MOR ODALAR
Gözlerimde
mor halkalar görüyorum. Tepemdeki lambanın ışığı gözlerimin önünde titreşiyor
sadece lamba gözlerimin önünde duruyor.
Sarı
duvardan yere düşen sıvaları görüyorum yayılıp giden sarı sıvalar gözümün
kenarlarında ki mor çizgilere yapışıyor.
Bir ses
duyuyorum oğlumun sesi somyenin altına gizlenmiş oradan bağırıyor bana ‘’Anne!
Anne!’’ O ses ki korkudan alçalıp yükseliyor.
Bir oda
görüyorum bütün eşyaların yerleri değişmiş devasa bir deprem olmuş gibi sanki
her yer her yerde.
Kızıla çalan
saçlarım püskül püskül olmuş o ince ince taranmış saçlarım kim bilir onun
ellerinde kaç kere kirman olup bükülmüş.
Ben kendimi
donduruyorum gözlerimle etrafı seyrediyorum sadece kulaklarımdan gitmeyen o ses
tıpkı iri bir hayvanın canavarın sesi benim ayağımda prangalar bir yere
gidemiyorum. Hayvan tepiniyor, tepiniyor üzerimde,
Bak evimin
köşesinde örümcek yuva yapmış ağı var, bak onunda üzerinde su damlacıkları var
beyaz su damlacıkları o da ağlıyor.
Baktı yüzünün
gölgesi duvara vurmuş. Duvardaki yüz hiç de kendi bildik yüzüne benzemiyor.
Saçları arasından akan kanlar kan deryası olmuş yüzü, kafası kan deryası içinde
yüzüyor. Kafasının içindeki ıslaklık saçlarını bir araya toplamış saçları
arasında kendi kanı ışıl ışıl parlıyor.
Kadın sağlam sert ve dayanıklı demir gibi sadece
gözü oğluna takılmış oğlu bir tırtıl gibi somyenin altında kıvrılmış. Kadın
ayaklarına cam kırıklarına basa basa kırt, tık
çocuğuna doğru el yormadı ile ilerliyor, tıpkı bir salyangoz gibi sürünerek somyenin altına süzülüyor şişmiş
sivrilmiş başını somyeye çarpıyor.
Pencere
camından içeri ışıklar giriyor evin içindeki kırık dökük eşyaların üzerinde
parlayıp sönüyor,
Ayağının
altındaki tahta buz olmuş her bir kırık cam gibi yuvarlak veya sivri,
Kolumu
kaldıramıyorum elim bileğim yanıyor avucumun için kendi kanımdan ve terden
ıslak ve nemli yapış yapış,
Tam da kocası
onun üzerinde yükselirken kaskatı kırmızı suratlı, püskürtürken köpüklü ağzının
salyasını,
Kadına şiddet
her yerde her dört duvar arasında hemen yanımızda, yukarıda, aşağıda, içeride, dışarıda her yerde, kadınlar susuyor.
Hayvan tepiniyor,
ayağı zincirli kadın, sahiden iri bir hayvan tepiniyor
Bu kadına ilk
vuruşu da değildi kadın ilk önceleri tabi ki arkasından ötekilerin de geleceğini
bilemedi bir iki üç üstelik defalarca da saydı kadın bir iki, bir iki, bir iki üç,
Masaya
sandalye ye bak havada uçuşuyor, bak su dolu bardak yerde yuvarlanıyor, bir
tepsi pasta kadının kafasında ne hale geliyor, bak kadının kafasının içi ne
halde her taraf pasta kırıntıları yerde de iki çatal iki kaşık var.
Ansızın gelen
bağırtılar kadının kulaklarının içi uğulduyor. Neden? Neden?
Kadın şiddetin
dozajı arttıkça kendini donduruyor şiddet azaldıkça o da bir yanıyor bir
donuyor güneşten çıkıp gölgeye sığınıyor.
Şu eve bak mavi
panjurlu eve, evin dört tarafında da beyaz perdeler var çeşmesinden de yaz kış
sıcak su akıyor duş kabini de içinde
Duvarlarında
onda da çatlaklar var altın renginde pencere pervazlarında altın gölgeler
halinde kadının kanıyla çizilmiş resmi var.
Kadın
penceresine siyah ve kalın bir perde çekiyor
Kim bilir başka
bacalardan ne acılar yükseliyor. Dumanlar yükselirken her bacadan hepsi de sus
pus gibi
Kadınlar ancak
birlik olurlarsa şakılar. Bulaşıklar yıkanır, küllükler de halı altına
süpürülmez.
Uçup gidiyor
kuşlar uçup gidiyor serpilen tohumlar ama bir kadın tek kaldı o tek başına
şakıyor ötüyor.
Kadınlar hızlanarak gümüş rengi bir zincir
oluşturdular o sarı odalı şiddet mağduru kadının evinin önüne kadar geldiler oraya
kadar yükseldiler.
O kadın cam kırıklarıyla dolu ayakları ile
yerleri kendi kanıyla çizerek ilerliyor oturma odasının duvarları sarı iken
kırmızıya dönmüş kendi havası da gri
Şimdi herkes
gitti o kadın tek başına yalnız. Herkes kendi evine kahvaltı yapmaya gitti.
Kadın kendi evinin duvarları içinde kırılan dökülen eşyalarıyla birlikte, Vakit
çok erken kocası şiddetin hemen arkasından geri dönmez arkada bıraktığı enkazı
görmek istemez. Bekledi. Karanlıklar içinden uzanan bir el bekledi. Tutacak bir
el. Ama hiç kimse o eli tutamadı o kendi kendisiyle baş başa baştan aşağı da tel
tel lime lime, tel kadın olmuş. Şiddetin her türlüsü sarsıyor beni, sanki dünyanın
bütün ağırlığı benim üzerimden geçiyor. Kocamın kemerli tokası benim sırtımda kaburgalarım
kırılıyor.
Kırmızı, sarı,
mor kadınlar yol boyunca ilerleyen kadınları görüyorum. Yan taraflarında da
salından hayvanları, türbanlı, türbansız, okumuş, okumamış kadınları her
yanımda kadını döven ayak seslerinin titreşimlerini duyuyorum.