13 Ekim 2017 Cuma

İŞÇİ KIZIN ADI YOK

                                          FABRİKALI KIZLAR

        Bisküvi fabrikasında işe başladı. Geldi gördü ki işçiler hızlı hızlı acele acele yürüyordu. Elleri de hızlı hızlı hareketli acemi biri iseniz ellerinizi usta kızlar gibi işin üstüne götürüp getirmek o ellerinizi yürütmek güçtür. Hep bandın sıralı malın paletlerin üstünüze doğru geldiğini sanırsınız. Siz de ‘’İmdat! Yine geliyorlar,’’ diye bağırmak istersiniz sonra birden elektrik doğalgaz su faturaları aklınıza gelir. Diğer sıradaki arkadaşların konuşurlarken, gülüşürlerken, tartışırlarken, yüksek sesle bağrışırlarken onların gürültüsü ile sen de iç seslerinin bağrışlarını duymazsın bu kez. Belki onlarda aynı türküyü söylüyorlar. O kalabalığın içinde o gürültünün içinde önünde akıp giden bisküvi sıralarını görüp onlar da susuyorlar.
         ‘’Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım,’’ mantığı. Acemi işçilik o da nedir?  Çalışmak nedir? İş hayatı nedir? Düşün koca fabrikada, fabrika ne işe yarar? Kocaman bir işyeri kalabalık bu doku bu koku ve makineler arasında gidip gelen insanlar belki onlarda kendi kendilerine gizli bir anlaşma yapmışlar gizli gizli de birbirleriyle anlaşmışlar, o çalışıyorsa ben de çalışırım mantığı sanki benim ondan neyim eksik? der gibi. Birbirlerine gizli güçlerini vererek. İçlerindeki ağılarını birbirlerine göstermeyip susanlar. Ya da aynı derdi birbirlerinde de görüp güç alanlar. Aynı köprüden geçen koyunlar gibi biri atlarsa diğerleri de atlayacak biri susarsa diğerleri de susacak. Ya da ellere varda bize yok mu? Ben de çalışırım ben de satın alacaklarımı alırım, sanki koca fabrika işçileri hep bu koku ve dokudaymış gibi. Uzayıp giden bir zincir. Bazılarını duyar bazılarını da hiç duymazsınız çünkü belli etmiyorlar, hissettirmiyorlar, konuşmuyorlar, hiçbir şey söylemiyorlar kendilerini o kalabalığın içinde aynı kaderi yaşayan onlarca kişi içinde görüp susuyorlar.
            Acemi işçi de ortama çoktan ısınmış alışmış onlar gibi hızlı hızlı yürümeye başlamıştı. O da kararını vermişti çalışacaktı. Çalışacak mıydı gerçekten? Bilmem belki çalışır.
            Bilmiyorum. Hayırlısı yarın belli olur.
           Ertesi gün hemen biraz kamburca kısa boyuyla o tıknaz ağırlığıyla elindeki güç ile iş arkadaşına gülümseyerek el sallıyor. Arkasında bir başka iş arkadaşı esmer keskin bakışlı ve onun ardından da beyaz tenli güler yüzlü hepsi de aynı makinadaydı.
          Birlikte aynı işi yapmaya gelmiş aynı yöne gitmeye karar vermiş küçük işçi kızlar.
          Aylar birbirini kovalıyor. Kızlar işten ayrılıyorlar mı? Hayır birbirlerine daha sıkı bağlanıyorlar daha çok işlerine sarılıyorlar. Bu kararı da kendileri vermişler.
            ‘’Nereye gidiyorsun?’’
              ‘’İşe fabrikaya,’’ sanki içindeki sevinci duymayanlara da aktarır gibi sesindeki yükseklik.
               Annesi hayır dualarıyla uğurladı. ‘’Allah kolaylık versin. Allah yardımcınız olsun.’’
               Adımları daha çok kendinden emin ve sert hayata karşı da kararlı bir duruşu var haklı mı? Haklı
               ‘’Bisküvide çalışan kız sen misin?’’
               ‘’Evet benim.’’
             Rabbim kazancınızı bereketli kılsın. Koca şehre büyük iyilikler de bulunuyorsunuz farkında mısınız?Hem ailenizin yükünü çekiyorsunuz hem de koca şehre çarşıya, pazara bir canlılık veriyorsunuz şehir sanayisine esnafına, köylüsüne, evinde oturana, yatalak hastasına, bakıcısına emzikli bebeye büyük iyiliklerde bulunuyorsunuz. Şehre her eve aş ekmek getiriyorsunuz farkında mısınız bunun? Sağ olun var olun sizler de olmasanız koca koca işverenler ne yapar? Tembel çalışmayan babalar kahvehane köşelerinde oturan kocalar sizin sırtınızdan okuyan kardeşler ne yapar?
             Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz.  Kızlarımız da gidişatın kötü olduğunun farkına varmışlar önce bir tanesi sonra iki üç derken çoğalmışlar kalabalıklaşmışlar hepsi bir avuç işçi iken şimdi çok kalabalık bir ordu olmuşlar. Ve kendilerini avutucu bir sesle, ‘’Allah sevdiklerimizin acısını göstermesin. Ben onlar için kazanıyorum. Onlar mutlu olursa ben de mutlu olurum onların mutluluğu benim mutluluğum çalışma şevkim. Onlar ki benim yaşam kaynağım. Onlar sağ olsunlar mutlu olsunlar ben yine çalışırım.’’
              Ben de çalışmak istiyorum. Diyen kızların sesleri gün geçtikçe çoğalıyor.
             Evlerinde oturan ben okudum fabrika işi bilmem diyen kızlar,  beynini işletti, çalışan kızların sözleri beynine işledi onların hızlı yürüyüşleri ellerini işleyişleri kendisinin de kafasının içinde canlandırdığı örnekler ve hayattan beklentileri. Ben de çalışırım benim de büyük ideallerim var ulaşmak istediğim hayallerim var. Bu iş onlara köprü de bana değil mi? Belki bana da köprü olur kim bilir? Belki benim de kurtuluşumdur kızıl elmayı buluşumdur belki de ruhumun kurtuluşudur iç sancılarımın son buluşudur.
              ‘’Nereye gidiyorsun?’’
              ‘’İşe bisküvi fabrikasına,’’
             Bu sözü söyleyen kızın da sevinçten gözlerinin içi parlamıştı sanki karanlıkta bir yol bulmuş gibi iç dünyası dahi aydınlanmıştı
            Biraz ileride bir erkek iki kadın aynı yolda birbirlerinin ayak izlerini takip ede ede ilerliyorlardı. Ara sıra topladıkları meyveleri yiyorlar ara sıra da henüz olgunlaşmamış bir fikir meyve vermez diye bekliyorlardı. Belli ki burada bu işyerinde karınları tam istedikleri gibi doymamıştı. Sözünü ettikleri yemekler burada yokmuş iş değiştirmek gerekiyormuş ama onlarda işlerini değiştirmek istemiyorlarmış
           Çünkü kendini güven de hissettiği bir işyeri ve yaptığı iş de en iyi bildiği iş,  
           İşi beğenmezlik olmaz şu olmaz bu olmaz şu iyidir bu kötüdür sanki önüne konulan yemeği beğenmiyormuşsun gibi ki bu da nankörlüktür.
           Neden ben de mesela kuru fasulyeyi çok seviyorum ama bambayı sevmiyorum. Bu yemeğe hem de yemeği verene karşı nankörlük mü?
           Evet. Nankörlük,
          Tamam seçim yap öyleyse, yap ama başka iş arayanların iş de çalışanların da midesini bulandırma. Çünkü çoluk çocuğuna ekmek götüren çok insan var burada başka iş arayanlar işsizler var.
           Ne kadar çok yüreğin aklın fikrin iş değiştirme fikri ile yoğruluyorsa da bu fikri gizli tut açıkça söyleme, ince düşün ve acıma duygunla da birleştir.
          Kadın işçiler şen şakrak gülüşüyorlar sevinçliler, birbirleriyle özledikleri batırık yapmak için sözleşmişler. 
          Büyük merhamet, o dedikoducuların dilleri kurusun,
          Kadınların dermanı kesilmiş yorgunlar. Boyunlarına taktıkları boyundurukları işleri onları yormuş bazılarının da yarası vardır o yaralarından kan akıyor. Konuşmayın şu sıralar onların ardından
          Gerçekten bu asılsız dedikodular yüzünden kovalamayın kadınları fabrikalardan. Susun. Din adına söylemlerinizle, onun bunun kızıymış da ya sizin kızınızsa? Aslında kendi kendinizi bıçaklıyorsanız. Doğanın kanuna karşı gelirmiş gibi. Her birinde bir ah, her biri bir kitap ah bir açıp okusanız bir dinleseniz de arkalarından konuşmasanız.
       Bir ah çeksem karşı ki dağlar yıkılır.
       Henüz ayakları yeni sandalyeden sarkmış bir kız çocuğu iken o da bu şehre bisküvi fabrikasının sunduğu nimetlerinden yararlanmak için köyünden sıcacık yatağından kalkıp gelmişti. Gelmiş de bu fabrikaya da sığınmıştı. Yirmi kadar kız birlikte çalışmak ve büyümek için. ‘’Ne büyüksün sen benim işim ne büyük.  Beni büyüttün, kolumu uzattın ayağa kaldırdın, görmediklerimi gösterdin, uykumdan uyandırdın. Benim parmaklarım arasında meğer isem ne marifetler varmış, beni bana tanıttın.’’
            Kız çocukları önlerinde akıp giden sıralara baktılar birbirlerine bağırdılar 'Yetişin sıralar gidiyor,'' bir de dönüp arkalarına baktılar geldikleri yola ve sonra tekrar bisküvi toplamaya başladılar.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder