7 Aralık 2017 Perşembe

FABRİKANIN EN HANIM KIZI

             DİLEK
       Fabrikanın en hanım kızıydı elini kolunu da sallayarak gündüz vakti kocaya kaçtı. Bir bisküvi işçisiyle oysaki oda bizimle konuştuğu gibi onunla aynı cümleleri de kullanarak konuşuyordu. Bir başka erkek usta ise oğlanı takdir etti. Eğer bir kızı olsaymış o da kızını o oğlana verirmiş. Fakat diğerleri kız ve oğlan hakkında ne düşünüyorlardı? Kendilerini sırlı bir kapalı kutu gibi saklayan bu iki genç hakkında.  Hanım kız çocukluğundan gelmiş başlamıştı bisküvi toplamaya ekmeğini bisküviden yapıp lokma lokma koparırken meğer isem hayallerini süsleyen genci de topluyormuş bisküvi ile birlikle her biri bir lokma bir de hayalinin prensi oluyormuş meğer isem. Hepimiz için öyle değil mi? Sanırsınız ki bisküvi toplarız oysaki hayallerimizi orada biriktirir avuçlarımızın içine koyar onları toplarız. Hepimizde de bir parça hanım kızlık var ve bir parça da hayallerimize ulaşma isteği. Her genç kız da tıpkı bu hanım kız gibi hayal ve isteklerini avuçlarına yazar ve bisküvi ile birlikte sarar. Anlayışlı olmamız lazım o derin duyguları bir gün bizimde yaşayacağımızı umursayarak. Çünkü o hanım kızın bize ihtiyacı var işe ihtiyacı var. Madem ki bu işyerleri bizim için birer tren ve bizler de bunun yolcularıyız öyleyse peronda yolcu kalmasın hepsini alalım ve hepsi de sahip çıkalım. Aktarmasız bütün kızlar bizimdir, bizim değerlerimizdir hanım kızlarımızdır. O kızlarımız yollarını kaybetmeden şaşırmadan. Ama bazıları da kaderden, alınyazısından doğanın kanunlarından bahsedecek, onların adına konuşacak. Bunun da önemi yok.
              O hanım kız işten çıktı işten ayrıldı. O ayrı kendi yoluna gitti. Bizler de onun hayatından çıktık o yoluna biz yolumuza devam ediyoruz.  Hissettiklerimiz silinmeden, birbirimize karşı acı tatlı duygularımız çünkü her nasılsa acınası şu dünyada kürkçünün dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanı çünkü onun hayatı burada yarım kalmıştı onu tekrarlaması ve tamamlaması gerekiyordu. O henüz yolunu kaybetmeden bileti de tam kesilmemişken tekrar geliyor işinin başına hayatı tekrar buradan göğüslüyor. Ayrıca kendisi de işyerinin çok sevilen küçük hanım işçisidir o
           Şimdi ise o hayat kitabını daha farklı okuyor. Gözlerini hiç kaldırmadan meğer isem önceleri okuyormuş gibi yapıyormuş. Gözlerini tamamen örtüyor. Eski işçilerden bazıları hanım kızın yaptığı eylemi kınıyor onu dürüst olmamakla diğer kızlara da örnek olacağından kınıyorlar. Çünkü kaçmayı kolay bir şey zannedip onun ayak izini takip etmek isteyen kızlar var. Kız ise düğünde çekilen fotoğrafları alınan süslü hediyeleri, eşyaları, odalarının resimlerini tek tek arkadaşlarına gösteriyor. Paylaşıyor.  İşte diyor çokbilmiş eski işçi, ‘’İşyerinde evliliğe normal yollarla değil kaçarak ulaşma isteği, üstelik kaçmak bulaşıcıdır. Kaçmayı özendirmek ve yaygınlaştırmak bunun gibilerden doğar üstelik çoğu da evlenmek için değil sadece özendikleri için kaçar. Kaçan kızların yaşam şekillerini değiştiren şeyi de kendisiyle gururlanıp gururlu bir iş yapmış gibi de özendirmesi bunu normal sıradan bir şeymiş gibi göstermesi anlatması. İşte benim aykırılığım bu kıza karşı hanım kız dememem de bundandır bu kız dürüst davranmamıştır bize ve dahi arkadaşlarına karşı kandırdı bizleri. İçimden ona karşı dürüst davranmadığına karşı bir de sevgisizlik var üstelik. Hanım kızın kendisini övgülü gururlu bir şekilde anlatması ki karşısındaki kızları oturdukları yerde kurtlandıracak onları kıvrandıracak onun ayak izi sıra onlar da gidecekler ve onlarda her biri kaçıp kaçıp tekrar buraya gelecekler. O hanım kız ve kızlar bu işte galip gelir bu hayat trenin üçüncü kompartımanında kendilerine bir yer edinirlerse.’’ Hep olumsuz mu bakacaksın onların hallerine? Belki de onları kaçmaya zorlayan belki de onları buraya sığınmaya zorlayan şey burası fabrikalar onlar için hem öğretmen hem de öğretim görevlisi hem de öğrenci olma görevini üstleniyorsa, ben de o kızın ayak izinden gideceğim ben de evleneceğim diyenlerle, yanlarında da o yüce gönüllü eşleriyle ve fabrikalı kızlar ve kadınlarla birlikte. Kızlardan Safiye’nin Yeter’in veya diğerlerinin her birinin kafatasında birer kurtçuk çıkmaktansa kızlarımızı burada bu okulda yetiştirmek ve her birini evinin hanımefendisi yapmak en güzeli. Safiye, ’’Ne var ki benim alınyazımda böyle olacak. Ben de kaçarak evleneceğim. Ben de çok acılar çekeceğim. Daha yirmisindeyim öyle de zor görüyorum ki hayat şartlarını ancak evlilik benim kurtuluşum zaferim olacak. Ama ben kimseyi sevmiyorum şu an ufukta bir sevgili adayı da yok. Çok da çekingenim üstelik. Bir erkekle konuşurken yüzüm kızarır, sesim titrer, üstelik aksanım da bozuktur benim, şivem de farklı, üstelik benim babam Dilek’in babası gibi de uysal düşünmez kıtır kıtır doğrar beni. O yüzden ben kaçarsam…
               Şimdi bisküvi diyarında özgür kendi elimizin ekmeğini kazanıyoruz. Bildik insanlarla kendi toprağımızın insanlarıyla kızlar öbek öbek bölünmüş makinelerde bisküvi paketliyoruz. Kurumuş bir dal gibi kalan süzülmüş büzülmüş kızlar da var yanımda ayrıca birbirine bakışan iki utangaç aşık da var. Ayşe Hasan’a varmak istiyor. Fabrika koca tren hayat yazgı ne ise hepsi şu bozkırlarda fabrikalarda tren gibi uzayan fırınların makinelerin üzerinde değişiyor. Sınırlamalar kalın hat duvarları eskilerden kalma sözler ve bir de boşanmalar oluyor polisler kadına şiddette kocaları evlerinden kovuyor.
          Kızlar sona doğru yaklaşırken yoruluyor fakat kolları uzuyor benim kollarımda uzuyor yüreğimizde korkuyla birlikte bir de sevinç kaplıyor.
       Karşılaşacağımız şey ne? Karşılamak için çabaladığımız şey ne? Hangi peronda ineceğiz? Hangi perona yaklaşıyoruz?
         Ben kendimi beni çağıran işim, benim hamallığım, servislere sürü ile akın eden iş arkadaşlarımla birlikte kendimi bu işi göğüslemiş bir başaran gibi hissediyorum.  Kayıp yıllarım kaybettiklerim oldu fakat içim sevinçli çünkü bu küçük sarsıntılar sorunlar kayıplar, hayatın her alanında var küçük şeyler deyip geçeceğimiz.  Ötekiler de benim ayak izimde ben de başkalarının ayak izinde ilerleyip gideceğiz ve bu tren hiç durmayacak.
      O karmaşanın iş ortamın içine girmeden önce de sonunu da düşünemezsin, ne olacağını da kestiremezsin çünkü olacaklar önceden tahmin edemezsin. O iş seni kovalarken o gürültülü kalabalık ortamın uğultulu sesi de kulaklarına dolarken koca bir alanda bir çatı altında su damlası gibi tek tek her bisküvi de sürekli ve durmadan düşüyorsa avuçlarına. Ve orada yüreklerimizde birer fırtına çıkıyor kabarıyorsa yüreklerimizde.  Daha sonra da ileri ki yıllarda her birimiz bir diyara salınıyorsak birbirimizden uzaklara fırlatılıyorsak savruluyorsak hayat değirmeninde öğütülüyor ufalanıyor ve dahi kayboluyorsak. Ben neredeyim? Nerede kayboldum? Hangi diyara savruldum? Beni bilen gören tanıyanınız var mı? Onu da bilmiyorum.

          

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder