29 Ağustos 2017 Salı

KURBAN

      Kurban ne idi kurban?  İbadetti. Kurban Allah'a yakınlaşmaktı. Kurban Allah’ın rızasını kazanmaktı. Kurban kesmek Allah’a itaat, kurban olma teslimiyetti. Kurban imandaki samimiyetimizi ortaya koymaktı.
      Kurban etmen Rabbine teslimiyetini göstermen gerek bu da ancak kurban bayramı günlerinde hayvan keserek kan akıtarak ibadetin ilk halinin şekillenmesi ilahi emrin yerine getirilmesi ile olur. 
     Hayvan kesmek kasaplık kurban kesmek ibadettir. Hayvan kesmek ibadet olsaydı günlük hayvan kesen kasaplar…? Burada dini inanç var emir var teslimiyet var itaat etmek var.  O çok sevdiğin malından feda etmen var. 
     Kurban ibadeti, belirli vakitte (zilhicce ayının 10.11.12 günleri) belirli şartları taşıyan hayvanı usulünce kesmektir. Hayır ve ibadette yarışmak için de birinci günü kesmek  en güzelidir. Aslında ibadetler daralan kirlenen boğulan ruhumuzu temizlemek ferahlamak günahlarımızdan arınmak ve amel defterimiz parlatmak için bir vesiledir.  
      Kurban da öyledir Allah’a yakınlaşmaya O’nun rızasını kazanmaya bir vesiledir.
    Kurban bayramı hac ibadetiyle birlikte gelir. Hediyeler. 
    Teşrik  tekbirleri var. Allahü Ekber Allahü Ekber  La ilahe İllallahü Vallahü Ekber, Allahü Ekber ve Lillahi'l- Hamd.
     Bayram günleri diğer günlere göre üstün kılınmıştır. Dualar kabul olur. İbadetlerde daha fazla sevap verilir. Rabbim bizlere böyle gün ve gecelerle gafletten kurtuluş fırsatları sunar. Bizlere ikram eder. Kolayca ulaşılabilir kullanmak gerek. Televizyon reklamlarında olduğu gibi kaçırılmaz fırsat büyük kampanya yararlanmak gerek.


28 Ağustos 2017 Pazartesi

BAYRAMLAR



      Bayramları adabına uygun yaşayalım. Yaşayalım. Öncelikle birbirimizi ziyaret edelim. Edelim. Sonra eş dost akrabaları ziyaret edelim. Edelim. 
      Bayramların verdiği o tatlı moral pozitif enerji insanların birbirleriyle olan muhabbetleri nerde o eski bayramlar?  Yıl boyunca görmediğimiz akrabalarımıza bayram bir vesile bir fırsat iken sırtımızı dönüyoruz da tatillere gidiyoruz.  Sırtımızı dönüyoruz da canlılar durur iken mezarları ziyaret ediyoruz.  Şimdi bir de sanal ortam çıktı tam benlik türden dediğimiz ne ölü ziyaretleri ne diri ziyaretleri hepsi küllendi.  Dört günlük bayram tatili oldu on gün. Haydi gelin sıla-ı rahim yapalım. Hayır hayır tatile gidelim on gün. İnternette çok yıldızlı otel reklam ilanları var erken rezervasyon yapanlara indirim. Üstelik dindarlara hitap eden muhafazakar otelleri eğlence merkezleri bile var. Anne babaya eşe dosta tabi varsa kaldıysa birer mesaj çekeriz. Google'da bayram mesajları var birini kopyalar yapıştırır göndeririz. Benim bedavam var telefonla da görüşürüz.  Çok soğuksunuz be samimiyetsiz duygusuz mesajı kime gönderdiğinden bile haberi yok. Sahi kime göndermiştim ki ben bu mesajı a.s
     Genel tanıdık ifadeler gelen geçen ifadelerle bayramı faceden teller üzerinden kutlayanlar. Sanal dünyanın dışına çıkamayanlar.
Karşı komsuya ziyarete gitmekten aciz
Bayram gelmiş neyime,
      Bir sonbahar sabahı bayrama uyandın mı hiç? Sabah erkenden kalkıp bayram namazı kıldın mı hiç?  
     Sonbaharın gelişi hüzünlendirir insanı ama bayram gelmiş hoş gelmiş neşe bereket gelmiş. Yüreğinize umut evlerinize mutluluk dolsun bayramınız kutlu olsun. Herkese iyi bayramlar. 
       


26 Ağustos 2017 Cumartesi

BAYRAM KAMPANYASI


  Yüce Allah insanların kurtuluşu ve selameti için özel gün ve geceler de kullarına bazı ikramlarda bulunur. Çok değerli ve kıymetli hediyelerini sunar. Bunlar her zaman her yerde sunulan ikramlıklarda değildir fakat özel gün ve gecelerde çok kolay ulaşılabilir
     Bayramlar biz müslümanlar için büyük fırsattır en güzel kampanyadır kullanmasını bilene. 
    Gamsız hayat herkese farklı sunar sahte tuzaklarını, ilericilik kolaylık dünya zevkleri ve eğlenceleri, ''Çağdaşlarından geri kalma yaşamın renklerinden sen de ayak uydur tatile çık.'' Bayramlar da ziyareti de kim icat etmiş  bayram demek tatil demek. Bayramın dışındakiler içindekiler, dışında kalanlar dini vecibeler. Bu da cahiliyet midir modernlik mi ya da samimiyetsizlik mi? Nedir? Din ayrı yerde hayat ayrı yerde kaldı. Biz tatile çıkıyoruz, kısa bir süreliğine müslümanlıktan istifa ediyoruz. 
      Lüks hayat içinde özenti kıskançlık ve ezilmişlik psikolojisiyle dünyaya bağlanmak ve dini vecibelerimizden uzak kalmak. Sanki bir daha mı geleceğiz dünyaya, 
     Televizyonlarda bayramın ehem ve önemini anlatan bir konuşma yapıldı ardından da turizmin canlanması için müjdeli bir haber olarak hükümet sözcüsü piyasaya sundu. Dört günlük tatil oldu on gün. Bayram günlerini tatil günlerine çeviren lüks hayatın kapitalist sistemi.  
     Bayramları bol şatafatlı bol eğlenceli günlere çeviren popüler hayatı yaşarmış gibi görünme özentisi aslında maneviyatımızın içini boşaltmaktır. Tatil planları islami otellerde tatile çıkmak ve ardından da eğlencelere katılmak haram ve helal birbirine karıştırılırken dilimizde günlük dua ve zikirlerini okur. Bir diğer taraftan da sakince ortama uyuverir her şeyi normalleştirerek ama herkes yapıyor vicdanını sızlamaya ne gerek var sen de nefsini öyle avut. Yani şöyle de tatilden dönünce de müslüman gibi yaşarım müslümanlık taslarım.
       Aslında bayramlar, tefekkür etmek nefis terbiyesi nafile ibadetler Allah'a yaklaşma gayreti akrabalara yakınlaşma günleridir.
      Bayramlar, küslükleri dargınlıkları kırgınlıkları yanlış anlaşılmaları da ortadan kaldırır.  Birbirimizin sesine hasret bir bakıştan bir sesten mutlu olan insanlar. Bir ara bir sor ‘’Allah aşkına’’bir konuş bakalım sen de o da mutlu ve huzurlu olacaksınız.
       Bir kırgınlık silsilesi, ben küsüm hepsine halama teyzeme, amcama, dayıma, anneme babama. İçin öyle söylüyor değil mi? Çünkü ben den de aynısı oluyor öyleyse ikimizde kalkalım birlikte aynı hareketle bir gayretle ilk önce telefon tuşlarını çevirelim uzaktakilere, bir gayretle kapı zillerine basalım komşuların, bir gayretle büyüklerimizin ellerini öpmeye gidelim. Hadi gidelim yarın çok geç olabilir o yarın hiç olmayabilir. Hadi gidelim şaşırsınlar seni görünce birden bire karşılarında görünce sen de içimden geldi de öylesine de belki de en çok birbirinize lazım olduğunuz anlar sarılıverin şöyle.
   

25 Ağustos 2017 Cuma

BİR GÜN DAHA BİTTİ DERKEN


İKİ BİSKÜVİ ARASINDA
             
     Bütün gece makine ile boğuştun bu da yetmezmiş gibi içindeki şeytanlarınla düşüncelerinle de boğuştun ve sonunda sabaha çıktın.  Günahlarında sevaplarında karanlığa gömüldün. Gözlerinle gerçek ışığı gün ışığını da gördün. Dizlerinin üstüne çöküp Rabbine dert ve sıkıntılarını anlatamadıysan da gönlünle o yol üzerinde servisin içinde Rabbine neler yaşadıklarını günahlarıyla sevaplarıyla açık açık anlattın, sana yol göstermesini istedin. İçinde yaşattığın bir yığın hayal ve varsayımlarınla eve gittin gece boyunca sövdüğün, kızdığın insanlar, makine, iş hepsi orada kaldı. Kendi aldatılmışlıkların ve kendi kendini kandırdıklarınla birlikte.
        Sana ''Yarın izinlisin,'' dediler. Sen de ''Eyvah ödemem gereken bir yığın faturalar var,'' dedin. Bir diğer taraftan da evde kalmanın rahatlığı ve tatlı bir uykuya kavuşmanın sevinci. Ha çok geç kalmadan dün gecenin öyküsü içinde Rabbinden bağışlanma dile dua et yarın çok geç olabilir belki, ya---rı---n.
       O kişi aslında kendi kendisiyle kavgalı yemin etmişti  halbuki kendi kendine bir daha hiç kimseyle kavga etmeyeceğine, sövmeyeceğine ama içindeki şeytanı hiç boş durur mu? Durmaz boş da durutmaz o kişiyi vesvese verir durur. Onun bozduğu yemini ve yine kendi ruhuna yüklediği yük . İşyerinde incittiği kalbini kırdığı kişilerin önünde kendi yüzünün temize çıkması için önce kendi içindeki kendi gönlünü onlara karşı temizlemesi gerek.
       Geceyi sağ salim geçirmiş gündüze kavuşmuş üstelik sigortalı bir iş buna da şükür gerek.  Şu sık sık verilen izinler yüzünden kaç kez işini değiştirmeyi düşündü ve tekrar, ''Sökülmüş ağaç kök tutar mı?'' Diye vazgeçti. ''Yol üzerindeyken at değiştirilmez,'' dedi vazgeçti. Ve hatta tekrar iş değiştirmeyi düşündü,  iş değiştirenlerin gürültülü sesini kulaklarında duydu yine vazgeçti. Öyleyse bu işine itaat et sen itaatkar ve sebatkar çalışma azminle kazanacaksın. İşine verdiğin değer ve sevginle kazanacaksın, belli mi olur belki terfi eder yükselirsin de. 
       İzinler, inişler, çıkışlar, tehlikeler, torpiller, adam kayırmalar her işyerinde olur. Nerede hangi iş kolunda çalışıyorsan çalış, mutlaka bir riks vardır. 
        Sen işe gidiyorum diye evden çıkarken işe gideceğini sanırsın, işten çıkarken de eve geleceğini mi sanırsın? Her şey anlık bir nefeste ölümün yaklaştığını hayal et ve de ki ''Tam işe gidecektimmm, tam eve girecektimmmm,'' öyle hayal et ve konuşacağın kötü sözleri yut dilini sustur konuşma, özellikle birinci derece sevdiklerine karşı sustur dilini, özellikle seni sevenlere sana değer verenlere karşı kıymet ver, sustur şu dilini.
      Yıllardır böyle alıştırmış dilini hiç öfkesine hakim olamamıştı, hiç suskun durgun olamamıştı, özellikle işyerinde işinin üzerindeyken rahat bir çalışma ortamı istemişti hep, ama olmamıştı. Olamamıştı. Her zaman olduğu gibi her şey bir anda olmuş bitmişti yüreğinin sesi kulağına gelirken dili de yaşadıklarına sövüyordu. 
       Sonra o kişi evine gelince küçük kızı kapıyı açınca o kendinden geçer ve her şeyi unuturdu.
        ''Günaydın,'' günahıyla sevabıyla  pişmanlığıyla bir gün daha sona erdi. ''Rabbim ama sen gönlümün ne istediğini biliyorsun hiç de söylemek istemediğim şeylerdi.'' Öyleyse ''Sana söylenmesini istemediğin sözleri sen de başkalarına söyleme,'' kolaysa sen becer buradan söylemesi kolay. Yapma veya yapmama becerisi elde edemeyebilirsin ama Rabbim inan ki terazisinde istemiş olmanı da değerlendirecektir. Bundan sonra sen de söyleyeceğin sözleri seçerek düşünerek söyle. O kızdığın veya söz ettiğin kişi yanında olmasa bile içinden geçirmiş olman bile onun içine işler, o bilir o kişi kendisi hakkında iyi veya kötü düşünenleri bilir.  Kalpler vardır hisseder. İnsanların bir de birbirlerine güven duygusu var iken bir de sevgi sen de ağzından çıkan kötü bir söze gem vurabiliyorsan hepsi budur. Elinden geleni ardına koyma elinden gelen şeyler bunlar kendinin dayandığın dayanağın, yine kendi elin ve dilin o sudan bir bahane ile dayattığın inadın ve öfkendeki senin payın. ''Rabbim aşırı öfkelenmekten sana sığınırım.''
     Ertesi akşam işe gitti yanılmıştı, dünü de geri getiremezdi yatıp kalkıp da göremediği arkadaşı için  Rabbim onun günahlarını affetsin Rabbim yardımcısı olsun . 

24 Ağustos 2017 Perşembe

LİMONLU GOFRET

   Gofrethane, işte bildiğin gibi onlarca beton bloğun üstünde. Paslı yağa  ise bulanmış  göz göz küçük pencereler, kurum lekeleri içinde duvarlar, güçlü ve boğucu bir ışık temposu, dört ayak üstüne oturtulmuş fırınlar,  dört ayak üstüne oturtulmuş makineler, dört ayak üstüne oturtulmuş hatlar. 
         Koyu demir yığınları ile dört ayak üstüne oturtulmuş tost fırınları, kara kara yelkenli gibi kapakları her açılıp kapandıkça tost yaprakları da birbir dökülüyor kuru kuru, bazen de yumuşak solgun renkli, bazen de lekeli yapraklar birikiyor. Tost yaprakları sonra o yavan tadından kurtulup kremalanıyor ters düz ediliyor düzgün sıralı biçimde uzun uzun kesiliyor tekrar kızların elinde palete yerleştiriliyor paketleniyor.
      Gofret paketleme ustaları dört ayaklı makine üzerinde çalışıyor. Bir ileri bir geri gidiyor. Havada işçi kızların sesi yankılanıyor. ''Gofret paletlere sığmıyormuş,'' en son gofreti kaldırıp atıyormuş kırılgan gofretler kırılıyormuş hemen ustası müdahale ediyor, kızların sesleri kesiliyor. Her makineye mal verişte kesintisiz bir uzantıyla mallar kızların elinde yitiyor paketlerde kutularda birikiyor. Kutulu mallar palet üzerinde bir adam boyu uzunluğuna çıkıyor. Usta, saçı başı dağınık sanki amaçsız ve boşu boşuna bir gölge gibi dolaşıp duruyor. ''Sorunsuz  ve ıskartasız sabahı bir edebilse. ''Makine  dengelenmiş iş sürümlü akıyor usta salınarak gözleri ışıltılı makinesinin iki tarafında geziniyor. Temizlikçi kız yerleri süpürüyor. 
      Hava limonlu gofret kokuyor. Tadı yenmeden bilinmez bir lezzette kremasının sarısı da kızların yüzüne vurmuş, kızları sarartıyor. Aroması kızların burunlarına gelirken o tat da yiyenlerin damağında eriyor. Bir an ağzınızda doluveriyor sonra yok oluyor sanki ağzınızda var ile yok arası kayboluveriyor. Sanki kocaman gofret sizinle dalga geçiyor. O güçlü tadı ağızda hemen yok oluşu olmasa çocuklarda o tadını bilemezdi.
       Kızlar sıska kollarını birleştirmiş makinenin demirine yaslamış kendinden geçmiş durağan bir halde tek dirsek dinleniyorlar.Usta operatör makine ile ilgilenirken o selefon değiştirirken kızların gözlerinin önünden tekrar ağır ağır kesilmiş gofretler geçiyor kızlar palete yerleştiriyor, gözleri kıpırtısız son kremalı gofrete kadar tek tek paletleri sayıyor.
        İş bitiyor paketleme makinesi temizleniyor. Kızlar bir günü de sorunsuz bitirmenin sevinci içinde güle oynaya makinelerini ve etrafını temizliyor. Fısıltılı neşeli konuşmalar arasında kremanın ıslak ve yapışkan hali makinelerine yapışmış, demir çerçevesine, paletlerin arasına, dişlilere ellerinde ki tek kullanımlık bezle, gel beriyle, krema bulaşığının en gerisine, en yükseğine, en dibine, kızlar saldırırcasına ulaşıyor temizliyor. Makinede çalışan kızlar hiç ara vermiyor, ağızlarını açıp havaya da bakmıyor, yanlarında gelip geçen koşuşan, konuşan, laf atanlara da cevap vermiyor. Makine temizlemek çok önemli ve dikkat isteyen bir iş.
       Kızlar hiç gürültü yapmadan gofrethanenin merdivenlerinden aşağıya iniyorlar. Bisküvideki kızlar hala fırınların arasını süpürüyor. ''Bir iyilik yapsanız.'' Hayır onlar kendi işlerini kendileri görüyorlar. Eğiliyorlar doğruluyorlar, birbirlerinin işlerine yine birbirlerini siper ediyorlar, eller ve kollar birleştirilmiş çuval ağzı açıyorlar, ıskarta çuvallıyorlar. Sonra gofretçi kızlar arkalarını dönünce birde bakıyorlar ki vardiyalarının temizlik işleri bitivermiş, kızlar hep birlikte tek tip iş önlükleri içinde aşağıya iniyorlar.
     Servisin dibinde tekrar birleşiyorlar. Sıska kızlar yaşlı ve tombul bir şöforün otobüsteki manevralarıyla evlerine varıyorlar. 
    Kızlar sersem ve düşünceli, yorgun bedenli, aileleri de onları beklemekteymiş zayıf kız tahta gibi kurumuş, ter içinde kalmış, yorulmuş, gözlerinden de uyku akıyor. Annesi hemen bir yatak atıyor orta yere kız da hemen yatağın içinde süzülüyor annesi de candan istercesine, örtüsünü dikkatlice örtüyor. Kız da gözlerinden akan uykuya kendini bırakıyor uykuya dalıyor.  

22 Ağustos 2017 Salı

DERSİMİZ STRES


     Gülümse biraz gülsün gözlerin bırak dertleri gamı kederi hadi gülümse. Patlamamış bir bombanın yanından geçtik spot ışıkları hepsi üzerimizde parlıyordu.  Filmin bu sahnesinde bize kızılcık şerbeti içmek düşmüştü. 
       Keyfi ehli geçen bir günde hiç beklenmedik bir misafir geliyor senin hayat akışını altüst ediyor seni stresler içinde bırakıp çekiliyordu sahneden oh ne ala ne ala hiçbir şey olmamış gibi de pişkin pişkin gülüyordu. Yaptıkları ona göre bir hata değildi. Ya geride bıraktığı afet hiç kendisine toz kondurmuyor. O kraldı yalancı kral burnu bir karış havada kendini beğenmiş kral in aşağılara da kendini dev aynasında değil de boy aynasında bir bak. Acım taze bu yüzden öfkeme de ağzımdan çıkan sözlere de hakim olmam lazım. Dertlerimi boş odalara boş duvarlara anlatıp da rahatlamam lazım. Bir gün içinde biraz ruhsal yorgunluk iç acısı üzüntüsü yaşadıysam da geçti gittiler. Kendimi de takdir edeceğim bu olayın üzerimden teğet geçmesinden ama bu kaçıncı böylede olmaz ki böyle de yapılmaz ki ne kadar dayanır bu yürek. Her gelen bir kanatıyor acıtıyor hani nerede  dost bildiklerimiz hani nerede tükenmez arkadaşlıklarımız.
        Çevremde oluşan duvarlar kale duvarlarını aştı kalınlaştıkça kalınlaştı daha ne olsun yalancı dostlara set. İnsanlarla ilişkilerimiz hep inişli çıkışlı zikzak çiziyor. Hiçbir zaman rayında gitmiyor. Hep olumsuzluklar dürtüsü ben de çözülmeyen sorunlar ben de düğümleniyor. 
       Ey arkadaş, dost, yarenler topluluğu gölge etmeyin, başka ihsan istemem sizden.

HAMİLE İŞÇİ KADIN

       Kadınlar iş üstündeyken hamile kalanlar karınlarındaki bebekleriyle birlikte işin içine dalanlar. Fabrikada iş yerinde özellikle gece vardiyalarında  bayanlar tuvaletinde sırt üstü yatan kadınlar ayak üstünde durunca kusanlar, ama yine kusuyor hemen başını lavaboya uzatıyor.
        Karnı da büyümemiş pek. Belki de çocuk karnında çitme atınca yedikleri boğazına geliyordur, bazıları da çocuk saçlı olursa çocuğun saçları boğazı gıdıklıyor diyorlar. Bebek karnına vuruyor mu hissediyor musun onu? Bir şeyler söylemeye çalıştı ağzını sildi. Tekrar lavaboya eğildi. ''Doktorun verdiği ilaçlar,'' dedi. Başını lavabodan kaldırdı,  arkadaşları koluna girdi yanına oturdu. Kadıncağız sıkıntısından durup durup arkadaşlarına bakıyordu. Bir medet bekliyordu. 
    Sonra servis geldi kadın servise bindi hastaneye gitti yatağı hazırmış hemen yattı.Sonra suyu gelmiş her tarafı ıslanmış sonra hoş geldin bebek olmuş. Evde iş yerinde sancı çekerken  eli ile dizlerine vururken karnını tutarken biz nereden bilecektik onun ne zorluk çektiğini .
      Hoş geldin bebek, bebek evine geldi, hoş geldi. Kadıncağızın yüzü yine soluk  kireç gibi renksiz yüzü kuruyan dudağı. Ama bebek gövdesini gövdesine sımsıkı yapıştırınca  o kımıldadıkça  kadın anlamıştı anne olduğunu ve anneliğin değerini. Hemen canlanıverdi. Göğsüne yakın gelen pijamasının düğmelerini çözüp göğsünü bir tarafı açık bebeğini koynuna soktu. İçeri soğuk almaz ama istersen ikisini de ört. Kadın bebeğini emzirdikten sonra iki göğsüne denk gelen düğmelerini hepsini kapattı.
       Hoş geldin bebek.
       Eksik olmasın iş yeri arkadaşları onu yalnız bırakmadılar garipliğini hissettirmediler ona küçük şeyler de hediyeler de getirdiler. Yemek yaptılar ona çok büyük iyilikler de ettiler.
      Elbette lohusa kadının sağlığı için onun rahatlığı için ona yemek  hazırlamak gerek çabuk ayağa kalkması için unlu bulamaç yada çorba hazırlamak gerek. Çünkü bebeği her açıktığında onun gögsüne yapışacak.
     Arkadaşları kendi evlerine gitmiyorlardı bir gün boyunca arkadaşına ''Neredeyse hazır olur,'' diyerek yemek hazırlıyorlardı ardından da gel de bir şeyler ye diyorlardı. O ise arkadaşlarına hem dua ediyor hem de eksik olmayın, diyor hem de canım istemiyor diyordu.
      Arkadaşları ise, ''Gelip yemesen sütün kurur bir daha da gelmez. Yemen gerek, yemek ye hem bu kadardan bir şey olmaz bebeğin için ye.'' ''Hatırım için ye.''
     Bak senin için bebeğin için geliyoruz. Ama o da sizlere çok şey borçlu bol bol teşekkürlerini sıralıyor hem içinden hem de dışından.
     Arkadaşları elbette geliriz arkadaşlık ne için var? Sonra arkadaşları içecek bir şeylerde verdiler ayrıldılar
      Bir daha görmeye gittiklerinde arkadaşı kendi işini yapmaya başlamıştı bile orada, işe gitme zamanına kadar oturdular orada, süslü bebek karyolasının fırfırlarının arasında süzülerek bakan bebeğin yanında. Bazen de annesi karyolaya tırmanır gibi yapıp bebeğini o bölmeden çıkarıyor kucağına alıyor bebeği ağzının arayışı ile annesinin göğsünü buluyor ve yapışıyor  sonra iki akar çeşmeden sıyrılıp ondan başka hiç kimsenin erişemeyeceği bir altın vuruşla cambaz çevikliğiyle tekrar dönüyor emmeye başlıyor. Annesinin elinin okşayışını dilinde bir şeyler fısıldadığını da hissederek başını da bazen kasıyor. Bebek süslü karyolasının içinde kadife yumuşaklığında yatağında gözlerini  bilye gibi çeviriyor. Annesi ayağıyla beşiğini sallarken o da uyuyor.

21 Ağustos 2017 Pazartesi

ÇALIŞMAKTAN GERİYE KALAN




         Fabrika onu kurtaracak mı? Ömrü ev ile fabrika arasında geçiyor. O ise hayat sınavını geçebilmek için yaşamla ümit arasında zaman kazanmaya çalışıyor.
     Kendisi de diğer kızlarla birlikte sıraya girmiş üstelik  kendisinin verdiği bir kararlılıkla servise biniyor
    Aptal ayağına yatma bak bir daha mı geleceksin dünyaya,
    Kusura bakmayın çalışmayana ekmek yok bu dünyada, 
    Tembellik büyük kayıp ve hatta günah. Millet atı alıp Üsküdar'ı geçerken Karaman iş kaynarken ben de tembellikte ısrar ediyorsam o zaman iyi bir yarını da bekleyemem. Neden söz ettiğimi biliyorsunuz değil mi? Kollarınızı sıvayın şimdi kimse, kimse için çalışmaz hiç kimse kendi elinin emeğinden başka tatlı yemek de yemez. Haklısın ama ben de tembelim işte ne yaparsın, derken de kıkırdıyor. ''Ben de böyle mutluyum işte.'' Gökten yağmur yağarken damlaları toplamak lazım, su akarken çeşmenin önüne kovayı koymak lazım. Nasihatlere kaçamak bir göz atıyor kim çalışacak  sekiz saat üstelik gecesi gündüzü var vardiyalı iş çabuk cayıyor çalışmaktan çalışmak ona göre değilmiş.
      Hayatın neresinde kalmıştık hani şu çalışan kadın,  çalışma hayatının yarısını  tamamlamış kadın azığının neredeyse hazırladığını söylüyor. Söylerken de ne kadar mutlu, Sonra ölene kadar yani sonsuza kadar rahat bir yaşam, sigarasını da yavaş yavaş elinden atacağı bir yaşam.
      Tembel arkadaşının durumu anlaması için zorlamıyor yarına yetişirse anlar belki kimi için yarın hemen kimi için daha sonra 
     Ne kadar mutlu tablo çizersek çizelim, dost acı söyler bu kez arkadaşına karşı sesinin tonu değişiyor tembel arkadaşına karşı daha sert karamsar acımasız bir tablo çiziyor. Benim gördüğüm yarını senin de görmeni istiyorum öyle mazeretler bulmaya çabalama bir iki mazeret boş bunlar hepsi boş
     Arkadaşı, ''Komşuda pişer bize de düşer.'' Diyor. ''Bekle düşer sen süpürüp biriktirmez isen o kapıda beklemezsen sonra da nasibin kesik olur öyle dersin adını öyle koyarsın.''
Çalışmak var çalışmak, çalış kazanırsın.
Ben çalışmam
      ''Kız dellendirme beni hemen de kestirip atma işe girmeden bilemezsin.'' İşyerinde yaşadığı bir kaç güzel komik anılarını sıralıyor kendisi gülüyor arkadaşı gülmüyor.
      Arkadaşı, sınıfa geç giren erken çıkan öğrenciler gibi şamatayla gününü geçiriyor.
     Oysa arkadaşı onun hayatına özenti duymasını iç geçirmesini dilerdi. Galiba tam etkileyici konuşamadı. Anlam yüklü bir konuşma onun anlayacağı türden onun cinini derecek.
       Hayat hep ders ver ders almakla geçmiyor elbet,  tuvaletle yemek arasında da geçmiyor, neyse sözün özü ileride parmakla birilerini suçlu gösterip suçlu aramak yerine hayatı göğüslediği için göğsü kabarıyor. Kendisi ile gurur duyuyor ayağa kalkıyor kendi kendini takdir ediyor konuşurken de kaşlarının birini kaldırıyor hayattaki en doğal hali 
     Emekliliğine ne kadar kaldı? Üç yıl 
     Zaman geçmek bilmiyor zaman çok ağırdan ilerliyor.
     Bekle kırmızı, sarı, yeşil günler sen de benimle işe başlasaydın
     Bir sürü gibi hep birlikte gir ve çık  tıpkı koyun sürüsü gibi ağıla girer gibi iş yaparken de aynı şeyleri yapıyorsunuz konuşurken de birbirlerinizin ayak izinden gidiyorsunuz birbirlerinizi taklit ediyorsunuz.
    Arkadaşının ona karşı öfkesi kabarmaya başlamıştı şu anda ondan hayat yarışında bir sıfır öndeydi. Hayata meydan okuyabilir  emekli olunca da çantası sırtında istediği yerde konaklayabilirdi. Bunun için onun da geleceği görebilmesi gerek. O şimdiden  finali göremez. Şimdi gülüyor eğleniyor fakat o da arkadaşına, ''Son gülen iyi güler,'' diyor.
    Arkadaşı kararlı üç yılı kaldı ayaklarını yere tek tek basa basa yürüyor. Kendi çizdiği işinin ucunda hayata kahramanca direniyor. Görülmez bir güç sanki ona destek veriyor. 


