilse bu kişi bir başka kişi ile de aynı beden ve ruh ile nereye kadar gidebilir? Kendi iyiliğin için kötü bildiğin bütün girişleri kapat kendine inancın tam olsun girmelerine izin verme. Özellikle günaha yakın işlere bütün kapı ve pencerelerini kapat. Bu evliliğin yürümesine imkan yok, beyni fikir düşünce ve duyguların savaşı ile uğulduyor. Olumlu ve hayırlı olan fikirler bu beyinde barınamadı. Düşünce kalabalığı doğru yolu bulamıyor. Onun kopmasını dağılmasını sağlayan düşmanları saf saf yılan şeklinde yaklaşıyor. Onun doğru yolu bulmasına izin vermiyor. Boşanmak istemeyen kişinin donanımları çocuk, çevre, tek başına kalma, yeni farklı bir yaşam korkusu. Boşanmak isteyenin elinde de ekonomik güç iktidar, iğneleyici bir tavırla sessizce ve hızlıca bir çatı altında ikisi de yürüyor. Kuyruğunu kıstıran kadın gibi görünüyor olsa da ekonomik gücü elinde olan çalışan kadın daha yüksek sesle kocasına bağırıyor. Nasıl da söylüyor o sözcüğü, ağzından nasıl da daha güçlü ve kolay fışkırtıyor ‘’ Boşanacağım ulan senden!’’ Gözleri parlıyor kararlı bir bakışı var haklı mı? Boşananlar da haklılık veya haksızlık nereden bilinir? Kadın erkeği, erkek kadını suçluyor. Kötüler ve daha kötüler tekinler ve tekin olmayanlar. 
         Çalışan kadın kötü giden evliliğine katlanma zorunluluğunu reddediyor, beyaz gelinlikle çıkan kız beyaz kefenle geri dönmeyi reddediyor pekala o kadın da kendi ayakları üzerinde durabilir müstakil bir hayat sürebilir.


HAYAT BİR ARMAĞAN


Bir armağandır hayat sana, suyun tadına baktın mı şırıl şırıl akan bir derenin kaynağından, özgürlüğe koştun mu kırlarda yemyeşil çayırlara uzandın mı? Kumlara ismini yazıp kumdan kaleler yaptın mı? Gökyüzünde kendine bir yıldız seçtin mi? Her gece yerinde duruyor mu diye gözlediğin bazı gecelerde sohbet ettiğin.
      Hiç tanımadığın bir insana elini uzattın mı? Senin iznin olmadan çalışan organlarını, hayat damarlarını hiç düşündün mü? Nasıl çalışıyorlar diye. Hiç onlara yardımcı oldun mu? Sağlığını düşünerek sigaraya elveda dedin mi? Ciğerlerin bayram etsin diye. Kalbine mucize organımız böbreğine hiç iyilik ettin mi? Aşırıya kaçırmadan yemeklerini. 
    Sıkıntıya strese, gama kedere yer yok her şeye eyvallah, hayır ola, hayır gele, hayır olsun demek, hayat güzeldir. Yaşamak güzel yaptın mı olur, mücadele şart yarınlar bizim, biziz yarınları inşa eden. Bir ağaç dik yaşın seksen dahi olsa gelecek nesillere, sen de yemiştin geçmişte dikilen bir ağacın meyvesinden. Bir tohum at sen de tarlaya yeşersin fidan olsun. 
     Bir gülüş bir bakış neler neler anlatır karşındaki insana varsa onunda bir sıkıntısı gider bir tebessümle
        Hayat sana bir armağandır doya doya yaşaman için elini attığın her şey seninle anlam kazanmalı, her şey sen de yeşermeli nutuksuz söyleşilerde, her şey sen de gönülden, gönüle akmalı bir pınar gibi. İnsanlar sende canlanmalı, heyecan duymalı yaşama tutunmalı. 
       Öyle bir bakış göndermelisin ki hayata herkes gıpta ile bakmalı, öyle bir yaşamalısın ki hayatı herkes sende doğayı insanlığı, Rabbini maddi ve manevi varlık sebebini görmeli sorgulamalı.
      Var mısın Allah’ın ipine sarılmaya hiç ölmeyecekmiş gibi dünya yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmaya.







