Evet, yarın işe başlayacağım.
Sabah erkenden saat altıda kalkmam gerek. İçim neşe dolu işe başlamayı istemek
çalışma şevki ile dopdolu içim. Oğluma bir şeyler alabileceğim. Yeni koltuk
kanepe eski perdelerimi de değiştireceğim. Karanlıkta herkes uyurken de ben
işe gideceğim. Bir günlük yevmiye kazanmak için tekkeyi bekleyeceğim. Bisküviye soğutma bandı üzerinde iken ilk ben
dokunacağım. Çocukluğumdan beri özlemle tattığım tatları orada ayrı ayrı
tadacağım. Tatlı tuzlu. Peki bir işten beklentilerin bu kadar mı? Senin iş
denince aklına gelen, anladığın şeyler? Bak sevincime gölge düşürme yaşadığım ana,
çalışmak zorunda olduğumu biliyorsun. Hayatta kalabilmek bazı şeyleri de
alabilmek için bazısını da bırak içimde kalsın. Yüreklendir beni hassas
duygularımı uyarma, uyandırma. Dudaklarımda işe başlayacak olmanın verdiği
sırıtışı durutma. Bırak duygularımı, makinelerin çarkı nasıl döndürüyorsa bu
devranı beni de döndürsün. İşi bana sevdirsin. İşin kasvetli yorucu havasını
bana getirme duygularımın yaydığı hava şu an bana enerji veriyor. Keyfimi
kaçırma bırak içimdeki duygularım çocukluğumun özlediği tatların isimlerini
bana söylesin. İşe odaklanmışım oraya
sabit, çalışma gücüme de inanıyorum. Çünkü
annem de çalışkandı. Onunda gençliğinden bisküvi fabrikası ve arkadaşları ile
ilgili resimleri var. Ordu gibiler kalabalıklar, yolumu kesme beni caydırma, o iş
ki bize armağan.
Bu
iş sanki yıllardır gözlemlediği yoluna hasret çektiği bir işmiş gibi birden de
öyle göründü gözüne. Her şey iyi olacak biliyorum. Sabah sabah çorabı ters mi
düz mü giydim? Derken hayat bir ilmek de ben atacağım. Sabırsızca acelece de
giyeceğim o çorabı. Sabah işten gelince de gözlerim tıpkı bir lamba gibi
parlayacak gecenin floresan lambasının ışığı gecenin uykusuzluğu yorgunluğu
gözlerimi öyle yapacak.
Üstelik işe gitmeden neden işi düşlüyorum biliyor
musun? Kendimi işe hazırlamak için, bir de işe gitmek istemeyenlere neşe ve
eğlence olsun diye. O beklemedekiler de
organizede sağlı sollu duran fabrikalara gelsinler diye. Herhalde onlarda benim
gibi sıkıntıdan patlıyorlardır. Hayatları dağınık parça parça bir yığın eski
defterleri de karıştırıp karıştırıp birbirlerine anlatıyorlar. Peki onlara bir
tas tuzlu çorba ile biraz da tütünü kim verecek? Bir ay çalış kazan. Bir aylık
bir sürede öyle uzun sürmez üstelik ay dediğin nedir ki hemen de gelir. Senin
korktuğun gözünde uzattığın bir ay. Karaman kırının tepesinde kurulmuş olan bu
fabrikalar ki içine tıkılmış o kadar insan da nasıl dayanırsa sen de dayanacaksın. Bir mektup bir haber bir koku getirmez mi sana yanı başındaki komşun? Üstelik
görüşebileceğin konuşabileceğin hemen de karşı komşun. Hele bir de evliysen
çocuklarında varsa üstelik karnınız aç çocuklar da istemezler mi? İstekleri de
hiç bitmez. Bir de hastalandılar mı? Bilmem bilemem. Öyle çaresiz düşünmektense
uzayan kol bizden olsun der kolumu kınından çıkartırım. Çalışırım. Bir ay boyunca
da çalışır evimdeki o kasvetli havayı da dağıtırım. Gelecekte bir gün gelecek. O
kasvetli hava o kötü günlerin cama vuruşu, fırtına öncesi sessizlik bütün
bunları görmektense kuşlar gibi kanat çırpar gözlerimi lambanın feriyle açarım.
Henüz yaşımda daha genç iken ayaklarımda yere basıyor iken. Denize düşen yılana
sarılır da derim. Bak bu cümleyi de söylerim. Burnumun dikine dikine
gitmektense, artık ben çalışmam işe gitmem de demem. Ben de bu denizin dalgalarına
kapılıp ben de o denizde yüzeceğim. Bisküvi toplayacağım düşman çatlatacağım. Ben işe başlayacağım. Çalışacağım. Bu bir çarpışma bazılarının burnunun
dibindedir o koku burunlarını dahi kaldırıp o kokuyu koklamazlar. Bazılarının ellerini
uzatınca yakalayacakları uzaklıktadır o balık gibi ellerini uzatmazlar. Sorarım
sizlere kızlar siz nasıl başardınız da o işlere başladınız? Kızlar hep birlikte gönüllü olarak koro
halinde bildik ses tonuyla ''Gel bize katıl bize hem oyuna hem söze, gel bizimle
seni de götürelim.'' Dediler. Kuzeyden esen rüzgar sen sadece kollarını aç ve o
işin seni kucaklamasına izin ver.