20 Ağustos 2017 Pazar

YAŞ OTUZ BEŞ





                               İKİ BİSKÜVİ ARASINDA

         Gençliğinde çok güzel bir kızmış ama artık değilmiş kendisi öyle söylüyor. Otuz beş yaşında yaşlı olmasa da o çok yorgun, göz altı torbaları şişmiş gözlerinin etrafında ince çizgiler var  gür ve parlak saçları eski güzelliğini yitirmiş, baş örtüsünün altında yağlı ortamda yapış yapış, bedeni de biçimsizleşmiş yıllardır giyindiği iş önlüğü onun elbisesi olmuş vücut hatlarındaki biçimsizliği de gizlemiş. İşçi kadın kendini bakımsız hissediyor  ne makyaj ne ruj ne topuklu ayakkabı ne de yeni bir etek, 
    Bu gün pazar bu gün tatil kendine bir iyilik yap ve dışarı çık  bak sana hayat dışarıda ne kadar güzel pırıl pırıl bir bir hava var mis gibi de güneş
     İçimden gelmiyor ki alıştım kapalı ortama evde kalsam da hemen uyuyacağım,
    Hep kapalı ortamlarda kalıyorsun hep ev ve  iş,  
     İşçi kadın için hiç bitmeyecek bir hayat akışı sürüp giden kendini de alıştırdığı yaşam sanki ona filmin bu sahnesinde hep çalışmak düşüyor. Öyle hissediyor o fabrika ve evi arasında  başka bir gelecek de göremiyor. Ama biraz da kendisi öyle bakıyor hayata sanki görmüyormuş, görmek istemiyormuş gibi. Hayatı yine kendisi o bakışları ile delip geçiyor çok uzaklara dalıp gidiyor. Sessizlik, sessizce bir ortam başka da bir şey istemiyor, bir kaç dakika da kendisini sessizleştiriyor, gözlerini televizyon ekranına dikiyor öylece heykel gibi karşısında dikiliyor.
     Fabrika haricinde bir arkadaş da edinmiyor eski heyecanı da kalmamış, hem kiminle nereye gidecek ki çalışma arkadaşları ona yetiyor. Gülmek eğlenmek arkadaşlık 
    İş arkadaşlarınla birlikte arkadaşlık kurduğun kişilerle dışarı çıkabilirsin. Düşünüyor, dışarıya çıkabilmek için zamanı nereden bulabileceğini, gözetlediği gelmesini beklediği zamanı 
      En iyisi sanal ortam, karşılıklı çetleşme iki laf etmek için, ''O zaman ona zaman bulabilirim belki,'' diyor
      Sonra kendi kendine gülüyor, facebook sanal ortam, telefonun başında kafasını üstelik hiç kaldırmadan, hani zamanın yoktu ya. Az bir zamanla sosyalleşebileceği bir yer. Ama  sürekli girince de içinden çıkmak istemediğin
     Sonra kendi kendine gülüyor, ''Çekleşmek benden geçti işlerimi yetiştirebilirsem ne mutlu bana,'' diyor
     Fakat ev iş henüz yaşında genç, ömür de tükeniyor otuz beş yaşındasın senin yaşındakiler biraz hareketli olur, hareketli ol gez, dolaş, sosyal bir yaşam
       O iç sesinin verdiği nasihatleri dinlemeye pek istekli görünmüyor. Sinirleri iyice bozuluyor yerinden kalkıyor tekrar bir sigara daha yakıyor dudakları arasına götürüyor bir üfürüşü var ki sanki sigaranın dumanı ile dans ediyor. Gözünün önüne gelen konular değişiyor. Hem neye yarar ki diyor konuyu değiştirmesem sanki yapabilecek miyim? Okumuş olsaydı şimdi durum onun için daha farklı olurdu. İyi rahat bir işi olurdu saçları yağlanmaz üstelik dökülmezdi. 
    Enerjisini kullandığı işi ve onun tükenişi yeniden geçmişi gözünün önünde canlanıyor yeniden önündeki işine sırtını dönüyor. Gözlerininn feri gitmiş sigara dumanının arasından perde perde geçen son dumanlar da uzun uzun geçmişini seyrediyor. Geçmişiyle şimdiki zaman arasındaki uzaklık onda her an patlamaya hazır bir bombaya dönüşüyor. 
     Bu pazar günleri, tatil günleri onu boğuyor.  
                                            

18 Ağustos 2017 Cuma

FABRİKASYON AYARINDA


                              ÇALIŞMAK İBADETTİR

            Çalışma hayatı insanı dininden uzaklaştırıyor. Özellikle hiç bir zaman dinine yakın olmayan kişileri. Onların ruhlarına çarpan ve o ruhlarını tekrar kurtarmaya çalıştıkları şey herkesin yarın yaparım diye erteledikleri şey ya ölüm geldiğinde o erteledikleri şeyler. Rabbim insanları imtihan için göndermiştir çektiği dünyalık eziyetlerin içinde kendisini hatırlasınlar diye de yaşamlarına aroma olsun diye bazı tat ve lezzetler acılar vermiştir bazen de ayağına kıymık ve Yüce yaradan o kişiyi çok sevdiğinin bir nişanesi olarak da ona çocuk vermiştir. Sevdiğin insandan hamile kalmak ve onun çocuğunu doğurmak ne mutlu sevgiyle aşkla taşımak ve onun çocuğunu doğurmak.
       Öyleyse Rabbinin seni sevmesine karşılık sen de onun sevgisini umursa ve Rabbini an. O, sana çalışma gücü verdiyse konuşma, hareket etme ona olan sevgimizi de haykıralım öyleyse çünkü ömrümüz çalışmakla geçiyorsa günaha en yakın olduğumuz zamanlarda kalabalık ortamlarda. Her gün çünkü her gün, çalışma hayatının içindesin ve  her günkü zaman günaha yakın yaşaman ve o günahı ödemen içindir. Şu an ne yapıyorsan neyin günah neyin sevap olduğunu bilebilirsin bazen de bilemeyebilirsin demem o ki Rabbimin adını an onun adını an ve deki ''Rabbim bir an olsun beni, nefsimle baş başa bırakma'' de  ve Rabbini an çünkü sadece senin içinde gönlünde yatanı Rabbin görür. Bir kadının yaşayışı insanlara güzel ahlaklı görünüyor diye kendisi bile bilemez bazen gönlünde yatan şeyin günah olup olmadığı  sen en iyisi gönlünü Rabbine açıp göster ve ondan bağışlanma dile. Bir kadın evine bağlı kocasına sadık olsa dahi onun gönlünde günah yok demek değildir. Sonra bir kadın yoklukta sıkıntılı hallerden geçmesi onun sıkıntılarından dolayı şikayetlenmesi isyan etmesi.
   Ben günahlarımı biliyorum bana senin özellikle senin  hatırlatmana gerek yok sinirime dokunuyorsun. O halde sen günahlarını biliyor ve cezalarını biliyorsun. 
   Yüce Rabbim bol bağışlayandır
   Bizlere yaşama sevinci veren, çalışma gücü ve ellerimizi işleten, bizlere her türlü zorlukta dayanma gücü veren, Rabbim bizlere iş görürken de ellerimiz işlerken de bizlere seni anma gücü ver.  Her soluk alış verişimizde 
    Rabbim biz kulların günahlarımızı tartamayız senin tartında da nelerin günah olduğunu da bilemeyiz. Kadınlar çile çekmek için mi gönderilmişlerdir? Ama her kadın çile çeker her kadın acı çeker her  kadının acısı kendine göre ağırdır. Bir dinleseniz her kadından bin ah işitirsiniz. Sanırsınız ki Rabbim bütün dünyanın yükünü o kadının sırtına yüklemiştir yine sanırsınız ki dünyadaki sorunlarla çarpışan hayat mücadelesine giren savaşan sadece kendisidir. Şu ölümlü dünyada tek işlediği suç da amellerini işleyişinin isyanı içindedir. Rabbinden istediği yardım elini yine kendi isyanı ile itmiştir. İster ki Rabbi onu hem isyan edenle hem de rıza gösterenle bir tutsun.  İster ki o Rabbi ona isyan ederken versin. Hem suçlu hem güçlü gibi o halde senin bağışlanma istemen nerede kaldı? Hem Rabbine isyan et hem de iste Rabbini kıskaç altına al. Hiç olacak iş mi? 
    O halde gönlünü Rabbine aç  Rabbinden söz etsin gönlün onu ansın elin iş görürken gönlünde Rabbine isyan etmesin. Belki o an dizlerinin üzerine çöküp dua edemezsin ama gönlünle dua edebilirsin Rabbinden af dileyip  şeytanı gönlünden kovmasını isteyebilirsin. Rabbine sığın o çok merhametlidir. O ne istedin de yapmadı? Yüreğini Rabbine kapama, çalışıyorum diyerek de mazeretler ardına sığınma. Kendin şöyle düşün bir kişi senin kapına gelse el açsa vermez misin? Verirsin, çok istese yalvarsa  sen yine verirsin onun gibi Rabbinden isterken de ısrarcı ol iste o verir. O kendine yakışanı  verir. 
     Gönlünle dua ederken Rabbini anmaktan aciz arkadaşların dostların yarenlerin için de dua et. Sırf kendin için dua etme benim gibi bir zavallı için de dua et.

16 Ağustos 2017 Çarşamba

ACEMİ İŞÇİ KIZ


                                                        
                                İKİ BİSKÜVİ ARASINDA

        İşe yeni başlayan bir işçi kız, fabrikayı gözlemliyor, ustaları makinaları kızları bisküvileri tek tek inceliyor. İşçilerin yaptığı işlerin çoğunu yapamıyor işi zor,  acemi öğrenmesi gerek. Vasıfsız bir işçi kendini boş ve donanımsız görüyor. Acemi kızlar usta kızlara hizmet veriyor şimdilik mutsuz değil idare etmek zorunda fabrikaların çalışma sistemi böyle. Gözlüğünü takıyor kızlarla bağlantıya geçiyor. Sıkı bir modelleme yöntemi ile mini iş önlüğü içinde, sessiz, öz güveni yavaş yavaş yerine geliyor, gürültüye ve kalabalığa alışıyor o da şakacı ve argo sözcükler kullanıyor. Aslında argo kelime kullanmak gibi bir isteği yoktu ama şimdilik hoşuna gidiyor. Tatlılıkla usta kızları gözlemliyor ve işini öğrenmeye çalışıyor. Fırından gelen iki sıra bisküvi ile makineyi beslemeye çalışıyor, bisküviler iki elin parmakları arasında bir palet mal alınmayacak kadar kaygan hatta bazen palete kadar bile getiremiyor sıraları kaçırıyor. Bu da işi öğrenmek istediğinin bir kanıtı sırasını kaçırdı, arkada kaçan sıraları toplayan bir başka acemi kız var o alıyor. Heyecan ve korku ile bisküvi sıralarını paletlere dolduruyor. Tüm gayreti ile sıraları kaçırmamaya çalışıyor. Çavuşunun kızmasını bekliyordu kızmadı, kendisini iyi hissediyor. Makinesinde ki altı kişilik ekip molalarda dört kişi kalıyor. Başarısızlığına ve giden sıralara bakınca seri üretimin, hızlı, sabırlı ve sorumlulukla görevlerini yerine getiren işçilerin, hakkıyla işlerini yerine getirdiklerinde amacına ulaştığını görüyor. 
     İşçi kız çok yoruldu bisküvinin ellerle teması parmakları acıyor, gece vardiyasının sabahında gözleri kanlı, boğuk sesler çıkartıyor. Üzerinde de onu etkileyen sırtına geçirdiği önlüğün gizemi var beyaz çorabı beyaz başörtüsü ile o özel biri. Evine gidiyor, pijamalarını giyiniyor, şimdi başka biri fakat fabrikanın gürültüsü hala kulaklarında. Daha önce yaşamadığı bir hal ve hayatın içinden kopup gelen ekonomik güç de damarlarında dolaşıyor göğsü kabarıyor yatağına uzanıyor tüm vücudu bisküvi kokuyor uykuya dalıyor rüyasında da bisküvi topluyor yatağında dönüyor her şey siliniyor. 

15 Ağustos 2017 Salı

İKİ BİSKÜVİ ARASINDA



                                 FABRİKALI KIZLAR
             
        Şehrin tam göbeğinde zenginlerin oturdukları mahallede işçi kız heyecanlı servisin gelip gelmediğini gözetlerken sokaktan gelip geçenleri zengin evlerini ağzı açık hayranlıkla izliyor.  
         İşçi kız köyünden yeni gelmiş henüz mahalleyi tanımadan yanına iki işçi kız daha geliyor. Şıkıdım şıkıdım şen şakrak. Uzun boylu havalı ve çok da güzeller. Beyaz tülbent kızları gelin gibi yapıyor. Çok yakışıyor diyor içinden. Onlara bakmaya doyamıyor. Bakımlı parlak kızlar. Aniden kızlar onunla konuşmaya başlıyor onun da gözleri aydınlanıyor ağzı açılıveriyor.
       Sen de mi fabrikaya gidiyorsun? Acemi işçi kız şehirli sesini kullanıyor. Hemen küçük dağları da ben yarattım der gibi havalanıyor. Kızları uzun uzun süzdü nasıl olsa,’’ Evet,’’ diyor. Hangisine? Biz de o fabrikaya gidiyoruz. Dünya o kızın ve kızların çevresinde dönüyor sanki burunları havada gülüyorlar şakalaşıyorlar birbirlerinin yürümelerini taklit edip kırıta kırıta servise biniyorlar.
       Servisin içinde kapıdan girer girmez aniden bir ses ve müziğin ritmine yakalanıyorlar. İki kız rahat yan yana bir koltuğa yerleşiyorlar. İş yerine geldiklerinde güvenlik görevlisi karşılıyor  onları, işçiler arasında sevgi ve muhabbetler selamlaşmalar başlıyor. Birbirleri için çok uzun bir zaman geçmiş gibi on iki saat bile ayrı kalamayan birbirlerini özleyenler birbirlerine sarılıyor, evet bu bir arkadaşlık sıkı dostluk. Memnuniyet. 
      İçeri girin buyrun içeri girin, geri kalmayın siz de gelin.
      Çete gibiler, grup gibiler çetenin ya da grubun geri kalanı başka fabrikalara dağılmış  başka fabrikalarda çalışıyor ama dostlukları hiç bozulmamış. Yine görüşüyor birbirlerini görünce öpüşüyorlar.  
      Fabrika kültürü altında ezilmiş kız etrafına bakınıyor. Bu iş yerinin bu denli büyüyeceği ilk işe girdiğinde hiç de hayal edemediğini düşünüyor. ''Kimin aklına gelir,'' diyor.  Kendisi ortama uyum sağlıyor ortama egemen kendisinde bir eksiklik duygusu yaşayıp da tedirgin edecek bir unsur bulamıyor. Kendine güven duygusunu aşamadığı zaman ki alıştığı sigarası onun elinden tutuyor. 
      Bir sigara da siz ister misiniz?  Sonra arkadaşına sigara paketini uzatıyor. Kendisi de bir ucundan içmeye başlıyor.
    Sigaranın kokusundan rahatsız olanlar, kızlar bu mereti neden içerler? Kız şaka yollu ‘’Korkma kafayı buldurmaz,’’ diyor.
     Kadın ne diyeceğini bilemiyor. Ses çıkarmıyor kendisi de oradan uzaklaşıyor. İşletmede birbirlerine davetkar bir gülümsemeyle işin ucundan tutuyor birbirlerine el veriyor işi birlikte yürütüyor, sürütüyor.
     Fabrika ve arkadaşlık olayları akışına bıraktın mı iş kendiliğinden yürüyor. Sabah vardiya tesliminde iş bitiminde arkadaşına yarına görüşürüz diyebiliyor.
      Fabrikalı kızı usulca evine çeken kapılar örtülünce yatağına iten. Mini bir iş önlüğü bisküvi kokusu, fabrikadan hoşlanıp hoşlanmadığını bilmiyor. Kafasını karıştıran şey giydiği önlüğü, henüz karar vermiş değil o iş önlüğü üzerinde iken bir şeyler aranıyor. Gençliği gitgide ondan uzaklaşıyor yüzü soluklaşıyor. Eski kibarlığı ve yumuşaklığı da kalmadı gittikçe sertleşiyor. Yaşam onu zorluyor o da dayatıyor bazı şeylerde ısrarcı oluyor ama işi de onun elinden tutan evine ekmek götüren.
Hoşuna gitmiyor mu?
İstemiyor musun? 
O işyeri sana çok mu itici geliyor? Bu şehir seni boğuyor mu? 
 Bir zamanlar bana da öyle olmuştu inan. 
   Ama bazı sözler vardır eskilerden kalma; ‘’Tekkeyi bekleyen çorbayı içer.’’ ‘’Sabreden derviş muradına ermiş.’’ ‘’Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik.’’ ‘’Tak tak ettik hak ettik.’’ Sen de dur bekle bu kapıda bekle. Sabret.
   Ama o durmuyor o kapıda, işten ayrılıyor.  İşi yürüyor fakat o hayat yolunda buruk bir farkla buruk bir tatla sadece sigaranın verdiği bir tatla kalakalıyor.   
   

HATALARIMIZ

      Hatalarımız saymakla bitmez kendimize yaptığımız hatalar en büyük hatamız hayatımızın akış yönünü değiştiren hatalarımız. 
         Bir insan en büyük kötülüğü kendine yapar. Boşuna suçlu aramak sorunu dış etkenlere bağlamak. Yanlış iş yanlış eş yanlış kararlar insanın hep başını ağrıtır. İyi dersin kötü çıkar kötü dersin almazsın sonra da keşkeler başlar.  Hata yapmıyorsan hiçbir şey yapmıyorsundur.  Hiç bir şey yapmıyorsan paslanmaya yüz tutar ellerin yozlaşır beceriksizleşir gidersin bir işe el uzatmaya cesaretin olmaz. Korkaklık sana arkadaş olmaya gelir. Yavaş yavaş sığıntı gibi hissedersin hayatta kendini, hata payı her işte olduğu gibi hayatta da yaşam eksenimizde de mutlaka olur. Ani verilen kararlar düşünmeden danışmadan araştırılmadan yapılan işler hep kafa ağrıtır. Kibirleniriz birilerine bir şeyler sormaya danış, danışan dağı aşmış danışmayan düz yolda şaşmış.  Çocuk mu istiyorsun? Zamanı mı değil mi? Ev mi alacaksın? Kredi mi çeksem para mı biriktirsem? Kendi işimi mi kursam ya da bir işe mi girip çalışsam?  İmajımı değiştirsem, kendime güven duygum artar mı? Ya da  komik mi olurum? Gelecekte hangi mesleği seçmeliyim? Bu sorular güncel yaşantı hayat standartlarındaki  yerine göre düşünülerek yapılmalı. Karar anı, leb demeden leblebi anlaşılmaz, yazışmalı, okunmalı, incelenmeli araştırma yapılmalı. Hayat fakültesi affetmez bir girdin mi işin içine çıkılmaz yokuşu engebesi çoktur doğru zamanda doğru kararı verir isen işin içinden çıkarsın. Yolun sonunu görebilmek için suyu farklı yollardan akıtmalı şaşırtmalısın. Su bendinin önündeki taşları doğru yerlere de koymak lazım.




















14 Ağustos 2017 Pazartesi

YILLAR VE YAŞLAR

    Yıllara meydan okuyanlar yılların deviremediği insanlar kaya gibi sağlam dimdik. Mesleğinde bir çınar bir mum daha söndü yıllar ne çabuk akıp gitti bir şeyleri de alıp götürdü. Hayatımızdan. 
      Yüzümüzdeki o kırışıklıklar da ne öyle aynaya baktığımızdaki aynadaki ben farklı ne kadarda çabuk fiziki deformeye maruz kalıyoruz. Gözlerimizin altındaki mor halkalar ne kadar çok belirginleşmiş. Yüzümüze yayılan benler ne kadar da çoğalmış elmacık kemiklerimiz yaşımızı ele veriyor. Oflamalar poflamalar amma da çoğaldı. Merdivenlerden belimizi tuta tuta bir adım at bir dinlen nakaratı ile iniyoruz.  Ben o kadar yolu yürüyemem minibüse binelim, buralarda tuvalet var mı ''ben de şeker'' var da. Başım döndü sıcaktan bir tabure uzatsan da biraz soluklansam. Yaş elli ve adını sayamadığımız bir sürü inilti şikayet oflama sızlanma nerede o yıllar, o yılların deviremedikleri dediğimiz insanlar. Oysa her şey hazır her şey otomatik elimizin altında düğmeye basıyoruz bulaşıklarımız çamaşırlarımız yıkanıyor.  Evimiz ısınıyor neyimiz eksik ki şu koskoca dünyada yıllara meydan okumamak için ha neyimiz eksik.
       Sabah güneşini sen uykuda iken üzerine doğmasına izin vermeden ilk sabah ezanı ile uyanıp yüzüne buz gibi soğuk suyu çarptın mı? Tertemiz havayı içine çektin mi? Sabah tarlaya işe gidermiş gibi doğaya karıştın mı? 
      Sabah güzeldir dinçliktir serinliktir uyanmaktır neşenin genç kalmanın iksiridir. Her şey sabahta gizli seher vaktinde aç pencereni evine rızık dolsun temiz hava dolsun akşama kadar süren daha bir sürü şey.
         Sabah kahvaltısı senin için enerji deposu karşındaki ilk insana verdiğin bir tebessüm moral deposu. Küçük bir iş planı yol haritan. Ya besmele de başla işine gerisi Allah'tan hastalıkta kalmaz şikayette aynalarda öyle kötü kötü bakmaz yüzüne.





11 Ağustos 2017 Cuma

SEN BENİMLE BEN SENİNLE

       Bir gün bitti dersen bana inan iflah olmam bir daha umutlarımı kırma yalnızlığımı paylaşma geleceğimle oynama mümkünse sus ve gölge etme benim adım Hıdır elimden gelen budur de çekil sahneden. Sahneyi bana bırak önüme set koyma, yolumu kapama, cesaretimi kırma, beni mat edecek deliller toplama, yanlışlarımızda hep hata payını bana çıkarma,  gül yüzünde güller açılsın tohumlar saçılsın etrafa, mis gibi bir hava güzel ortam daha ne? Ha sen ha ben ne fark eder. İkimiz bir fidanın gülleri gibi değil miyiz Et ve tırnak gibi benim canım acısa seninki de acımayacak mı? Sanki neden suçu suçluyu hep başkalarında görüyorsun etrafındaki ''Beni'' incitiyorsun? Her insanın bir kırılma noktası vardır. Kırılmalarım çok oldu dargınlıklarımda ama hepsi saman alevi gibi. Çünkü o elimi tutan öylesine sıcak öylesine güven dolu ki o elin sahibine seni seviyorum diye haykıracağım da geliyor içimden.
        Günlerdir içimden gelen sevincin mutluluğun heyecanı,motivasyonumu enerjimi paylaşmak istiyorum seninle, can ile cananın muhabbetini sevgisini dostsuz iken dost gibi görünmeyi bunu mu kıskanıyorsun benden.
    Hep düşler kurdum  düşlerimde yaşadım gelecekte bilmem kaçıncı yılın hayallerini farklı karakterlerini oynadım olmak istediğim dünyamda  çizgilerim sabit değişken  değil. Karakterim sabit ama idealim hep ileri yükselme çıtam hep yükseklerde kartallara erişmek,kartallarla yarışmak ve durgun sularda yüzmek adını bilmediğim insanlara selam vermek. Dostça bir merhabaya tebessüm etmek hatırlı gönül almaların ardından el sallamak göz kırpmak. Yoldan geçen çocuklara şeker dağıtmak. 

