2 Ocak 2018 Salı

ARKADAŞ ARIYORUM

 GECE VARDİYASI
  Tatlı bir işim var. Ama kiminle arkadaş olunacağını kiminle olunmayacağını bilmiyorum. Bunu kimse kesin olarak bilemez. Kimin yüzünde maske var kimin ne zaman o maskeyi kullanacağını ama eskilerin söylediği bir şey de var ele avuca sığan kişi sağlam olur. Onunla arkadaş olabilir konuşabilir sorunlarını tartışabilirsin. Gençler kanları daha sıcak ve dilleri de kaypak olur delikanlılık vardır çünkü düşleri de çoktur üstelik bazıları çürük malzemeden yapılmış, bazıları elle tutulmaz gözle görülmez bazıları da bulutlar üzerinde yaşar. Bazıları da anlık şekil renk ve biçim değiştirir her an hata verebilir bazıları da peygamber gibidir peki benim arkadaşım hangisi? Ben hangisi ile arkadaşlık kuracağım?
         Seni aldatmışlar, okuma yazmanda yok diye ama aptal değilsin bunu hesaba katmamışlar. Madem ki söyleyeceklerimi anlayabiliyorsun madem ki safta değilsin iş arkadaşın olan kişi bunu nereden anlasın?  İnsanlar hep bu kalıpta mı? Hayır. O halde sap ile samanı ayıracaksın, aynı işyerinde de çalışacaksan eğer bazı şeyleri de normal karşılayacaksın. Bırak onları bildikleri gibi davransınlar eski alışkın oldukları davranışlarında da kalsınlar şimdiye kadar bir yol kat edebilmişler mi? Peki bir şey becerebilmişler mi? Hayır. Sadece kendilerini kandırıyorlar. Bazı şeylere kör ve sağırlar, bildikleri o tek pencereden görebildikleri kadar, hayata bağırıyorlar bol kavga edip bağırıyorlar çalışmaya da alışmışlar öyleyse bırak onları orada kendi hallerine ve sus ayrıl yanlarından.
          Ayrıldı o kişinin yanından ama burada kendine uygun birileri de olmalıydı bulmalıydı çünkü bu işyerinde çalışacaktı. Buranın pek çok bölümü vardır çeşit çeşit de insan barındırır her telden insan vardır. Bu bisküvi bölümünün havası güzel neşeli ılık bir ortam, bir kız göründü karşıdan kibar neşeli ve sarı tenli yüzü de ay gibi parlak kendisi de hemen yanına koştu çünkü kendisinin de onu görünce gönlü neşeyle doldu yüzü parladı.
         Bu kız tam kafa dengi diye düşündü. ''İnşallah beyni sululardan değildir.'' Okumuş okumamış olması da o kadar önemli değil. Sadece gördüklerini yaşadıklarını akıl süzgecinden geçirmiş süzmüş elemiş mi? O gördükleri yaşadıkları çektiklerini ona ne kazandırmış? Cesaretini kendine güvenini kaybetmeden yaşam alanını genişletmiş mi? Hani bazılarının dallı budaklı çözülmez düğüm düğüm olmuş çözülmüyor çözemiyorum dediği sorunları vardır bunları sorun eder ve acısını yanındaki arkadaşından çıkartır. Baktı ki bu arkadaşı öyle de değil hemen bir gülüşle bir tatlı dille çözüveriyor sorunları. Tam bir romantik iletişim modeli. Onun bu iş hayatında kaybetmesi veya açık vermesi de zordur. Çünkü o çok sevgi dolu sabırlı ve de çok çalışkandır tabana kuvvet çalışır sırtını da bisküviye dayamıştır. Bazı çalışanlar paraya taparlar fakat o paraya da tapmıyor çünkü ‘’O çalışma gücünün verdiği değer bisküvinin onda bıraktığı yaşama sevinci o her şeye değer.’’ Diyor. O öyle ki karnıyla sırtıyla başıyla tüm gövdesini bisküviye dayamış. Onun yanında kendisi okumuşluğunun ardına saklanmış tüyü yolunmuş kaz gibi kalakaldı.  
             Fabrikanın içinde işletme içinde onun arkadaş çevresi gittikçe çoğalıyor.  Bazıları sert hırçın küçümseyen gözlerle bakıyor çevresine, bazıları sadece havaya bağırıyor, bazıları da sadece havaya gülüyor, öylesine hava olsun diye ses çıkartıyorlar varlıklarını hissettiriyorlar.
            Ama biz ikimiz bir fidanın açan gülleri gibiydik. Gökten düşen iki yıldız. Ama çevresinde başka yıldızlarda vardı onlarla aynı yaşta yetişkin ki gözlerimizdeki ışıktan birbirimizi tanıyabiliyor seçebiliyorduk. Ne zaman güleceğini ne zaman isyan edip bağıracağını ne zaman ellerini sallayıp işi bırakacağını hissedebiliyorduk.
          Arkadaşımla yemeğe de birlikte iniyorduk. O fazla bir şey yemezdi. Hep iştahım yok der masanın ucunda otururdu. Yemek yemeden tekrar işe koyulurdu. O öyle ki bu gece gözleri donmuş konuşmuyor öfkelenecekmiş gibi kendi bedeni içinde büzülmüş susmaktaydı. O neşe saçan gülen geceleri gece kuşu gibi öten kız konuşmuyordu.  Derin bir sessizlik vardı ortamda hani o yıllarca içimizde birikmiş tortu olmuş kimsenin işitmediği duymadığı ağıtlar biriken sesler, çığlıklar o da kendi vücudu içinde can çekişiyor gibiydi. Sadece ellerini daha hızlı işletiyor daha sert bisküvilere dokunuyor göz damarları dahi haşin bakıyor, iç sesinin çıkaramadığı uğultuları derin derin nefes alıp verirken habersizce yine kendisi çıkartıyordu. Ürpererek Ne oldu? Diye sordum. O da bana güldü, ‘’Haydi birlikte bir türkü söyleyelim,’’ dedi.
         Gece tam üstümüze uyku basarken, yavaş yavaş ve sessizce içimizden gelen sese göre tekdüze giden bir hayatı, bizim üzerimizden yapılan hesapları, uzaktan gelen sesleri, esnemeleri, hiç birini de hesaba katmadan tüm doğallığımızı da sesimize vererek ağır bir şarkıya yol verdik.’’ Dersini almış da ediyor ezber/ Sürmeli gözleri sürmeyi neyler/ Bu dert beni iflah etmez del eyler/Benim dert çekmeye dermanım mı var /Aman aman ben yaralandım aman.’’ Ardından bir başka türkü ‘’Ne ağlarsın benim zülfü siyahım/ Bu da gelir bu da geçer ağlama/Göklere erişti figanım ahım buda gelir bu da geçer ağlama,’’ insanı kalp dili bir açılmaya görsün o dolup taşan testi dilinden bir ağıt gibi tane tane dökülür.
        Bende o ezgiyi çok sevdiğimden birlikte söyledik. Birlikte o duygu yoğunluğunda aynı iş üzerinde ikimiz de tek bir el tek bir yürek gibi o aynı ezgiyi dilimize doladık paylaştık.  Dil söyledikçe kalbimiz kabarıyor yumuşuyor, hafifliyor, dil söyledikçe gözler uyanıyor kulakların pası siliniyor, dil söyledikçe sessizlik neşeye bürünüyor, dil söyledikçe o kapalı olan gönül penceresi açılıyor, dil söyledikçe içindeki huzursuzluk kayboluyor gönül rahatlığına erişiyor. Huzursuzluk ruh sıkıntısı bir de bakmışsınız kaybolmuş oluyor o vücuttan dışarı çıkmış kaybolmuş.
        Her insan çalışır ama nasıl çalışır? Nasıl kendine zırhlar hazırlar?
       Geceleri yüzlerini yıkamak için lavaboya gidenler bizim öyle bir ihtiyacımız da yoktu uyanmıştık müziğin ritmi ve ezgisiyle yüzlerimizi yıkamıştık. Sadece yüzümüz gözümüz uykumuz açılmamış içimizde serinlemişti. İçimizde o korkunç isyan birbirine örülmüş sıkı bağ olmuş geçit vermez sabırsız bağırtılar bile susmuş içimiz de ki o düşman azgın şey artık bağırmaz olmuştu.
        Birden bire o arkadaşı tekrar neşeyle bağırdı. Bir bilmecem var çocuklar, acaba nedir? Nedir?  Bisküvi denince akla hemen elindeki bisküviyi aldı ağzına attı.
        Bir şeylerden kaçmak ve kurtulmak istermiş gibi gece vardiyaları o arkadaşıyla çalışmak güzeldi.
