30 Mart 2018 Cuma

HAYAT GÜZELDİR


İkinci  Dünya Savaşını siviller üzerindeki yıkıcı etkisini beyaz perdeye en iyi uyarlayan filmlerden biri. Hayat Güzeldir.
Film İkinci Dünya Savaş'ından bir kaç yıl öncesini anlatarak başlar. Filmin başkahramanı hayat dolu Guido, güzeller güzeli Dora'ya aşık olur evlenirler. Ardından bir de çocukları olur. Çiftin hayatlarındaki tüm sorunlar ortadan kalktığında savaş patlak verir.Yahudi oldukları için toplama kampına götürülürler. Guido, oğluna esir kampının ve savaşın bir oyun olduğunu söyler oğlu eğer oyunu başarıyla tamamlarsa ödül olarak çok istediği bir oyuncak tankı hediye edeceğini söyler.
Bir babanın çocuğunun hayatını nasıl kurtarabildiği bazen mantığın değil de duyduların ağır basmasının bir insanın hayatına nasıl mal olabileceğini muhteşem bir kurguyla anlatmış çok sıcak çok samimi bir filmdir.
Her baba özeldir, ama Guido gibi bir baba, Guido gibi bir eşle hayat daha da güzeldir.
Hayat güzeldir tüm olumsuzluklara rağmen her daim bir umut ışığı da mutlaka vardır.
    Gösterime girdiği dönem büyük ses getiren film En İyi Yabancı Film, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Müzik olmak üzere üç dalda Oscar ödülü kazanmıştır.

Filmdeki baba, Roberto Benigni inanılmaz harika bir oyunculuk sergilemiştir. Her karakteri birbirinden etkileyici tek kelimeyle muhteşemdir.

İYİ DE ŞİMDİ RAHAT BİR İŞİ NEREDEN BULALIM


  Arkadaşım Sefa’ da iş arıyordu. Şöyle takım elbiseli rugan ayakkabılı veya kot pantolonlu tişörtlü çalışabileceği bir iş, arıyordu ama bulamıyordu. Yalnız kaldı. Bulamadı, bulamayınca da eski arkadaşını aradı. Tertemiz masa başı bir işi nereden bulalım? Boş zamanın fazlaca olabileceği gerekirse telefonuna bakıp facesini  de karıştırabileceği. Herkes böyle rahat bir iş istiyor. Döner koltukta aynı giysileriyle oturabileceği müşterilerini de karşılayabileceği bir iş ama bulamıyor. Tekrar gelip buraya bisküvi fabrikasına giriyor. Burada tam özgürlük yok ama samimiyet var dostluk arkadaşlık var. Her birimiz fırından gelen bisküvileri toplar veya paketli malları kutulara dolduruyoruz. Birlikte sohbetler ediyor konuşuyoruz hayalimizde bir yerlere gidip geziyoruz. Bol bisküvi aroması kokuları arasında aynı yaşta aynı kiloda pek çok kızla birlikte, izini sürdüğümüz bisküvileri birlikte bitirdiğimiz işler. İşlerimizin bazılarını çok sevdik bazılarını da oyuna çevirdik. Bazıları da bizi yordu bitkin düşürdü sevmedik. Yapmamız gereken hep birlikte çalışmak bir günü tamamlamak gece vardiyalarında da uyumadan birimiz uykusu gelirse diğerimiz onu dürter onu laflarıyla uyandırır. Belki de kafasını şişirir. Ara sıra da birbirimizden koparız. Belki de iş bizi yaşlandırıyor yoruyor o yüzden. Birimiz sigara içmeye giderken diğeri gelir. Belli ki birbirimize söyleyemediğimiz gizli şeylerimiz de vardır. Birbirimizi tanıdığımızı bildiğimizi söyleyip de emin olamadığımız şeyler birden de duyduğumuzda şok olabileceğimiz inanamayacağımız şeyler olabilir mi? Pekala olabilir. Ama şu an keyfimiz yerinde pek çok şey de paylaştık. İş arkadaşımla birbirimizin elindeki işin ağırlığını da alırken birbirimize kendimizin özel baskılarını da yaptık özel sırlar verdik. Kendimiz de değil birimiz diğerimizde kendi ışığımızı da görebilmemiz için birbirimize bakmamıza izin verdik. Daha sonra uçsuz bucaksız bir duygu selinde yuvarlandık. Denize de açılır gibi de açıldık. Her laf biri diğerini açarken işin içine de gömüldük işin ağırlığını hissetmiyorduk. Daha sonra iş bizden biz işten habersiz rahatlamış mutlu olmuş bir hoşnutlukla işimizin üzerinden ayrıldık. 


29 Mart 2018 Perşembe

YANKI EKO SES TİTREŞİM

Kalabalık içinde çalışıyor yemeklerde yalnızca Hatice’nin yanına oturuyorum. Aramızda teklif yok o yüzden de kendimi rahat hissediyorum. Kalabalıkta kendini beğenmişler kendi kendine yükselenler arasında eğer ben de onların baskısına maruz kalırsam. Ama ben çalışkanlığımın, el becerilerimin işimin bana vermiş olduğu güç sayesinde, bu baskılarında üstesinden geliyorum. Bir ay içinde yoktan var ettiğim şu iş güç içinde küçük oyuncaklarımla, bakın ben onlara oyuncak diyorum. Çünkü bisküvi çikolata ve şekerlemelerden oluşan bir dünya çocukların çok sevdiği bir oyun alanı gibi nasılda eğlenceli üstelik yemesi de bedava. Çalışıyorum işim bana bir yığın beceri kabiliyet güven cesaret verdi. ‘’Eskileri at yenilerini kullan’’ diye de bir yığın kıyafet bir yığın model kişilik arasında bir de yeni kişilik. Bana eziyet eden küçük şeylermiş meğer isem evde tek başıma otururken kendi kendime kuruntu ettiğim şeyler, ya kendi kendime kibirlenip de işi bisküvi işçiliğini küçümsediğime ne demeli? Ama ben artık o ben değilim o köprüden çok sular geçti ben de duruldum. Akıllandım. Çalıştım. Çok çalıştım işim için kendim için özverilerde bulundum. Damarlarımda o çelik gibi çalışma şevki dolaşıyorken ben de onu değerlendirdim. İtilip kakılmalara bir son vermek için kendimde dişlerimi sıkıp beklemektense ben İmran ve Cennet gibi isyankar da davranmadım. Kendi işimin kahramanı başrol oyuncusu da olmak istedim. Konuşmalarım kurduğum cümleler hep bu yönde işimi övme takdir ve şükür. Ama bu şükür takdir sizlerin de çok emeği var. Hepinizin bu yüzden hepinizin adını da yeri geldikçe tek tek yad edeceğim. Hepiniz kendi gözlerimle farklı hikayeler altında o hikayelerin değil de başka hikayelerin de kahramanı gibi bu da sizleri hiç unutmadığımın bir delili olacak. Ama içeriden değil dışarıdan gelen bir etki ile eğer ki bu kelimeler yazılar kesilirse bir zamanlar bisküvinin savunuculuğu için cümleler kuran bu ses bilin ki ileride Google sayfalarında yankılanmaya devam edecek.

28 Mart 2018 Çarşamba

GENÇ ÇİFTÇİLERE 30 BİN TL HİBE DESTEĞİ BAŞVURULARI BAŞLADI


  Gençlere 30 bin TL hibe desteği başvuruları başladı.
 Çiftçi Destek Projesi başvuruları bu yıl 02 Nisan- 30 Nisan 2018 tarihleri arasında yapılacak. Ön başvurular Bakanlık tarafından hazırlanan web tabanlı yazılımı gencciftci.tarim.gov.tr programından yapılacak. Başvuru dokümanları yazılım programından çıktı olarak alınacak.
Genç çiftçiler çıktıları, projeyi ve istenilen belgeleri, ikamet ettiği veya ikamet
etmeyi taahhüt ettiği (projenin uygulanacağı yer) nüfusu yirmibinin altındaki yerleşim
birimlerinin bağlı olduğu
 il/ilçe tarım müdürlüklerine başvuru tarihi ve saati sona
ermeden şahsen yapacaktır. Başvurunun tamamlanmış olması için dosyanın bizzat elden teslim edilmesi şarttır. 
Başvurular, illerde vali veya vali yardımcısı başkanlığında kurulan komisyonlar vasıtasıyla değerlendirilecek. Başvuruda genç çiftçilerden herhangi bir ücret talebi olmayacak. Değerlendirme sonunda belirlenen genç çiftçilerle hibe sözleşmeleri, GTHB il ve ilçe müdürlüklerince imzalanacak ve projelerin uygulanmasına başlanacak.

GENÇ ÇİFTÇİ BAŞVURU ŞARTLARI NELER
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yayınlanan, Kırsal Kalkınma Destekleri Kapsamında Genç Çiftçi Projelerinin Desteklenmesi Hakkında Uygulama Rehberine göre;
-Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak.
-Tebliğin yayımlandığı tarih itibari ile 18 yaşını doldurmuş, 41 yaşından gün
almamış olmak. (25 Mart 1978 – 24 Mart 2000 tarihleri arasında doğanlar, bu tarihlerde
dahil)
-Okur-yazar olmak.
-Başvuru tarihi itibari ile 31/5/2016 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Kanunu’na göre 4/b (Tarım Bağ-Kur) kapsamında sigortalı sayılanlar ve
4/a (Tarım SSK-Ek5) maddesi ile isteğe bağlı sigortalılık hükümleri kapsamında tarım
veya orman işlerinde hizmet akdiyle süreksiz olarak çalışanlar ve Türkiye İş Kurumu
tarafından düzenlenen Toplum Yararına Çalışma Programlarından yararlananlar hariç,
ücretli çalışan olmamak.
-Başvuru tarihi itibari ile örgün eğitime devam ediyor olmamak.
-Başvuru tarihi itibari ile askerlik görevi ve cezai hükümlülüğü devam eden veya
denetimli serbestliği olan kişi olmamak.
-Başvuru tarihi itibari ile Katma Değer Vergisi (KDV), gerçek ve basit usulde
vergi mükellefi olmamak.
-Hayvansal üretime yönelik, büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği konulu
proje başvuruları için Tebliğin yayımlandığı tarih itibari ile 15 Adet Büyükbaş veya 50
Adet Küçükbaş’tan fazla hayvan sahibi olmamak.
-Arı yetiştiriciliği ve bal üretimi konulu proje başvuruları için Tebliğin
yayımlandığı tarih itibari ile 50 adetten fazla arılı kovan sahibi olmamak.
-Arı sütü, ana arı, polen vb. arı ürünleri üretimi, konulu proje başvuruları için
Tebliğin yayımlandığı tarih itibari ile en az 50 adet arılı kovan sahibi ve TAB’a üye
olmak)
-16/2/2016 tarihli ve 2016/8540 sayılı Kırsal Kalkınma destekleri Kapsamında Genç Çiftçi Projelerinin Desteklenmesine İlişkin Karara dayanılarak 5/6/2016 tarihli ve 29675 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kırsal Kalkınma Destekleri Kapsamında Genç Çiftçi Projelerinin Desteklenmesi Hakkında Tebliğ (Tebliğ No; 2016/16) ile 31/3/2017 tarihli ve 30024 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kırsal Kalkınma Destekleri Kapsamında Genç Çiftçi Projelerinin Desteklenmesi Hakkında Tebliğ (Tebliğ  9 No; 2017/10) kapsamında; hibeden faydalanmış, hibe sözleşmesi imzalamaya hak kazandığı halde sözleşmeyi imzalamamış, hibe sözleşmesi iptal edilmiş olmamak.
-Aynı proje konusunda Bakanlığın diğer hibe programlarından yararlanmış
olmamak.
-Bu maddenin (ç), (f), (g), (ğ), (ı) ve (i) bendi hükümlerine tabi kişilerin eşi
olmamak.



      Proje Konuları:
a)Hayvansal Üretime Yönelik Destekleme Projeleri Kapsamında;
1) Büyükbaş hayvan yetiştiriciliği,
2) Küçükbaş hayvan yetiştiriciliği,
3) Arı yetiştiriciliği ve bal üretimi,
4) Serbest sistem yumurta tavuğu yetiştiriciliği ve tesis yapımı,

b) Bitkisel üretime yönelik destekleme projeleri kapsamında;
1) Kapama meyve bahçesi tesisi,
2) Fide, fidan, iç ve dış mekân süs bitkisi yetiştiriciliği,
3) Kontrollü örtü altı yetiştiriciliği,
4) Çok yıllık yem bitkisi yetiştiriciliği,
5) Kültür mantarı üretimi ve tesis yapımı,
c) Yöresel ürünler ile tıbbi ve aromatik bitki üretimi, işlenmesi, depolanması ve paketlenmesine yönelik destekleme projeleri kapsamında;
1) Çok yıllık tıbbi ve aromatik bitki üretimi, işlenmesi, depolanması ve paketlenmesi,
2) Coğrafi işaretli, organik veya iyi tarım uygulamalı bitkisel ve hayvansal üretim, konularını kapsar.

 Bu yıl, diğer yıldan farklı olarak "çok yıllık yem bitkisi üretimi" ile "arı sütü ve ana arı yetiştiriciliği" de projeler içerisinde yer alacak.






DOLAMAN MANTARI NASIL BULUNUR







     Dolaman (Domalan,Dobalan)mantarı toprağın üst kısmında görünmediği için işinin ehli olmayan kişiler tarafından bulunması oldukça zahmetlidir. Güçtür. Sadece ilmini bilenler kolay bulur. Bulunca da mutlu olunur.  Dolaman mantarı bulmak için saatlerce uğraşanlar olur. Bahar ayları geldiğinde Karaman halkı da hemen her bölgesinde domalan mantarı arar. Gruplar halinde mantar toplamaya çıkanlar topladıkları mantarları evlerinde veya semt pazarlarında satarak değerlendirir.


Sağlık açısından faydalı olduğu biliniyor. Kendine has aromatik kokusuyla etten daha güzel, lezzetli olduğu protein açısından kırmızı ete eşdeğer de olduğu söyleniyor.
Dolaman mantarı toplamak isteyenlere domalan kumlu çıplak topraklarda veya ince çayırlıklarda aramalı. Dolaman araması bulması ne kadar zahmetli ise de faydası da oldukça fazladır. Nisan yağmurlarının ardından çıkan ‘’domalan‘’ oldukça nadir bulunur. Dolaman otunun çıktığı yerlerde toprak altında yetişir. Patatese benzeyen küremsi biçimli domalan mantarı Mayıs ayı sonuna kadar toplanabilir. Özellikle Nisan yağmurları ardında kırsal arazide bolca rastlanan domalan Karaman halkını arazilere kırlara akın ettirir.
Dolaman mantarının kültür mantarı gibi yetiştiriciliği yapılmaz. Doğada kendiliğinden yetişir. Daha çok kumlu toprakları sever yüksek yamaçlarda dağınık bir şekilde yetişir. Nisan yağmurlarından sonra olgunlaşmaya başlar. Toprağın altında gömülü olarak bulunur. Olgunlaştığında ise toprağı çatlatarak yerini belli eder. Yüzeye yakın olduğundan eller kazılarak veya kalın bir çubuk, sopa yardımıyla eşeleyerek yerinden çıkartılır.

Mantar bulmakta usta olanlar sadece değneğin ucunu toprağa vurarak bile domalan bulabilirler. Kırsal arazilerde (Barutkavran Selerek köylerinde geçen yıllarda toplamıştık.) yöresinde daha çok toplanarak temin edilen mantar semt pazarlarında satılır. Fiyatı da yağmurun az yağış olduğu dönemlerde pahalıya yağmurun çok yağdığı yıllarda normal fiyatında satılır.
     Domalan bol su ile yıkanır. Topraklı kısımları temizlenir. İster kabukları kazınarak ister doğrudan dilimleyerek pişirmeye hazır hale getirilir. Kazındıktan sonra dilimlenmeden haşlanarak da tüketilebilir.

27 Mart 2018 Salı

K↝A↝K↝A↝O↝L↝U


     Çİ     
    😋
     KO
    😋
    LA
    😋
     TA

    
      Çikolatanın her çeşidinde de hoşlanırım. Aklınıza hangi çeşidi de gelirse. Kakaolusundan hoşlanırım genellikle o eksiksiz kakao tadıyla tropikal oluşundan anonim gibi tıpkı kendi doğallığını sunuşundan. 


Hoşlandığım başka fındıklı kakaolu olanı da daha çok sevdiğimi itiraf etmeliyim. 
Eğer ki şurada daha farklı çeşitler poşetler içinde var diyorsanız. Sadece leziz, nefis bir tat da onların içinde gizlendiyse getirin bir de bunların tadına bakayım. 



Ama az önceki kakaolu browni serisinden vazgeçtiğimi de sanmayın. Browni bir marka ismi olmakla birlikte aslında çikolatalı keklerin genel adıdır.  Ama o bir zamanlar düşündüğüm seri idi şimdi o da değişti. Şimdi o kakaolunun yanına farklı yeni marshmallowlu çeşitler de eklendi. Başka çeşitlere de hevesim olsun diye de yeni çeşitler. Çeşit ve markalarda kısıtlama yok. Bu nedenle çeşitler çoğaldıkça her birinin de damağımda test edebilirim. 




Damağıma her değeni burada duygu tat alma, lezzet, haz, enfes, nefis, leziz harika hangisi olduklarını da altını çize çize size anlatabilirim. Ama tatmadan olmaz yemeden bilinmez.
Üreticiler her türlü çeşidi de önümüze sunmuş işte, son bir not. Çocuklar artık büyüklerini de dinlemez büyüklerin tercihlerini ellerine verdiklerini çünkü onları da her türlü reklam filmi afiş uyarıyor, uyandırıyor.   Umarım bunu da bir kenara yazarsınız. Ürün tanıtımında reklamların ne kadar önemli olduğunu çocukları etkilediği gibi büyükleri de etkilediğini.  




GİTMEK Mİ KALMAK MI


     Raziye kendi içine kemiren acılar içinde kıvranıyor arada bir devamsızlık yapıyor👸 hayatında da biraz renk değişiklik istiyor👸 İmran hayatını belli bir plan çerçevesinde yürütmek istiyor👧 bu düzen ona yetiyor👧 Ama her ikisinin de birer gerekçe göstermeleri gerek. Neden? Bu sahne bu ortam birine yetiyor diğerine dar geliyorsa. Sanki bir şeyi yazılı söylemekle yaşamanın hissetmenin, duymanın farklı şeyler olduğunu da anlatmak isterlermiş gibi tam doğru yerde doğru noktayı koymak isterlermiş gibi. Ansızın önüne çıkabilecek bir fırsat veya bir talihsizlik bunları da düşünmüyorlar bunlarda yeterli değil gerekli yerde noktayı koymak için. Eğer çalışmak istiyorlarsa işte iş emek çaba gayret üretim yorgunluk uykusuzluk istek talep arzu hepsi burada bu işyerinde var mevcut. İşte bu döngüler arasında kıvrananlar bunların herhangi birinin kıskacına yakalananlar bir giriyor bir çıkıyor. Merdivenler de isyan ve sevincin sesleri her ikisi de duyuluyor. Kopan dağılan evlilikler, düğümlenen bağlanan nişanlanan çiftler, ince beyaz bir pamuk ipliğine bağlı yaşamları durmadan değişiyor. Sessizce kader ilmek ilmek ağlarını örüyor.
        Neden bir gerekçe sunayım burada kalmam için? Tıpkı Raziye gibi ya da neden İmran gibi oynayamadım yerim dar deyip başka fabrikaya gideyim? Orada bisküvi fırınları üzerinde sıra toplayayım? Bu gürültü ve patırtının arkasında bana farklı bir güneş doğacağına umarak kanatlarımı neden farklı yöne doğru çırpıp kendime yeni hiç bilmediğim bir yol çizeyim? Ben buraya aitim ve burada kalıcıyım. Neden mi? Çünkü bu şehre dimdik güneş bu fabrikalardan vuruyor. Yönlerini bu fabrikalara dönenlerin yüzleri ise güneş gibi parlıyor. Her bir işyeri bize kollarını uzatıyor bizim kurumuş ellerimize. Burada hakikaten iş var deyip gelip çalışanlarla birlikte. Burada iş var olduğunu söyleyenlerin dillerinde o çıkmaz sokaklarından da geçerek ayaklarını sürüyerek gelenler. Kendilerinin eksik kalan bir yanlarını bu işle doldururken boyunlarını ve boylarını da biraz daha uzatarak hızla bu kez yanımızdan geçiyorlar. Artık varlıklı da olmuş gibi tabaklarında bir kap daha yemek fazladan olmuş gibi kendilerini de kabartarak ve yine o bildik kapalı çatısı olan alana gidiyorlar. Her birinin kaybolduğu o yere her biri makine fırın ve ekipmanları arasında kayboluyor. Henüz tam azıklarını hazırlamamışlar daha önlerinde uzun yıllar var azıklarını hazırlamaları gerek.  Azıklarını  hazırlamak içinde kendi kendilerini ıslah etmeleri gerek. Kendi kendilerini hazırlamak için de bir karar verip kendilerine bir rota belirlemeleri gerek. Gitsem mi kalsam mı? Gitmek mi zor? Kalmak mı zor👸👧 



26 Mart 2018 Pazartesi

MUTLULUK NEREDE

 ‘’Mutluluk şu sıradan malzemelerin içinde bulgur ıslatmasın da '' Dedi Gülay, tahin, düğürcük, soğan, pul biber, yeşil biber, maydanoz, salatalık marul, turşu, her biri de biz birbirimizle buluşturan dostluğumuzu sıkılaştıran.
    Tülay,'' Mutluluk, kuşların  cıvıldaması, dağlar ovalar güneşin doğuşu ve geceleyin çıkan ay ışığı ve ayrıca bülbülün güle konmasının içindedir. Mutluluk😊 
             ‘’Mutluluk başka şeylerin içinde de var.’’ Dedi Mihriban. Mutluluk sükûnetle dinginlikle gelen bir bardak çayın içinde, bir masa etrafında toplanan şu dört kişide, sayfalar arasına sıkıştırılmış güzel bir edebi sözde, gönülden dökülen dile gelen sözlerde, sessizce otururken aklına gelen herhangi bir şeyde, birden içinizde beliren bir ışıktır mutluluk😊
             ‘’Hafta içi çalışmaktır mutluluk,’’ dedi Kimya ‘’Pazartesi, Salı, Çarşamba bizi servislerle işe götüren ve tekrar getiren bizi bir yükseltip bir alçaltan bizim de ekinler ekip biçtiğimiz aylardan Nisan da olsa Kasım da olsa hep orada beklediğimiz işimiz. Ne bekliyoruz? Neden bekliyoruz orada?  O kapalı binanın içinde? O içimizde birdenbire kabaran kendi içimizde yarattığımız duygularımızla o muhteşem mutluluk dediğimiz ana kavuşmak için. En son içimizde ne varsa o parlak ışık bir düşünün isterseniz. Neler var onun içinde neler olacak diye?  Ekmek kırıntılarını bir nimet olarak ellerimizde biriktirirken önlüğümüzün altında kendimize bir kimlik edinirken kim bilebilir başka neler var? Biz burada çalışırken bisküvi toplar konuşurken aslında o mutluluk denilen şeyi değerli anlarımızı birbirimize vererek kanıtladık. Bükülmüş sırtlarımız yorulmuş bedenimizle, hiç durmayan ellerimizle dışarıda da hiç kimsenin görmediği, kim bilir başka ne darbeler de aldı ruhumuz? O hiç alışık olmadığı, hiç kimsenin de duymadığı darbeler kendimizi bu işe tutsak ettiğimiz günden beri. Ama biz o tutsaklığı da kabul etmedik, tutsak değiliz ki bir sürüye ait koyunlar da değiliz ki güdülelim. Bize güdümlü yaklaşanların kendi kabahatleri bizi güdülebilir sanıyorlar ama değiliz işte değiliz. Biz bir değeriz. Biz değerliyiz fikir üretebilir fikir sunabilir kendi işimizde pratik çözümler de üretebiliriz. Yaratıcıyız biz. Geçmişin eski işçileri de değiliz. Biz geçmiş zamanın sayısız güdülen işçilerinden sadece onlar arasından çıkan ve onlarla kendimize yeni ortamlar yaratan bir topluluğuz. Bizler de namusumuzla çalışıp bisküvi topladık hiçbir zaman babalarımızın şapkasını yere eğdirmedik. Biz hiçbir zaman işyerinde bir kargaşa bir kaos ortamı da yaratmadık. Bize o kapıyı açanlara şükrettik. Biz sadece kendi gücümüzle işimize egemen olabileceğimizi haykırıyoruz. Hiç kimsenin bizim egemenliğimize sahip olmadan. İşimizi psikolojik baskılardan güdülebilir yaklaşımlarından kurtaracak bir ışık aydınlık ebedi bir yol. Bu yolun bir parçası ekipmanın bir üyesi olduğumuzu burada biz de varız diye sadece bunu haykırıyoruz. Değerliyiz ve katma değer sağlıyoruz.
        ‘’Onlar işlerine sahipken sen işini kaybedenlerde olma bak şu manzaraya şu güzelliğe bir de sen bak.‘’Dedi, Perihan. ''Sokakta sayısız işsizler dolaşıyor sokaklar onların ayak sesleriyle asfaltlar sertleşmiş. Burada muazzam bir enerji var mutluluk var. Sarı sarı önümüz düşen bisküviler var bir örtü gibi üzerimizi kaplayan koca bir bina var. Başımızı dik tutan bir de işimiz var. Bizi evimizde sokaklarda işyerinde bir ışıldak gibi ışıldatan ve koca bir şehre yansıyan ışığımız var.''
         Yan yana dizi dizi sıralanmış kokulu kızlar salkım söğüt o incecik kemikli bedenleriyle karanlıktan aydınlığa doğru şehrin içinden geçiyorlar. 
        ‘’Şimdi onlara şehir işkencesi başlıyor.’’ Dedi Serpil. Bu dedikoduları körükleyen biri sönmeden ötekinin yanması için o ateşi körükleyen kim? Dedikoduların biri gidiyor öteki geliyor onların dillerini tutmak için ne yapabiliriz? Aramızdaki mesafeyi nasıl kapatabiliriz? Onlara kendimizi nasıl anlatabiliriz?
         Bu ışık hiç sönmeyecek, bu kızlar bu dedikodular da hiç sönmeyecek, sokağı ışıklandıran bizler sevmiş olduğumuz işimize kendimiz daha çok vererek gelecek güzel günlerin işaretlerini gelecek zamanın izlerini onlara vererek kendimizi onlara anlatacağız.                                                                    

KESKİN BIÇAK


    Bekleyiş. O işe vaktinde önce gelenlerin tekkeyi bekleyenlerin önüne başka kapılarında açıldığını görmek bekleyişinde işe erken girmenin de tadını çıkarmak. Emeklilik mi gelmiş mi? Bütün sıkıntılarda sonra elbet bir kolaylık vardır. Bir başarıya imza atmak vardır. Bu kapıyı yirmi yıl bekledim. Yirmi yıl bu kapı benim için açılıp kapandı her seferinde de ‘’gel gel’’ diye beni içeri buyur etti.  Benim geleceğim yer çalışacağım yer burası yapabileceğim bildiğim yapmayı istediğim iş de bu iş. Bedenim de ruhumla her daim hazır burada. Bir paketleme makinesi ve dört kız bir de bisküvi ve paketler hep birlikte bir arada bulunduğumuz bir çiçek demeti. Beslemeciyiz. Elimize aldığımız bisküvileri makinelere yerleştiriyoruz  makine besliyoruz.
           Sallana sallana geçerken o kapılardan meyve dolu bol yapraklı ağaç gibi o fabrikalardan insanların umdukları şey ve umarak bekledikleri şey. Kararsızken bazıları hayal bile edemezken çünkü henüz olgunlaşmamış meyve karın ağrıtır. İçlerini titretiyor gözünün önünde resmettiği resim bazılarının gözüne batıyor bazılarının gözünü alıyor. 
        Burada yemek yiyen insanların yediği yemeğe düşmanlığı, bu ne kayıtsızlık? Bu ne düşmanlık? Sizi bunaltan ne var burada? Bakışıyoruz. Birbirimize boş boş bakışacağımıza söyleyin sözlerinizi çünkü o bakışların kamçı gibi sözden de ağır acı veriyor. O sözler de dünyanın zalimliği acımasızlığı var onu da hissediyorum. Öyleyse git durma buralarda. Evet gitmeliyim.
            Bir gün kapı açılıyor o gelmiyor.
           Tekrar açılıyor o kapı. Orada duraksayan kendine olan güvencesiyle duran kişi geliyor. Giriyor, aynı kapıdan üzerinde de çekingenlikle karışık bir gariplik öyle de bir hırkası var. Kendisine işyerinin genel havasında tekrar bırakıyor. Bakıyor. Kendi görüntüsünden duruşundan saçlarından ellerinin iş yapışından hoşnut değil. ‘’Ben bir değerim,’’ diyor. Değerliyim. Benim bir ağırlığım var. Ben emir altında çalışamam. Bana kimse hükmedemez. Ben hiç kimsenin hükmedicisi değilim. O kişi kendisini bazı kişilerle karşılaştırıyordu. Aynı zamanda da müthiş çaresiz çünkü işsiz. Fabrikada işe alım ilanını görmüş ve tekrar gelmiş.
          Evet şu an o da burada iş görüyor. O da serviste. O da fırının demirlerine sürtünerek geçiyor ve sanki ona boğan ışık ona burada var oluşunun yoğunluğunu pompalıyor. İşi, işyeri, iş arkadaşlığı normal işlevini yitiriyor. Bir bıçak sırtında sanki o bıçağın keskin kenarı sadece parlayan ışıklı tarafı sanki sadece ona denk geliyor. O kesmeye yarayan tarafı sanki hiç normal olan bir şey de yokmuş gibi

25 Mart 2018 Pazar

DİĞER TATLARI UNUTUN


  O tat diğer bütün tatları unutturmuştu.😋 Kendisi de tıpkı onlar gibi onlara kullanılan hammaddeler arasından doğmuştu. Kendisini onların arasından çekip çıkartan ona o parlak geleceği hazırlayan  kazandırana şey acaba ne idi😋 Ne idi😋 Çikolatalı mamul yiyenin içinde canlandırıyor  yiyene hoşgörülü bir dünya yaratıyor. Onun küçük çılgınlıkları bile affedilebiliyor ona küçük çılgınlıklar yapması için izin veriyor😋 
        Onun sevgisi ve tutkusu ile yiyen kişi her nesneye dokunabilir. Dünya güzelliklerini anlayabilir. Kendisini yepyeni hisseder şairane dili de güzel şarkılar mırıldanabilir. Onu mistik bir hale sokabilir. Kuşlar gibi şakıyarak o kart sesi ile güzel sesler çıkarttırabilir. 
      O tadın büyüsü içinde damak zevki ile duygularını birleşmişti💏 
       En önemsiz ve anlam taşımayan bir şey bile onu tattıktan sonra derin bir anlam kazanabilir. Yiyen kişi kendini yeniden keşfedebilir. Bunu tadan insanlara, günlük hayatın stresinden kurtulabilir. O gergin havayı hissetmemelerine yardımcı olur. 
     Bu mamul kendilerine değer veren ''Önce insan,'' diyen bir firmanın ürünüdür. Yiyen kişi de onu tadınca zaten kendilerine değer verildiğini hisseder. Yuva sıcaklığında evlerine taşıdıklarında her aile ferdine birer adet fırlattığında,  o kuru boş boş imiş gibi geçen günün ardından ömürlerin tükendiği sanıldığı bir anda, o çayın yanında, masanın üzerinde. Yiyenin damağında çıkarttığı tatlı sesler. Öfkeli fokurdamaları tatlı fokurdamalara dönüştüren tüm arzuların beklentilerin hayatın şiddetli fırtınalarında dünyanın o acımasızlığından kurtaran.  O her ağzını açıp kapayınca içine sığındığın o küçücük alanda o küçücük kapta.🎂

24 Mart 2018 Cumartesi

Çİ ↜ KO↜ LA ↜TA↜LAR


        
 Çikolatalar içgüdülere de hitap etmelidir. Oysa pek çok taklitçi ürün damakta donup kalırlar. Duygulara hitap etmeyi beceremeyen bir üretici tabi ki çikolatada o istenilen marka imajını yakalayamaz. O ki çikolataya damgasını vuramaz. Görmek istediği şey almak istediği şey gerçekten de yaptıkları ikiyüzlülük benim görmek istediğim almak istediğim tat bu değil. O şaşı bakışlar altında o tadı bir daha almak ve hatta görmek bile istememiştir. Çünkü o tat onun çikolata yeme zevkine engel olmuştur. 😋Oysa onun en çok sevdiği ve yemek arzusu en fazla olan tadıydı çikolatalar. Eğer ki gerçek üreticiler o tadı lezzeti yeme arzusunu küçücük bir kabın içine sığdırabiliyor ve yedikten sonra da damakta serbestçe hareket ettirebiliyorsa, o üreticiler kendileriyle gurur duymalı.😋Çünkü çağının azgın rekabetli ortamında üst seviyelere çıkabilmek o gümüş kanatlara sahip olabilmek olağan üstü diye nitelendirebileceğimiz bir tada ulaşmak. Onu tadanlar da mutlu insanları çoğaltmak her yiyen kişi kendi kendisini kralı veya kraliçesi yapmak üstelik karnı tok veya aç bütün insanları da kendine çeker. Zengini ve orta hallisini büsbütün çeker halk arasında kazandığı ünle diğer üreticilerin elini kolunu bağlar. Üstelik her birine kendi ürünlerinin yalancı avukatlığını da yaptırır. 😋😋😋


BEDENİMİZİN KEFARETİ


    Büyük bir alana girip çalışıyoruz bazen boyumuzdan büyük işler yapıyoruz yemekte tuz, bardak da su olalım diye katlanıyoruz.  Sararıyoruz soluyoruz birisi ‘’marka,’’ diyor bir diğeri akıllı telefon istiyor. Ve o çalışan sadece ekmek getiriyor. Bir diğeri bağırıyor hayretle ve dehşetle çalışan kişinin yan tarafı bir dağ gibi devriliyor. Telefon isteyen sanki küçük bir meblağ bir şeymiş gibi mangalda kül bırakmıyor. O kadının içinde çalışma gücünün verdiği ışık şevk her şey söndü, parlaklığını yitirdi. Tıpkı bardaktaki bir çatlak gibi. Oysa o kadın kimin için çalışıyordu? Kimin için boyundan büyük işleri göğüslüyordu. Evin içindeki kulaklarımıza gelen gürültülü sesler, kalabalıkta fabrikada kulaklarımıza gelen kızların cıvıltısı makinelerin tıkırtısı gibi yayılıyordu. Evdekilerin uğultuları yüzleri çalışanların yüzlerinde beliriyorsa gece gündüz etrafımızı çevreleyen sesler. Uzaktan uzağa çalışmayan parmakların hareketsiz duran bedenlerin sesleri arkamızdan köpüren tembel yüzler, iş dünyasının kıyısında yaşayıp da kendilerini hayatın içinde atamayanlara duyduğun öfke.  
           Evdekiler eskilerden kalma tembel suratlarıyla tembel dilleriyle yine eskileri karıştırıyorlar, oturuyorlar. Tembelliğin yokluğun beklentisi içinde varlık arıyorlar bangır bangır istiyorlar. Taleplerini iletiyorlar. Tam da servise binmek üzere olan kadının sırtındaki yük. O kadın işyerine varınca ellerini fırının üzerinde ki bisküvilere daldırıyor saldırıyor. ‘’Evinde oturanlar ve o çalışan kadının dünyası.’’ Evi ile işi, hayatı bu işte, bakmakla yükümlü olduğu kendini boyundan büyük işlere kalkmasına sebep, ‘’Tam sekiz saat buradaki iş saatlerimin de bedelini ödemeliyim. Ben bu iki hayatımı da bedelini ödemeliyim. Bu benim bedenimin kefareti gibi aynı zamanda ben bu sağlıklı günlerimin bedelini ödemeliyim.’’