20 Temmuz 2017 Perşembe

NE VERİRSEN ELİNLE O DA GİDER SENİNLE


     Yorgunluğu her halinden belliydi.  Beden yorgunluğuna birde ruh yorgunluğu eklenince  iyice tükenmişti adeta. Her türlü fedakarlığı kendince yapmıştı, yardım etmek, tahammül göstermek, evinin bir köşesinde onlara yer açmak kapısını gelenlere açık tutmak, ısrarla istemese de tahammül gösteriyordu. Rabbinin rızasını sabırda arıyordu susuyor seyrediyordu olanları, testi aldıkça su dolduruluyor hesabında gelenlere olaylara sessiz seyirci olduğu sürece üzerine üzerine geliyorlardı.  Hiç rahatsızlık verdiklerini düşünmeden bencilce işliyorlardı onu kendi kaneviçelerine onun üzerinden model koyuyorlardı. 
       Enayi sessiz savunmuyor kendini bir daha bir daha geliyorlardı üstüne her defasında sessizce olanları seyrediyordu. Testinin ne zaman dolduğunu testi bilir su bilir de dolduran bilmez mi? Bilir de işine gelmez kullandırtmasın kendini ağzı yok mu savunsun kendini tepki versin.  ''Gelmeyin bu kadar üzerime,'' desin.   ''Benim de bir tahammül noktam var sabır taşı mıyım ben,'' desin. İşte bu cevapları veremiyordu. Testi susuyordu. Tepkisi yüz hatlarında gizli idi bazen birkaç kelime ile parlayıverecek gibi oluyordu ve onların yüz hatları ona ne kadar da kötüsün hiç mi hayrın yok kelimelerinin söylenmesine neden oluyordu. Oysa o her şeyi iyi insan olarak yapmamış mıydı?
         İyilik olsun diye sabretmemiş miydi? Teşekkür bekliyordu bir dayanışma bir duygu alışverişi dost görünüm bekliyordu.  Ya su ne diyordu? Testi aldıkça ne olursa ben dolarım iyi düşünceyi kötü düşünceyi ayıramazdı elbet. Kederini başına gelecekleri olayların akışını bilirdi de tepki veremezdi. Testi susunca.















19 Temmuz 2017 Çarşamba

AĞLAMA SEVDAM

      Ağlama, geçmişteki takıntılarına bırak geçmişin acı yüzü ile her gün yüzleşmeyi geçmişi deşeleme ruhunu yorma, bırak. Dün dündür bu gün bu gündür de bu günü yaşa yarına Allah Kerim. Atalarımız tarih tekerrürden ibarettir  demişler. Kendini zorlama nasıl olsa değişmez olağan üstü bir şey olmaz mucize son noktadır nadirdir her zaman olmaz. Bir gün yirmi dört saat yaşa ve vazgeç düne, ağlama geçmişine sorma neden sorusunu hesaplaşma yüzleşme geçmişini bırak öyle kalsın. Değiştiremezsin . Anlatamazsın. Hiç kimseyle sorgulayamazsın. Kendi muhasebeni yap kendi hesabını kendi dünyanda ver ve bu güne dön. 
      Hayat güzeldir yaşamak çok güzel, 
Mutluluk ise bazen bir seccadenin ucunda bazen bir tesbihin başında, yârinin el uzatmasında, oğulcuğunun ''anne,'' diye seslenişinde içindeki kıpır kıpır hiç tükenmeyen varlık sevincinde.
       Sordularsa sana ''nasılsın,'' diye iyiyim de geç. Sende öylesine sor nasılsın diye zoraki bir tebessümle boş söze boş cevap arkası boş önü boş samimiyet içtenlik yok. Sosyalleşmenin sanal diyaloğu. Sen de yap inadına kıpırdat içindeki bütün sosyalleşme çabalarını ağzının bir kenarı kalbinin ta köşesi olmuyor olmuyor işte dese de bu konuşmalar yapmacık benim konuşma alanıma girmiyor desen de güya hazır pastörize süt ile yoğurt yapıyorlarmış abartıya bak. Her pazar günü pikniğe gidiyorlarmış bal gibi yalan. Bir önceki günkü yemek ertesi gün ısıtılıp yenmezmiş. Bir  yığın kendilerini farklı gösterme çabaları. Ben sizinle bir şey konuşamamam. Sizin ortamınızda bulunamam. Var mı içiniz de Allah'ın kelamından işten, aştan, bilimden, teknolojiden, güncel aktüel konulardan konuşan, haber veren katıksız yalansız var mı seni sen olduğun için menfaatsiz çıkarsız arkadaşlık kurup seninle konuşan. Sönük bir evetin ardından ayrılıyoruz sosyalleşme konusundan.

18 Temmuz 2017 Salı

ANNE ELİ DEĞMİŞ GİBİ



                               ANNE   ELİ  DEĞMİŞ  GİBİ

             ''BENİM ANNEM BİR MELEK''
                             

           Bir annenin adı çocuğunun dilinde dakikada kaç kez söylenebilirdi. Acaba normal bir davranış mı diye düşündüğüm her iki kelimeden birinin anne oluşu. Çocuğun anneye olan özlem ve sevgisi mi? Ya da danışman gibi kullanması güven verici olması dost arkadaş sırdaş olması. Hangisi? Seni motive etmesi seni kamçılaması seni seninle inatlaşmana müsaade etmesi senin kendi içindeki öz benliğine kavuşuncaya kadar gıdıklaması uyandırması. Seni senden iyi tanıyan iç benliğini karıştırması kurcalaması sana yürü demesi. Dikkatli ilgili bir anlamda senin üzerinde resim çizmesi beğenmediği zaman resmi karalayıp tekrar beyaz bir sayfa açıp tekrar seni resmetmesi ha oldu işte tamam bu sensin işte diyene kadar. Senin her karen de her hücrende var olması ancak bu kadar bir annenin çocuğu üzerinde dokunuşu temas etmesi hissedilebilirdi. 
      Seni bir kaldıraç göreviyle yerinden oynatan istikbalinin uzunluğunu genişliğini ölçen çap ve pergel görevi gören sonrada kucağına alıp oturtan yanağına bir öpücük konduran kolunun altında bir sepet gibi taşıyan. 
        Bilmezdim büyük adamların büyük annelerin elinde yetiştiğini sümsük çocuklardan başarılı iş adamlarının oluşunu karakteri sağlam insan modellerinin ta ki arkasında bir annenin oluşunu bilene kadar. Anneymiş meğer çocuğun içindeki cevheri, öz kaynağın dışarı çıkmasına yardımcı olan destek ünitesi tamamen anneymiş aile imiş meğer. Tembel çocukları motive eden önünü açan ufuk çizgisini genişleten. Onu arkadaşlarıyla akranlarıyla girdiği hayat yarışında suyun aktığı yönü bulmasına yardımcı olan. Bir çocuğun özüne inebilen, çocuğun dilindeki ‘’anne’’ söylemine alkış tuttum. 
        Demek ki her başarılı çocuğun arkasında bir yiğit anne varmış görünmez kahraman. Perdenin görünen yüzündeki değil asıl mutfakta çalışanlar onu bu maratona hazırlayanlar fedakarlar numunesi anneler aileler.



17 Temmuz 2017 Pazartesi

KARAMSARLIK OYUNU

 ''Derdini söyle ey çoban, bu akşam biraz oyalan, yine gezersin sürülerinle dertli çoban.''
         Dert dediğimiz duygu insandan insana değişiyor. Bir zamanlar arabesk müziğin pençesinde kıvranan bir gençlik vardı. Hayatlarının bir dönemlerinde gençler bir odaya doluşuyor ellerinde bira bardağı diğer ellerinde sigara efkarlı efkarlı tüttürüyorlar ara sırada başlarını elleri arasına alıyorlar derin derin düşünüyorlardı. Sanki dünya başlarına yıkılmış sanki Karadeniz’ de gemileri batmış sanki ne olmuş büyük dert aman Allah'ım.
       Bir nesil, gençlik ayakta uyutuluyor beyinleri uyuşmuş ve de sanki dertliymiş gibi numaradan batsın bu dünya diyorlardı. Feleğin acı tokadını sanki hep onlar yiyorlardı.
      Dertler devir değiştirdi. Değişime uğradı şimdi gençliğin derdi at yarışı gibi hazırlandıkları sınavlar bir bir engelli atlama, sırıkla atlama, maraton cinsinden birbirlerini geçmek çabası ve derdi var.
    Aileler de çocuklarının psikolojilerini aşağı yukarı çözmüşler kendi gençliklerinde yaşadıkları o kısır döngüyü karamsarlık oyununu oynamalarına dertliymiş gibi kendilerini gösterme çabalarına izin vermiyorlar.
       Hayat çizelgelerinde karamsarlık, umuda dönüşmüş batan gemiler sakin denizlerde yüzer olmuş başarı olmuş. 
        Dert, ergenliğe geçiş döneminde umutsuzlukla başarısızlıkla birlikte karşımıza çıkabilir. Bu dönemde  kendine uygun bir destek alırsa genç birey dert nedir bilmez. Sorunları kendi kendine çözmesini de öğrenmelidir. Öz güven kazandırılması bazı dönemler de yalnız bırakılması, hayatta kanat çırpıp uçması ve kendi idame ettirecek yaşantıyı kurması için ona fırsat ve zaman verilmelidir.



16 Temmuz 2017 Pazar

KONUŞ Kİ SENİ GÖREBİLEYİM



                      KONUŞ  Kİ  SENİ  GÖREBİLEYİM
                    
                            ''KONUŞ YA AİŞE...''           
     Televizyon ekranı, kapalı siyah bir kutu içinde, dünyasında neler var acaba? Bir fişe tak, bir tuşuna bas, kumanda da sende sana her şeyden haber verir.  Peki senin ekranın kapalı sır dolu bir fanusun içinde, senin fişin nerede? Tuşun nerede? Ya kumanda? Kumanda yine sen de fişin iki dişin arasında gizlediğin dilinde. Tuşların kontrolü beyninin düşüncelerinin fiziksel yansıması olarak kontrollü bir şekilde senin ellerinde. 
         Konuşursan, kendini anlatabilirsen, tıpkı tavuk yumurtalarının içine düşmüş olan kartal yumurtasından çıkan kartalın kendini tavuk zannetmesi gibi vahim bir sonucu da ortadan kaldırmış olacaksın. Sen kendin başkalarının eleştirileri karşısında ezik büzük durduğun için kendini anlatamıyorsun.  Kartal yavrusu olmaya ne dersin? Bırak kendini özgürce çıkar dişlerinin arasındaki dilini, çöz çözümle kendini, duygularını, düşüncelerini, hayallerini, gelecekte yapmak istediklerini bir bir dök eteğindeki taşları karşındaki insanda pozitif düşünceler uyandır. Konuştur dilini. 
          Bir konuşmaya başladın mı bir daha da sakın geriye dönüş yapma. Günlük sıradan bir konu dahi olsa konuş ki iki kelimeden bir tanesi belki seni bana anlatabilir.
         Sen kendine inanır güvenirsen başarabilirsin. Başkalarının tartışmalı konulardaki seni rencide edici laflarından etkilenip hemen tepki verme.  İşte o zaman susmak çok daha güzel olur. Aklını kontrollü kullan önce beynimizde konuşacaklarımıza bir plan yapıp sonra söze başla. Unutma duygularımızın etkilenmesinde, karşı taraftan gelen söze veya fiili hareketlerden etkilenme kararını da yine sen veriyorsun.






NE EKERSEN ONU BİÇERSİN



                               


Ergun _ Bu Hayatta Kendi Kendinin Sigortası Olacaksın.                   KKS


                             
           İnsanların sevgisini itibarını kazanmak için onun hakkında güzel şeyler söylenmesi için cömertçe mal varlığını harcıyordu. Davetlere katılıyor bol bol hediyelerle karşı tarafı ihya ediyordu. Aynı zamanda fakirin düşkünün hastanın yanındaydı. Bazen de evlendirme dairesi gibi çalışıyordu.  Evde kalmış kızlara sahipsiz erkeklere. Herkes memnundu alan elde veren elde.
  Bu veren el olmayı  istemesi hep kendisine iyi insan desinler, yardıma koşar desinler diye kendisine bir Robin Hood modeli çizmişti.  Çevresinden çoğu zaman zenginden alıyor fakire de  veriyordu.  Gönül kırmadan kalpleri yormadan almayı da vermeyi de çok güzel beceriyordu.  Herkes onu seviyor sosyal bir insandı.
      Bir gün gönlünü ve maddi gelirini cömertçe sunduğu insanlara gönlünü ve gelirini kendi elinde olmayan nedenlerle kapattı. Başka dertler ve sorunlar içinde boğuşuyordu. Maddi geliri o sorunları çözmeye yetmiyor, dayanılmaz şekilde hem maddi hem de manevi darlık çekiyordu.  Adeta yaşamak için can çekişiyordu. 
          İki yıl üç yıl ayakta kalma mücadelesi verdi. Tek başına bu dostları ahbapları yedirdikleri içirdikleri elini uzatıp yardım ettiği hiç kimse yoktu çevresinde, yapayalnızdı. Kimseye de kırgın değildi. Hayata da küskün değildi.  Sıkı sıkıya sarıldı işine gücüne ayakta durma mücadelesi ile kendi kendine gaz verdi.  Tek başına olduğunu anladı. Kendi kendini motive etti. Cesaretini bir daha topladı. İşinin bütün dizginlerini eline aldı. Önünde koskoca bir dağ büyüklüğünde bir yük dolusu borç vardı. Kendine bir ödeme planı çıkarttı. Benim hayat çizelgem kendime güvenim benim önümün açık olduğunu gösteriyor diyordu. Hem de tek başına bu borcu takanlar çevresindeki dostlar hiç biri yoktu üstelik. Kırılgan yapısı hayata küskünlüğü ön plana çıkmamıştı. Kara bahtım kem talihim seni yeneceğim diyordu.  Pratik zekası çözümsüzlükleri çözme yeteneği, bir kapıyı kırk defa çalması, milim milim hareket sahasını genişletmesi onun başarısındandı.
         Üstelik bu onun ilk düşüşü değildi. Birkaç defa çevresindeki en yakın kişi (tek) ona onun hayatına birkaç kez çelme takmıştı. Her defasında tek başına ayağa kalkmayı başarmıştı.
       Yatırım yaptığı insanlar dostlar çevresindeki insanlar hiç biri yoktu yanında, oysa o ekimini de güzel yapmıştı sulamıştı gübrelemişti.  Tam meyve alacağı zaman hasat beklerken çevresindekiler yok olup gittiler.  Her insan meyvesini vermedi. İnsanlar çiğ süt emmişlerdi. Meyve büyür ve büyüteni unutur. 
         Bir gün bana lazım olur diye ekin ektiği insanların kapısına gitti. Hepsi malum bir yalanla kapılarını yüzlerine kapattılar. Olsa vermez miyim?
        Yine en büyük yatırım, kendine yaptığı yatırım onu ayağa kaldırdı.  ''Başarmalıyım ben başaracağım .'' Kara gün kararıp kalmaz ya ideali kazanmak başarmak sermayesi kendine duyduğu öz güven, başarma hırsı, pratik zekası ile verdiği hızlı kararları, hayata gülümsemesi sıkı pazarlıkçı olması, hayata sıkı sıkıya sarılıp darbeler karşısında pes etmeyip kendini olgunlaştırması, yenilemesi, yenilmemesi, küsmemesi hayata, kendini kendine sigortalaması.
        Kendimize ekim yapmak kendimizi donanımlı hale getirmek . Kazanmak için çevrenden dış faktörlerden hiç birinden fayda yok. Tek geldik tek gideceğiz. Bu herkesin kendi yükü kazanç beraber olsa da bedel ödemesi kişiye özel. 
           


15 Temmuz 2017 Cumartesi

EBE SÖBE


      Elim sen de yakaladım seni hadi sıra sen de şimdi sen koş, ben seni yakalayacağım. Koş koş koş ama fazla uzağa gitme ben yorulurum yakalayamam o zaman. Yakalarsam ne olur? Oyun biter.  Oyun bitince ne olur?  Oyun oynarken aldığın mutluluk zevk neşe yanına kâr kalır ya da tatlı bir yorgunluk, ya da bir kavga. Zaman diliminin değişimi, oyuncuların değişimi, daha bir sürü şey. Bizim yaşadığımız dünyada hepimize belli bir kılıf giydirilmiş roller verilmiş biz de bir güzel oynuyoruz. Bazen başrol, bazen figüran, bazen kötü adam, bazen süperman tarafsız kalamayız, ben oyundan çıkacağım diyemeyiz. Mecbursun sana dikilen elbise ile verilen rolü oynamaya. Elbiseyi kim dikiyor? Rolü kim veriyor?  İpler kimin elinde?  Senin haberin bile olmadan cinsiyetin, memleketin, milletin, dinin, anan, baban, nüfus cüzdanına yazılıyor seninle bütünleşiyor. Rollerde de cüz-i iradenin sana verdiği yetki kadarını kullanarak sorumluluk senin üzerinde kalıyor. Diğer taraftan Rabbin külli iradesi senin kaderini şekillendiriyor. Oyundan çıkmak var mı? Yok. Ya oynayacaksın ya oynayacaksın. Mızıkçılık yapar mısın? Yaparsan kendine yaparsın sonunda sen zararlı çıkarsın. Hayatta var olmanın tadında sana her türlü dekoru ile sunulmuş olan bu sahne de oynamanın zevkine var.
             Bu ne güzel bir hayat ne lüks bir hayat. Nefes almak bedava, hava bedava bulut dere tepe yağmur çamur bedava şükür her şey çok güzel tabiat  bizim haberimiz olmadan tıkır tıkır işliyor. Doğanın bütün nimetleri önümüze serilmiş bu dekoru çok güzel kullan kıymetini bil.  Baharda kırlarda yetişen otların kıymetini bil kokusunu içine çek, senin haberin olmadan çalışan organların için sana bahşettiği sağlık ve yaşam hakkı hürmetine ‘’Yaradılanı hoşgör yaradandan ötürü’’ Bu tabiat bu denge ne müthiş güzel. Rabbim bir ileri iki geri gitsem de rolümü tam oynayamasam da sana kulluk, kul olma yarışında  ‘’Adım hıdır elimden gelen budur’’ diyorum. Uğrunda elimden geleni yapıyorum. Oyunumu oynamaya çalışıyorum. Ne sağımdaki ne arkamdaki insanların ne yaptıkları beni pek ilgilendirmiyor. Onaylamadığım davranışları kendime model de seçemem. Kendim hak bildiğim doğrularımla yapmaya çalışıyorum. Çünkü hesap günü herkes kendi hesabını verecek herkes kendi çizdiği yolun yolcusu olacak.









BÜYÜDÜM BÜYÜDÜM


    Herkes geçim derdinde kimimiz evde ev mantısı yapar satar, kimi bir tavuğun peşinde, kimisi fırçası ile kazanır ekmeğini sürter durur duvara, kimisi masa başında bekler müşterisini bir umutla. Herkes ama herkes geçim derdinde.
       Kimse de işinden memnun değildir işi ile barışık. Hep aklında başka iş modelleri başka iş projeleri, başka atılımlar, Nereye kadar bu umuda yolculuk? İçimde ekip de yeşerttiğim fikirlerimi bir uygulayayım ben ne vereceğim hayata bir göreyim. Başarı zenginlik mutluluk belki benim kanatlarım altında saklı hemen uçuverecek.Önümdeki işimde ne uzuyorum ne de kısalıyorum. Yükselmem lazım kendimi kendime başkalarına ispatlamam, lazım iş değiştirmem lazım, üçü beş yapmam hırslanmam lazım, risk almam lazım. 
          ''Boğulacaksan büyük deniz de boğul,'' böyle oturmakla da olmaz kalk kapının ziline bas açılsın kapılar bütün yeniliklere. Büyük düşünce büyük atak büyüyorum büyüyorum.
      Büyüdüm büyüdüm en büyük hayalime ulaşacak kadar büyük adam oldum. Sonra ne oldum peki? Bıktım büyümekten yoruldum usandım geçmişimi özledim, geçim derdi ile mücadele ettiğim geçim yıllarımı, akşam ezanı ile birlikte koltuğumun altına sıkıştırdığım iki ekmeğin kokusunu özledim. Gazetelerdeki bulmaca sayfalarını ve ardından gelen üç beş kuruş harçlık verdiğim çocukları özledim. Haydi tekrar eski günlere dönelim el ele kol kola başarabilir miyiz? Eski güzel günlerin tekrarını. Keşke kaybetmeseydim de hey gidi günler hey demeseydim. Bir tokat atmasaydım önümdeki işime de saygı ile eğilseydim önünde. Bu kadar da nankör olmasaydım ekmeğime. Kazansaydım helalinden yeseydim şen şakrak. Nerede? Neredesiniz? Hadi gelin tekrar barışalım. Beni bu büyüklüğümle yalnız bırakmayın. İşim büyüdü ben küçüldüm. Beni alıp götürmeyin. İşim benim büyük oyuncağım sen git ama ben eski ekmek tekneme döneceğim. Sizin olsun büyümek, yarenlerim dostlarım burada terk ettiklerim ben sizinle mutluyum. Eğer bana açarlarsa kucaklarını koşa koşa giderim ardıma bile bakmadan küçücük küçücük.


14 Temmuz 2017 Cuma

15 TEMMUZ ŞEHİTLİK MARŞI




Bir değil bin yiğit çıkmış meydana
Bir yatsı ezanı ve sela arasında
İnsanlar dikilmiş, insanlar biçilmiş
Kime karşı bu duruş? Kime karşı bu cefa?
Hak kalmaz yerde, hak ile batıl ayrıla,

Bir yiğidin elinde bayrak sence silah mı? Ya bence?
Bir başkası çıkmış tanka, bu nasıl bir eğlence?
Bir yiğit yatıyor yerde şehitlik şerefiyle,
Kan gövde oluk oluk yerlerde,
Vatan bayrak aşkının coştuğu yerde,
Kanla yazılmış marşımızın yazıldığı yerde,
Sen, ben, o, yok, hepimiz o yerde

Vatan sana minnetterdardır, bu kırmızı al bayrak
Sen ağlama ana, bacı, gün bu gündür bence,
Düşmanı güldürme namerti sevindirme,
Bu vatan başka türlü başka nasıl korunur sence?

Kara yazgılar döndü o tarihi gecede,
Nasıl oldu? Kim kime karşı bu namlu kime?
Bu kin bu düşmanlık kime?
Bu şirret niye?
Bu bir savaş değil ki nedir bunun adı öyleyse?
Kul içindeki hain içindeki dönek kahpe,
Gavurun kusmukları kusun bakalım öyleyse,

Yurdum, ülkem, güzel memleketim sen de uyuma
Kalk ayağa bir bak dört bir yanın mafya,
Şimdi dilim de varmıyor hangisini söylesem sana,
Hepsi de maskeli dişli, hepsi de sırtımızda birer angarya
Yurdumun dört bir yanını çevrelemiş düşman
Dört bir yanı al kan dört bir yanı güya müslüman

Bir daha şirke şirk, nifaka nifak, düşmanla dost olma
Bunu böyle bil anla ve dinle kan içindeki derya,

Yürü milletim yürü, düşman durmuyor hep
İçimize sinmiş gizli nifak ve illet
Düşmana korku dosta salık verilir
Düşmana korku dosta sevinç verilir

Meydan kızıl meydan bayraklar al al
Geçiyor aziz milletimin askerleri al al
Ellerinde bayraklar düğüne gider gibi
Şehitlik mertebesi aşkların en güzeli
Aziz vatan uğruna gidiyor şehidim,
Bu ne istiklâl şerbeti bu ne istikbal

Dünya duyuyor, susuyor, anlamıyor, anlamak istemiyor.
Biliyor kendi işi, kendi nefesi sesi
Biliyor susuyor nasıl bir Türk Dünyaya bedel ki?
Tarih kaç kez yazdı, dön de bir bak tarihe

Yürü, yürü sıralanın dost düşman namert görsün,
Yürüyün sıra sıra başları eğik satılmış işgalciler
Bakın sizin için ne diyor peygamber,
''Düşmanla dostluk kuran onlar gibi olur''
Öyleyse sen benim düşmanımsın bu vatanda işin ne?
Bir daha tüküreyim o namert yüzüne,
Siz kimin dostu kimin uşağısınız?
Kimin için geleceğimi ülkemi sattınız?
Hadi deyiverin çıkın meydanlara, gizlenmeyin
Ardı ardı gelen yalan palavra ve kandırmacalara
Dünya görmedi böyle bir zulüm,  kardeşi kardeşe düşman.
Haberin yokmuş gibi davran, haberin yokmuş gibi davran.

                                                                                              NURTEN KILIÇ

SONUÇSUZ DİYALOGLARIMIZ


       Boş teneke misali ses çıkaran insanlar topluluğunda ha ha ha hi hi hi hu hu hu başka bir şey yok boş şeyler konuşulup boş şeylere gülüyorlar. Kendilerinin ne kadar boş bir teneke olduklarını fark edemeyen insanlara illaki fark ettiriyorlar.  Ya otur sus herkes seni adam bilsin ya da konuştuğun zaman ağzından bal damlasın. Sana illaki haberleri dinleyelim birlikte sosyal konulardan konuşalım  trajik olaylarda ağlayalım da demiyorum. Spor veya siyasi konularda da yorum beklemiyorum. Senden sadece ve sadece günümü kaliteli yaşamak zamanımı kaliteli harcamak adına bir şeyler yapmak paylaşmak istiyorum seninle. İki günü birbirine eşit olmadan her gün bir sonraki güne gebe, bir adım öne, bir adım öteye, başarıda bilgi dağarcığımızın gelişmesinde gezdiklerimizde, gördüklerimizde,  tanıştıklarımızda yeteneklerimizi geliştirmede kendi donanımlarımızı biraz daha fazlalaştırarak kendimizi ve hayat standardımızı kaliteli hale getirmek. 
       Oturmasını kalkmasını konuşmasını giyim tarzını ve duruşunu her gün biraz daha iyiye doğru ilerletmek. Yoksa ha ha ha hi hi hi hu hu hu ile ne kadar zaman geçer? Saman alevi gibi o anlık sana haz verebilir. Sonraki yok boş tısss geçti gitti seni de mahzun bıraktı. Boş şeyler seni hiçbir zaman geleceğe dair sigortalamaz. Zamanının da heba olmasına neden olur. Bir fısıltı gibi kulağına çalınan kaliteli yaşam sloganı sana şimdilik bir anlam vermiyorsa ileride mutlu yaşam sigortası diye bir şey duyduğunda ah keşke benim de olsaydı deme şansın kalmaz. 
       Nerede çalgı orada galgı senin hayatının bir karesinde boşluk yaratacak. 
       Tekrar keşke dememek için hiç bir şey için geç değil. Keşkelerine fırsat verme.


13 Temmuz 2017 Perşembe

2017 TEOG tercihleri

2017 TEOG tercihleri ne zaman yapılacak? TEOG yerleştirme işlemlerine ne zaman başlanacak?



2017 TEOG tercihleri ne zaman yapılacağı binlerce güzel bir lisede okuma hayali kuran öğrenci tarafından en çok merak edilen ve araştırılan konular arasında gündemdeki yerini korumaya devam ediyor. TEOG tercih işlemlerine ne zaman başlayacağını merak eden öğrenciler MEB'in resmi internet sitesi üzerinden araştırmalarını devam ettiriyorlar. MEB'den yapılan açıklamaya göre; Öğrenciler 14-24 Temmuz tarihlerinde 25 okula kadar tercih yaparak ortaokul müdürlüklerince tercih işlemlerini onaylatacaklar. Peki, TEOG yerleştirme işlemlerine ne zaman başlanacak?

TEOG'ta tercih süreci için geri sayım başladı. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 26-27 Nisan 2017 tarihlerinde gerçekleştirilen ve ortaöğretim 8. sınıf öğrencilerinin lise eğitimlerini belirleyecek olan TEOG tercihleri temmuz ayı içerisinde yapılacak. Öğrencilere en fazla 25 okul tercih hakkı verilecek ve bu 25 okuldan birine yerleştirme işlemleri yapılacak. Peki TEOG tercihleri ne zaman yapılacak?
Öğrenciler 14-24 Temmuz tarihlerinde 25 okula kadar tercih yaparak ortaokul müdürlüklerince tercih işlemlerini onaylatacaklar. Tercih işlemi okul müdürlüklerine onaylatıldıktan sonra işlem tamamlanmış olacak. Öğrencilerin tercih değişikliklerini okul müdürlüklerinde onaylatma işleminden önce yapmaları gerekiyor. Ortaöğretime yerleştirmeye esas puanla öğrenci alan okulların önceden belirlenmiş kontenjanlarına, ortaöğretime yerleştirmeye esas puan ve puan üstünlüğüne dayalı olarak öğrencilerin tercihleri doğrultusunda merkezi yerleştirme gerçekleştiriliyor.
TEOG YERLEŞTİRME SONUÇLARI 11 AĞUSTOS’TA
Ortaöğretime yerleştirmeye esas puanların eşit olması halinde, AOSP, eşitliğin devam etmesi hâlinde sırasıyla 8’inci, 7’nci ve 6’ncı sınıflardaki YBP üstünlüğü, eşitliğin devam etmesi hâlinde tercih önceliği, yine eşitliğin devam etmesi hâlinde okula özürsüz devamsızlık yapılan gün sayısının azlığı, bunların da eşit olması hâlinde ise öğrencinin doğum tarihine göre yaşça küçük olanların önceliği dikkate alınıyor. 11 Ağustos tarihinde de yerleştirme sonuçları ve boş kalan kontenjanlar açıklanacak. 14-18 Ağustos, 21-23 Ağustos ve 28 Ağustos-6 Eylül 2017 tarihlerinde ise yerleştirmeye esas nakil işlemleri gerçekleştirilecek.
BOŞ KONTENJANLAR VE NAKİL İŞLEMLERİ
Okulların boş kalan kontenjanları, 11 Ağustos 2017 tarihinde ilan edilecektir.
Yerleştirmeye esas nakil işlemleri için tercih başvuruları,
• 14-18 Ağustos 2017,
• 21-25 Ağustos 2017,
• 28 Ağustos-6 Eylül 2017 tarihlerinde olmak üzere 3 kez yapılacaktır.
Yerleştirmeye esas nakil işlemlerinin sonuçları,
• 21 Ağustos 2017
• 28 Ağustos 2017
• 8 Eylül 2017 tarihlerinde 
https://e-okul.meb.gov.tr/ internet adresinden ilan edilecektir.

Alıntıdır

ROL

       Hayatımızın akışlı inişli çıkışlı yollarında kendimizin çizdiği kendimizin oynadığı roller vardır. Bazen iyi karakter bazen kötü, karakter seçeriz. Sahne dekor tasarım sadece sana ait olan bir hayat. Çizdiğin bu hayatın giriş gelişme ve sonuç bölümleri olur. Hayatımızda bazen girişi güzel yaparız sonuçtan çok umutlu oluruz, gelişme bölümüne doldururuz bütün yapacaklarımızı azimle hırsla büyük bir cesaretle atılımlar yaparak gelişme bölümünü iyicene genişletiriz zamana yayarız. Belli bir süre sonra içimizde bir monotonlaşma kısır döngü başlar. Başarısızlıklar isteksizlikler başlar. Ben ne için çalışıyorum? Kim için kazanıyorum? Bu işin sonu ne? Bir pervanenin etrafında dönüp duruyorum. Gelişme bölümünde bir bilinmeze takılıp kalırız öylece ne yapacağımızı bir türlü bilemeyiz. Beynimiz durur adeta yorgun ve bitap düşeriz. Hayaller susar düşünceler susar umutlar yeşermez olur. Geleceğinin nasıl şekilleneceğini bilememe korkusu kaplar içinizi bir adım bile öne atamaksızın kendinizi bilememe ve korku çemberi. Tekrar başarılı yıllarında tutunduğun dallar aklına gelir, bir bir aklına gelen geçmişteki başarı halkalarını oluşturan sendeki değerler tek-tek onlara tutunursun bu değerler tekrar tekrar seni ayağa kaldırır. Korkularını yenmeye yardımcı olur.
             Dur gitme der gibi korkuluk yaparsın azim hırs cesaret üçlemesini kendine. Bu sen de var olan değerler seni sonuç bölümüne kadar götürür. Sonucunda yani bilinmezlik sen de bilinir olur yine hayattan ne beklediğini ne istediğini bilerek yoluna sağlam adımlarla ilerlersin. Kendinden emin adımlarla.