       Geceleri sessizliğin egemen olduğu vakitler o derin sessizlikte başlangıçta acıklı bir ses gelir yüreğinden sonra gittikçe sertleşir isyana dönüşür ve sonra yavaş yavaş ağlamaya hazırlayan sesler içinde duyduğun o derin sancı o doğum anı ağlamanın vakti gelmiş gibi.  Göğsü inip inip kalkar sinesine bir şeyler vurur.
      O acele acele ellerini işinin üzerinde götürür getirir içinde bir bütün olarak var olan kara kaplı defter açıldığında o da hep geceleri açılıyordu sanki geceleri onu açmak için işe geliyordu. Eli de hızlıca acele ediyordu kalp ritminin hızına yetişmek için de elini işine atıyor, sallıyor, kavrıyor, topluyor kalp ritmi hızlanınca elini hızlandırması da kolaylaşıyordu. İşi ona daha basit ve çalışılabilir hale geliyordu.  Sanki çalışmıyor sadece ellerini hareket ettiriyordu. İtiraz, isyan, özgürlük, havaya yayılmış koku ve önündeki işi o her başını salladıkça ‘’Sen salla başını ben bilirim işimi,’’ diyordu ki o önünde ki bitmek bilmeyen bitmeyen bisküviler. Bütün kızlar acemiler ustalar çaresizler acımasızlar yalnızlar yoksullar meraklılar, okumuşlar hepsi de bitmeyen bisküviyi karşılıyorlar onun önünde mevzi alıyorlar. Hepsinin bir hikayesi var içinde yarım kalmış bu hikayeler çiçek açıyor bazıları filizleniyor bazıları da bazı şeylerden kaçmak kurtulmak bir kurtuluş çaresi olarak geliyor bisküviyi kendilerine siper ediyor. İş ilanları duvarlara asıldığında kızlar birer çiçek demeti gibi duraklara yayıldığında bu topraklar üzerinde bisküvi nam saldığında dileyenler geliyor o önlüğü giyiniyor ve kendilerinin efendileri oluyor kendilerine kral çünkü o iş onlara bir nefes oluyor, ruhlarını açıyor o oduna kalasa dönmüş bedenlerini beklemedekilerin ruhlarındaki ağırlığı kaldırıyor hafifliyor o kişi, o iş de onlara bir rüzgar esintisi gibi hafif geliyor. İş önlüklerini giyiniyor işyerlerinde fabrikalar içinde tek koku tek dokuda fabrika işçisi, namı altında kayboluyor.
     Çalışan kızlar yoruldu parmakları yoruldu artık çalışmak istemiyordu zaman hızla geçiyor kendince bazı şeylere yetişemiyordu bazı şeyleri de kaçırıyor. Ama o kız her sabah erkenden servise yetişiyor akşamları da evine geliyor uykuya dalıyordu.
      Gece vardiyaları ah bu geceler hep bu gece vardiyalarında olur.  Bütün kara bulutlar başına  toplanır. Ellerini üstüne bir iki damla gözyaşı düşer. Aklın başka yerde elin işte takılı kalmıştır kendi kendine çok sıcak bir ortam yaratmış ve ortamda dalmıştır sağlı sollu iki kolu da işlerken gözlerinden yanaklarına düşen iki damla yaş
      İşi durutmuyor, geceyi sürüklüyor onu o içindeki ruhsal ağırlıktan kurtarıyor. Sabaha yaklaştığının gitme zamanını geldiğini
     Gün ışığı yüzüne vurur vurmaz gözlerini kırpıştırıyor. Gözleri açılıyor. Kendi üzerindeki ruh elbisene bakıyor kimse bir şey görmedi duymadı o sadece kendi kendine homurdandı, ağladı her şey kendi ruh duvarları içinde kaldı orada yaşandı ve orada kaldı o her şeyi içine gömdü. Evine geldi uykuya daldı

            

1 yorum:

  1. Merhaba ismim "Çağrı" istanbul'da yaşıyorum. 31 yaşında neşeli sevecen karışımdaki kişiyi hep mutlu etmek isteyen genç güleryüzlü birisiyim. Eminim'ki tanışacağım kişide tatlı ve sempatik birisi, resimlerimi whatsapp, instagram ve facebook üzerinden görebilirsiniz. ( 0533 137 15 34 ) görüşmek üzere...

    YanıtlaSil