23 Mart 2018 Cuma

İYİLİK YAP İYİLİK BUL

 Filmin konusu; Dünyayı değiştirmek için bir fikir üret ve gerçekleştir. Rehberlik öğretmeninin verdiği bir sosyal çalışma ödevi. Ve dünyayı değiştirmek için gerçekten çabalayan 11 yaşında bir öğrencinin hayalini gerçekleştirmek üzere tasarladığı proje
   
Trevor'un projesi iyilik yapma zinciri. Birinin, hiç tanımadığı başka birine bir iyilik yapması ve iyilik gören kişinin 3 ayrı kişiye daha iyilik yapması bu diğer üç kişi  de diğer yeni üç kişiye iyilik yaparak bunu ilerletmesi. 11 yaşında olan Trevor'un düşündüğü, iyiliklerin bu şekilde sürekli devam etmesi ve sonunda iyiliğin yayılmaya başlaması. İnancı da o ki dünyanın daha güzel bir yer olacağıdır. Ama hayalini projesini gerçek hayatta uygulamak sandığı kadar kolay değildir.
  Bu fikrin gerçek dünyada hayata geçmesi belki mümkün belki imkansız. Ama öğretmenin de öğrencilerinden istediği dünyayı değiştirmek değil dünyayı  değiştirmeye çabalamak.
   Sadece hayal kurun sizce de bu şekilde evrensel bir iyilik ve hoşgörü akımı başlatmak imkansız mı? Ya da olabilir mi?

O SIRADAN BİR TAT


         O sıklıkla yediğimiz damağımızda buluşturduğumuz tat. Hiç bir şey olmuyor mu? Sadece sessizlik öyle mi? O tat damağından geçerken midene inerken hiçbir duygu gelmiyor mu? Gözünün önüne bir hayal hiç kimse görün mü yor mu? Oysa o tat tropikal ormanlardan kakao ağacının yaprakları arasından kopup gelen bir tat. Fakat yiyen kişiyi sessizleştiriyor. Onun duygularını harekete geçirmiyordu. Bir bakıma bu da üreticiler için bir işaretti. Onların gözünden kaçan içine duygu katılmamış bunu da işaret ediyordu. O tat dil ve dişleri arasında dönerken boğaz deliğinden bir nehir gibi akıp ilerlerken onu alıp sürükleyip başka diyarlara da götürmediyse. 
       Bakın onu yiyenin tam çaprazında bir genç kız duruyordu. O kız elinde bir başka tat taşıyordu. O tat o kızı nasıl da kıvama getiriyordu. O tat kız ve hazzın son noktası nasılda üçü bir arada buluşuyordu. Genç kız onu ağzına aldı dili ve damağı ile buluşturdu. Şimdi hep birlikte bir akıntıda sürükleniyormuş gibi tıpkı başka bir kayığa da binmiş gibi öyle de sürüklendi. O tat kızın boğazından kayıp gitti.😋


22 Mart 2018 Perşembe

RECEP AYINDA OKUNMASI GEREKEN DUALAR ÇEKİLECEK TESBİHLER


Recep’in ilk günü girince Allah rızası için iki rekat nafile namazı kılınır. Samimiyetle günahları affı istenip 111 defa ‘’ Allahümme salli ala Muhammed,’’ Peygamber Efendimize salat-ü selam getirilir. Daha sonra 1660 defa ‘’Ya Allah’’ diye tesbih çekilir. Üç aylar boyunca her gün 110  kere,’’ La ilahe illallah, yüz kere de ‘’ Muhammedürresulullah’’ diye bu tesbihe devam edilir.
-10 gün yüz defa’’Sübhana’llahi’l- hayyil- kayyüm
-10 gün yüz defa’’Sübhana’llahi’l-ehadi’s-samed
-10 gün 100 defa’’Sübhana’llahi’l- gafuri’r-rahim
Recep ayı Allah’ın ayıdır. Bu aya oruçlu girilmeli Allah’a çok dua edilmelidir.
Recep-i  şerif Cenâb-ı Hakk’a mahsus bir ay olduğu için yalnız Zât-î İlâhi’yi bildiren İhlâs-ı Şerif suresini çok okumalı. Tevhid, istiğfar ve salevat-ı şerifeleri ihmal etmemelidir.
Recep ayında her gün başında ve sonunda 7’şer Fâtiha-i şerife okumak  100 İhlas-ı şerife okumak da çok sevaptır.
Bu ayda mümkün olduğu kadar Kur’anı – Kerim okunmalı. Oruç tutmalıdır. 13 -14 ve 15 ‘inci günlerinde oruç tutanlar bu sünnet-i şerifeyi yerine getirdiklerinden nice hastalıklardan şifa bulur.

21 Mart 2018 Çarşamba

''BEN EŞEK OLDUKTAN SONRA''


      Dinle beni Selin, sadece seni etkilemek içinde söylemiyorum. Eğer ki tembellik içine girerse o zaman içini gagalayan içinde kabaran şeyler o kadar çok olur ki ama çalışırsan onları iki parmağının arasına alıp bir böcek gibi de ezebilirsin. Sabah saatlerinde uykusuzsun biliyorum. Tıpkı yüzünden kaymağı alınmış süt gibi kalakalmışlığın, o seni konuşturuyor. Esmer rengini sarartan zaman, o saatte gözlerine vuran ışık ve uykusuzluğun, ‘’Ben eşek olduktan sonra,’’ sözünü söylettiriyor. Sana sırtına vurduğun yükün ağırlığının kamçısını hissettiriyor. O sabah iş çıkışının yorgun saatleri ki en vasıfsız, çaresiz, tembel, çalışkan işçiman işçiyi dahi konuşturtabiliyor. O kişi dahi homurdanabiliyor. Sen hiç boşuna söylenme Selin hiç boşuna görme onları da bu bir genelleme ve yorgunluktan çıkan sözler. Sen kendini işinle ilişkilendirdiğin sürece de göremezsin zaten bu tür şeyleri sadece yorgun olduğun saatlere denk gelen bir eziklik dersin ılık bir esinti gibi geçici.          Ama bazıları için de sebeptir. Yorgunluklarını bıtkınlıklarını çeşitlendirir yineler dururlar, tıpkı bozuk bir plak gibi. Bu onlar için tehlikeli, suyun altında olana değil üstünde olana bakmak gerekir. Eğer ki sağlıklıysak ve birbirimize ellerimizi güçlerimizi verip işçi kadınlar ordusunu da kurmuşsak. Bil ki hayatın kitabını okuyorsun ve kendi hayatının kitabını. Hülya Avşar’ın hayatının kitabını da değil. Öyleyse boşuna ben işçi olduktan sonra da deme. Bu bir hayat, bizim hayatımız. Bu bir varsayım, ihtimal de değil. Kesin kes işçi kızı işçisin işte var mı bundan ötesi?
      Öyle ya senin üzerine binen yük seni ağırlaştırıyor. Seni büyük bir alana hapseden yük. Parmakların parçalanmış duyguların paramparça gördüğün her yerde bisküvi var. Sağa sola koşturan hızla hareket eden kızlar var. Çevrende kutular doluyor, boş kutu, kazan aranıyor. Yeni paletler koyuluyor sonra da onların üzerine kutular koyuluyor. Sonra o kızlar kendi üzerilerindeki yorgunluğu duygularındaki tahribatı da görünce ne yapıyorlar? Basıyorlar kahkahayı gülüşüyorlar. Varsın sırtımıza vurulsun bunca yük varsın eşek olalım. Vardır elbette biz de dayanıklılık güç. Varsın alsınlar bizden en son gücümüzü bizde vardır elbet başka dayanıklılık. Kalmaz mı? Biter mi o dayanıklılık? Bitebilir. O kızlar ki o yassılmış ayaklarıyla paytak paytak yürürlerken bir gün bir de bakmışsın ki hiç gelmeyebilir. Başka işler de başka kulvarlarda yüzebilir. Önündeki bir başka manzara onun içindeki duygularında çiçek açtırabilir.
       Her bir kız farklı bir resim. Mahremiyetin ve çalışma azminin mucizesini resmeden, karakalemle yazılmış yazgıları. Bazıları hala arabest müziğin etrafında bazıları rock, bazıları hala endamı güzel yürüyorlar. Her biri de burada bisküvi fabrikalarında işçi olduklarının sinyallerini veriyor. Onlara bakınca her birinde işçiliğin kitabını okuyorum. Her biri de tek tip kıyafet içinde oysa ne kadar da birbirinden farklı birbirinden değişik.


HAYALİ TAT


Hayalinde bir tortu gibi oluşan bir görünüm, içeriği de belli değildir. Sadece hayalinde maddelerin birleşmesiyle hayali bir tat yakalamıştır. Sadece hayal gücü ile hayal ettiği şey üstelik yüzlerce kez de aynı hayal üzerinde de yoğunlaşmıştır. Bunun sonucu olarak da hayali anca elle tutulan gözle görülen orta halli insanların alabilecekleri ve onun da keşfedebileceği bir tat olacaktır. Bazen hayalinde ona şarkılarda söylettirir. Hayalinin kuvvetli sıcağı içerisinde erittiği çikolata kıvamına getirdiği maddeleri tekrar dondurur. Poşete sardırır ve marketlere dağıtır. Dümdüz bir çizgi gibi başka da bir hayali yoktur. 









       Bu ürün ile başarı kazanacağına inanır. İnsanca tat alma duygusundan o azgın nefsin de törpülediği haz alma duygusuna kadar insansı ve hayvansı arzular ve her ikisinin arasındaki ara halleri de dahi çok ilgi çekici talep edici istek uyandıran bir arzu yani kısacası sadece ve tek damağın istediği bir şey de olmayacaktır. 















Dil ile dişi arasında yumuşaklık ile katılık arasında gidip gelen esrarlı mistik bu dünyadan değilmiş gibi de yabancı. Üstelik büyük çaba gösterilerek de elde edilebilen ulaşılabilen bir şey de olmayacaktır. 


Onun ün kazanmasının da ve gelecek nesiller arasında da anılmasına sebep en lüks markette ve en ucra bakkalda dahi bulabilmesi olacaktır. Sanki alelade bir şeymiş gibi ama öyle değildir işte.



 Maddi imkanı iyi olmayan alım gücü olmayan biri dahi yolu mutlaka o tada düşmelidir. Bu çikolatanın kendisi tatlı rekabeti acı dünyasında. Tadı hoş, dokununca dahi anlaşılan.


                   




KENDİNİ KEŞFEDEN KADIN


       Az gelişmiş, aza kanaat, etmiş az okumuş, kadınlar işi daha benimsemiş fabrikaları daha çok kendileri için iş yeri edinmiştir. Bu nedenlerle de geldikleri halde burada kendilerini geliştirmiş hayatın kitabını burada yeniden okumuşlardır. Geçmişte okuyanlar gibi Fadime Ayşe Sultan Asiye, Meryem gibi. Elbette o da onlar gibi kıdemli işçi olacak sonra da emekli olacak işyerini terk edecekti. 
      İşyerini terk etmek için bir neden arayıp bulan sonrada şu veya bu nedenle terk eden. Sonra da iş arayan ihtiyaçlarını bile alamayan oysa burada düzenli verilen aylığına güvenip de işini de terk etmeseymiş, şu niteliksiz vasıfsız Emine’nin gösterdiği sabrı gösterebilseymiş diye de sonra ki pişmanlığı... Gerçekten de sabredenler de çalışan azmedenlerde büyük insanlar. Vefakar cefakar fedakar kadınlar.
       Bazıları da yediği ekmeği inkar eder işlerini terk ederdi. Ama o ulaşmak istedikleri hayalleri emelleri ellerinde fos olunca bir teselli ikramiyesi gibi gelir işlerine de sarılırlardı.  Bedenleri bu kez isyan başkaldırı etse de ruhları hayır der haksızlık etme otur oturduğun yerde. Besbelli onlarda derslerini almışlar ediyor ezber. Besbelli onlara daha hayat istediklerini vermemiş. Hayat şu bazılarına tembel kuş bakışlılara dahi vermiş fakat onlara vermemiş. Bu da onlara bir uyarıcı bir isyan itiraz gibi  gelir. Ellere var da bize yok mu? Kendisini yaratan yaratıcı onu da yaratan yaratıcı her ikisini de Allah yarattığına göre neden ona çok vermiş de buna az? Düşüncesi isyanı da bu yönde, yön değiştirmiş.   Bu tanım bu isyan insanı küfre de götürebilir.  Rabbim bir kapı açar öyle de düşün.’’ Rabbim bir kapı kapanırsa diğer kapıyı açar.’’  Sen Rabbinin sana verdiği işi kucakla sana rızık olarak gönderdiği bozkırın ortasında sana göre biçilmiş kesilmiş dikilmiş elbiseni giy. Ne yapacaksın sen başkalarının giyindiği elbiseyi. Belki o elbisenin de farklı bir bedeli vardır o da onu ödüyordur. Sen nereden bileceksin? Belki içi seni yakar dışı beni yakar. Sen üzerindeki elbiseni nakışla süsle. Hamaratlık, beceri tamamen sana ait ister vasıflı usta, ister sorumlu, ister kıdemli işçi ne olursa olsun. Bu düzen bu şehrin düzeni, bu yaşam, bu sistem, bu şehre aittir.  Burası da bisküvinin merkezi Karaman’dır.
         Kadınların kokulu dünyası mis gibi kadınların rüyası. Kadınlar içinde işyerleri bir mahkeme salonu da olabilir bir güzellik merkezi de. Bir ayna kendilerini süsledikleri hemen kendi farkındalıklarını fark edebilecekleri, hemen kendilerine tezat bir kimliği de bürünebilecekleri. Hemen de tazelenecekler yenilecekler canlanacaklar kıpırdayacaklar. O basit konuşmaları bile değişecek öyle ki görüş farklılığı bile ortaya çıkacak. O kurumuş düşünce ve fikirleri yeşerecek. Kadının içinden yeni bir kadın döllenecek doğacak fışkıracak kadın kendini keşfedecek.  Kadın işyerinde kendine yeni bir kimlik yeni bir farkındalık yeni bir ekonomik güç kazanıp kendini baştan sona yenilerken erkeğin elindeki gücü de elinden almış olacak.   Bu bazen o kadar da hızlı olacak ki işsiz erkek işli kadın. Bu kısır bir döngü gibi aslında fabrikalı çalışan kadınların da kaderi gibi aynı zamanda. Çalışan kadın çalışmayan erkek bu şekilde uzun süren evlilikte kadın yavaş yavaş aklınca plan yapmaya da başlayacak.  Erkeğin şapkasını paltosunu giymiş kadın sık sık o eksik ve acıklı yarım cümleyi tekrar edip duracak ‘’Boşanacağım ulan senden!’’ Öyle de gür bir sesle söylüyor ki haklı mı? Ben bu sahneyi daha önce den görmüştüm diyen yanı başındaki arkadaşı dul diğer arkadaşı bekar bunun gibi de onlarca kadın sıkı sıkıya da birbirlerine sarılmışlar. O müzikli melodi ile evlendikten sonra çılgına dönen kadınlar. Sevginin yerine nefret tohumu ekilen kadınlar. Onlar mutlu bir evliliğin hayallerini de kurarken düşündükleri değil de olan şeylere bak.  Geçmişi özlem ya da geçmişi unutmak. Bütün sönmüş ocaklar için.