12 Temmuz 2017 Çarşamba

DEĞİŞİM


                                 
DEĞİŞİM


         Her şey anlık değişimin saniyelerin içinde gizli gelişim değişim zamana ayak uydurma, önce olmaz dediğimize sonra olur diyoruz. Tembellik boş boş oturmak kanaviçelerin deliklerini saymak bir el işi modelinin peşinden koşmak zamanı geçti.
      Bu yılın şartları farklı geçen yılın şartları daha farklı, çağı yakalamak deforme olmadan değişime uğramadan değişime uyma. Kendinden geçmişinden kültüründen özveride bulunmadan geçmişine eyvallah demeden geçmişini unutmadan geleceğini değiştirmek. Değişim evrim teorisi gibi bir saçmalığın anlatımı değil beyinlerimizi günümüz şartlarına kendi benliğimizi unutmadan, unutturulmadan programlamak. Hızla süratli motivasyon gücünü yitirmeden dokunduğumuz şeyleri güzelleştirmek çevremizi etkilemek. Değişim tek bir vücutta değil bir ekipte bir toplumda bir ulusta yakalamak. 
          Tembellik gafletin dirilişi Kur-anı Kerimi anlamadan okumak değil, ilim irfan ile anlayıp idrak edip uygulayan bir beyin ile okumak. Kur-anı Kerimi ilim yönü ile anlamak gençlerimizi aydınlatmak çocuklarımıza Kur-anı Kerimi bir din kitabı olduğu gibi ilimde ve bilimde de bizlere yıllar öncesinden haber veren bir bilgi kaynağı olduğunu göstermek. Kur-anı Kerimi Allah’ü Tealanın kainatta tecelli ettiği bütün varlıklarında görür gibi okumak. Her varlıkta Allah’ü Tealayı görmek. Aklımızla Allahü Tealanın yarattıkları hakkında düşünerek hayaller kurarak araştırarak Kur-anı Kerimi kendimize klavuz seçerek yenilim ve keşiflerle Allahü Tealanın programladığı dünyayı anlamak.

11 Temmuz 2017 Salı

HATALIYSAM LÜTFEN

     HATALIYSAM  LÜTFEN

   ÇOK UĞRAŞTI AMA TUTMADI
   
     Hatasız insan olmaz hata yapmayan insan hiçbir şey yapmıyor demektir. Hiç bir şey yapmayan insan ise şeytanın dostudur. Şeytan ona sürekli vesvese verir arkadaşı yoldaşı olur. ‘’ Kirlenmek Güzeldir’’ reklam sloganında olduğu gibi eğer hata yapmıyorsan elinden kaçırdığın güzelliklerin farkına varamazsın. Hata yapmıyorsan bir şeyler öğrenemezsin hata yapa yapa olgunlaşacaksın sağlamlaşacaksın hayat tecrübelerin seni olgunlaştıracak.
       Koşma! Düşersin. İnsanlara güvenme. Hiç kimseye veresiye verme kefil olma yardım etme. Bunun gibi hayat tecrübelerini yaşayarak öğrenirsin. Her insan bir olmaz. Adama kefil oldum evim gitti. Yardım ettim bir selam bile vermiyor. Koşarken en sevdiğim pantolonum yırtıldı. Bunlar kişiye mahsus haller. Herkesi aynı kategoriye koyamazsın. Toplumu bir kişi ile olan hatalı olayın yüzünden yargılayamazsın. Her hata kişiye özeldir. Olaylarla toplumu özdeşleştirip önyargılı olamazsın. 
        Hata payını en aza indireceksin. Ayarlı gideceksin. Görmedim, duymadım, bilmiyorum diyen hayatta hep rahat edermiş başkaları yüzünden kafası hiç ağrımazmış bu nedenle duygusal davranmayacaksın soğuk kanlı olacaksın. Senin başına bir olay geldiğinde yanında kim vardı? Rabbim insanlara taşımayacağı yükler yüklemesin inşallah. Olayları tahammül seviyesinde sınırında yaşa kimseden kimseye fayda yok.
          Hatalarını ölç biç tart öyle yap. Yaptığın iyilikte fedakarlıkta çoğu zaman sana geri dönmez hatalarınla baş başa kalırsın.  Çaldığın bütün kapılar yüzüne kapanır.  Sen on defa o kapıların işini görsen de. Dirayetli ol hataların sadece küçük hataların olsun senin hataların sana güzel kapıların açılmasına vesile olsun .Hataların sana gerçek dostlarını tanımana yardımcı olsun. Az hatalı günlerin olsun.