20 Mart 2018 Salı

FABRİKALI KIZLAR


      Karaman sis içinde uzaktan ışıl ışıl fabrika ışıkları yanıyor. Şehir uyuyor. Uyumak. Uykuya dalmak da gececilere yaklaşırken, karınca yuvasına dönmüş fabrikada kızlara arasında başını bir arkadaşının göğsüne yaslıyor. Bütün yorgunluklar gürültü ve hemgameler yumuşak bir sessizlikle o göğüste son buluyor. Yataktaki uyku bile bu kadar tatlı olamaz ama hedefimiz yatakta uyumak anaç uykucu halimiz o halimizle de uyumak. Şehirde uyanmaya başlamış evlerden kapılardan bacalardan buharlar yükseliyor. Fabrikalar bacalarına filtreler taktırmışlar onların saldığı gazlardan şehir etkilenmiyor. Kuzeyden fabrikalardan gelen servisler sabah sabah birer füze gibi atılıyorlar. Şehrin üzerine servisler yollardan geçerken çalışanların aileleri bir bir perdeleri açıp bekleşiyor. Yollarını gözleyenler onları canlı canlı görmek isteyenler. Servisler yollardan geçerken ifadesiz suratlarla boş gözlerle veya umutlarla onlara gözlerini dikenler var. Servisle onların yanlarından kükreyerek gazını vererek manevralar yaparak ilerliyor.
         Az sonra bütün kızlar kentin böğründe tekrar çoğalacağız. Tıpkı yorgun ağır aksak yürüyen ama heybetli görkemli bir gövde gösterisiyle öyle de havalı ki bir mermi gibi uçacağız bir fişek gibi patlayacağız kent kımıl kımıl bizlerden konuşacak bizlerden bahsedecek. Hiç birimizi de bilmeden tanımadan adımız konuşulmadan direk fabrikalı kızlar diyecekler.
    Bu hızın kentin içine fırlatılan kızlardan bir tanesinin de ben olduğumu düşünüyorum.

BİSKÜVİ ÇEŞİTLİLİĞİNİN DAMAKTA BULUŞMASI


      Bisküvi çeşitleri çikolata, gofret, şekerleme kraker o kadar zengin ve çeşitlidir ki sadece hepsinin geçirdiği işlevler ayrı ayrıdır. Kullanılan malzemelerle birlikte sanırsınız ki hepsinin de ayrı ayrı bir hikayeleri vardır.  Bisküvi adı altında bu kadar çok çeşitlilik zenginlik ve hareketli tatlar gerçekten de gönüllerde de taht kurmaya ve damaklarda son bulmaya da hak kazanmıştır. Hemen hemen nesiller boyu sürüp giden ve uzayıp da gidecek olan lezzetler yumağı çeşitler denemeler. Daha uzun sürede  zaman değişimlerine göre de uzayıp  gidecektir. Bitmeyen bisküvi. Bu tahıl toprak ürünleri olduğu sürece de bu tatlar bitmez. Zaman zaman bir biri üstünlük gösterecek bir biri ardına sıralanacaklar ama asla tükenmeyecekler kelimenin tam anlamıyla doyumsuz bir lezzet gibi midemize o sonsuz deliğe indirmeye devam edeceğiz. Bu dayanılmaz tatlar dilimizle, damağımızla, tat ve lezzetiyle her insanla bir bir kaynaşmıştır. Bazılarına yabani bazılarına sıcak ve neşeli damağına gelip giden tatlar elbette olmuştur ama her tadı tatmak her tattan da zevk almak da mümkündür. Çünkü her biri de tüketicinin damaklarında buluşmak için marketler de bakkallarda reyonlarda koşuşup dururlar. Daha sonra da birbirlerine yer açmak için itişip kakışırlar. Daha sonra bir çocuğun elinde uçarak kaçarak uzaklaşıp giderler. Kocaman açılmış bir ağızda son bulan ağız suyunun akıntılarıyla dişleri arasında kopup gelen kocaman parçacık gibi yine ağzın köpüklü sularından mideye atılır lop diye yutulurlar. Yiyen kişinin ağzında yeni bir parçacık yeniden ağızda çiğnenir lezzette yükselirler tekrar mideye düşerler. Orada bir yığın halinde memnun midenin bir köşesinde sıkıca birbirlerine sarılırlar. O kişi o tat sıkı sıkıya da dost olmuştur. Bütün bunlar sıradan rastgele hareketler gibi görünürse de günlük işlerinizde aslında hiç de öyle değildir. Aslında o tat ve sizin aranızda gizli bir ilişki de vardır. Sizin işlerinizi de düzen koyan ilmek ilmek sizi işinize bağlayan adaptasyonunuzu sağlayan. Bazı tatlar sanki bir gezintiye çıkmış izlemini verir. Bazıları onu yerken kaybolup gidersiniz sanki bazıları da tamamen onunla bütünlük sağlar işlerinize yardımcı olur. Bazıları yine o hayat mücadelesi içinde bir ışık bir nefes gibi gelir. Neşeli ve tatlı her zaman ustaca hazırlanmış lezzetler bir takım formül değişiklikleri ile de uzayıp giderler. Bazen kedinin yumağı karıştırdığı gibi o formüller de birbirine karışır. Duyguların içinde duyduğun lezzetlerin en lezzetlisi tadın en doruk noktasını bulmak için alçalan yükselen sesler arasında o damakta son bulan sesin son halini de duymak için artık o tat lezzet ve doyumsuzluk hissi, haz duygular damakta son bulan haliyle birbirlerine karışmıştır. Bir sevinç çığlığı bir  haykırış bir neşe gülümseme tatlı bir melodi. Bazen yiyen kişiye duygularını açtırır. Bazılarına en içten bir kahkaha  bazılarından da bir mavi bulut gibi geçer. Bazılarını üzerindeki hüzün bulutlar dağılır gider. Bazılarını da kendine getirir toplanır ama sonuç olarak tertemiz pırıl pırıl duygular kalır. Havası eşsiz güzelleşmiş fırtınadan temizlenmiş olduğu halde bir de güneş çıkmıştır ki etraf pırıl pırıl parlar.