           


MUTLULUK ve TEBESSÜM

        Mutluluğun anlamında geçen tebessüm kelimesinin içinde yatan gizli sır.  Bir mutluluk oyunun parçası mı?  Dış cephe boyası mı? Ruhumuzun derinliklerinden gelen içinizde fıkırdayan ve dudaklarınızda küçük damlalara dönüşen ince yağmur tanesi mi? Esen bir rüzgar mı? Nedir yüzümüzdeki o tebessüm? 
        Bir menfaat çıkar ilişkisinin sermayesi mi? Ya da yok olmuş körelmiş duygulara vurulan bir gemin dışa yansıması için dudaklarımız arasında oluşan bir volkan patlaması mı? 
       Ben mutsuzluğu bilmem. Bu benim mutluluk anlayışımda gizli hayatı doya doya yaşıyorum duvarım dört duvar pencerem tek, sevdiğim okşadığım insan sayısı iki gurbetten beklediğim bir telefonum yok menfaat çıkar ilişkilerini sonsuza kadar dondurdum benim lügatimde yok. Dünyam ısısız bir ada çevresinde ev yok mutluluk şarkısı dilimin söylediği tek dostum Rabbim beni anlayan konuştuğum sohbet ettiğim. Parıltılı yıldızların arasında aramadım mutluluğu sade bir yaşamdan çıkagelen bir elmas tanesi kadar saf temiz ve nadir. Mutluluk oyunu hiç oynamadım yaşadım mutluyum kendimle barışık, iç dünyam bir sabun köpüğü kadar temiz köpük kadar boş değil. Yalnızlığım yalnız gibi fakat yalnız değil hayal dünyam dopdolu. Mutluluğum sıra dışı tartışmasız anlatılamayacak kadar güzel mükemmele yakın başka bir alem. Kendi çabamla kendi özverimle ben bunu başarıyorum.
       Mutluluk sevgi ile eş değer değil mi?  Mutluluk ile sevmek kardeş değil mi? Sevginin bir diğer yarısı ne peki?  Acı ıstırap keşkeler mi? Ya da fedakarlık vefa mı? Ya da çıkar sevgisi mi? Hangisi sevginin hangi yönü mutluluk ile kardeş?
     Ben mutluluğu katıksız natürel olarak içimde kendi kendimce yaşıyor saklıyorum. Rabbime yakın olmak, mutluluğun bir yanında sen diğer yanında o sonra da paylaştırıyorum sevdiklerime dilim dilim.







9 Ağustos 2017 Çarşamba

MUTLULUĞUN KAYNAKLARI

''SEN MUTLULUĞUN RESMİNİ YAPABİLİR MİSİN ABİDİN?''
Nazım Hikmet                                                   

          Günlerdir içinden gelen sevincin mutluluğun heyecanın sorgusunu mu yapıyorsun? Her önüne gelene selam vermek uzaktan gördüklerine dostça bir el sallayıp tebessüm etmek, hatırlı gönül almaların ardından gelen kısa sohbetler eğer ki hiç birin de bir kırgınlık bir dargınlık bir gönül yorgunluğu yoksa oh ne ala ne ala, bir gün boyunca motivasyonun verimin üretimin enerjin elbette doruk noktasında olur. Sevincin mutluluğunla birinci derecede yakınlarınla aynı bu muhabbeti duble duble yaşıyorsan cananın sevgisini Rabbinin sevgisi ile birleştirerek oh ne ala ne ala, bir de kendini hiç yalnız hissetmeyecek kadar yalnızken yalnız değil dostsuz iken dostsuz değil  gibi her an her daim Rabbinle birlikte oluyorsan, onunla varlık terazisinde kendini tartıyorsan ve sorguluyorsan dilin daima onu zikrediyor,  hamd ve şükür ile Rabbini anıyorsan oh ne ala ne ala,  tabi ki sevincin mutluluğun heyecanın daima doruk noktasında olur. Rabbim sağlık versin bir de sağlığın yerinde oldu mu? Bir de çalışma şevki, kula muhtaç olmama zihniyeti sağlıklıysam, çalışıyorsam ne mutlu işte kısacası mutluluğun kaynakları, zamanın sabır taşında dövüldükten sonra her şeye ilaç gibi kazandırdıkları. Sabrının yıllar sonra yediğin meyveleri. O meyveler için çektiğin acı zahmetler. 
         Bir zamanlar kendini garipler sofrasında yalnız hissedip savunamayışından düştüğün haklı iken haksız konumlar şimdi ise çalışma azmin zamanın sabrın sana kazandırdıkları ile önce ayağa kalkışın sonra da şaha. Başarıların garipsenmeyecek kadar küçük değil sadece sen de var olanları değerlendirdin ve kazandın. Alkış tutmalısın kendine şimdi avazın çıktığı kadar da bağırmalısın geçen zamana ve yıllara inat ben başardım diye. Çalıştım yoruldum, mücadele verdim haksızlıklara inat mücadeleci ruhum vardı benim ve ben kazandım.
        Zaman tüneli, geçmiş gözümün önünde canlandığı zaman, şimdi ben bu mutluluğu heyecanı sevinci her gün yaşıyorsam geçmişten gelen acı tecrübelerin bana kazandırdığı tatlı meyvelerini yiyorsam ne mutlu.
       Hayat sınavında kendinizi sorgulamaya başladığınızda  günün muhasebesini yapma bir günü az zararla kapatmak. İki günü eşit kılmamak Rabbini gücendirecek söz ve amellerden uzak kalmak. Rabbinle hoşnut geçen günlere ve gecelere zaman saymak. Rabbim Rabbim.


8 Ağustos 2017 Salı

GÜLÜMSE HAYATA


             Nefis terbiyeci mücadelem meyvelerini vermeye başladı. Kötü düşünceler beynime, kötü sözler dilime vız geliyor tırıs gidiyor barınamıyor artık eskisi gibi kötülük tarlasını önce bir süreliğine nadasa bıraktım baktım işe yarıyor. Kuruttum tarlanın suyunu tohumunu bereketsizleştirdim. Yeter artık meyve vermesin istedim. İstedim ve oldu başardım. Yıllarımın sürümcemelerinde  kimseye kırgınlığım  yok  kendime kırgınlığım dargınlığım  kendime yanlış kelimeleri kendime destur edinmişim meğer. Hayatımın olumsuzluk penceresi meğer isem zıtlaşmammış yaşamla iki de bir küsmenin ne anlamı var ki sanki bir daha mı geleceğiz dünyaya, çepeçevre duvarlara ne gerek altınlı yaldızlı kafeslere 
  Sen de patlat bir kahkaha söyle edebi bir söz patlasın gitsin yaşam boyu süren mutluluklar sen de hayata. ''Aman …boş ver… söyleyen söylesin de kafaya takma….. Esnek  düşün esnek davran sakin ve sakinlik!'' Diye bağır dünyaya.
  Her şey hayata gölgeli bakman da, olursa da eyvallah olmaz da   eyvallah.
  İlla da isterim, illa olacak illa illa inadına isterim sıkıntı.
 Her şeyde vardır bir hayır. Hayırlısı olsun hayır olsun rast gelsin. Rahmet bulutları hep üzerinizde dolaşsın rahmet olsun.

AH DİLİM VAH DİLİM

        Hep başkalarının iki dudağı arasından çıkan sözlereydi kırgınlığı önce sözleri söyleyen kişiye kırıldı çözümleyemedi olayı. İki dudağı arasından söylenen her sözde bir mana aradı sonra onlara da kırıldı genişleyen dalgalar halinde topluma kırıldı top yekun insanlara kırıldı. Oysa, oysa ki kendisi de dişleri arasında gizlediği diline hakim olabiliyor muydu? Ağzı olan konuşur misali boş yere sarf ettiği sözlerine dur diyebiliyor muydu?  Ha bire konuşuyordu diline gem vurmadan kendi diline hakim değilken başkalarının dilinden çıkan savrulan kelimelere hemencecik kırılıveriyordu. Ağzı kapalı tutmak, ağza fermuar çekmek, sözleri ölçülü kullanmak o kadar kolay olsaydı önce kendisi başarabilirdi belki, öyleyse kendi diline hakim olamıyorsan başkalarının diline niye kırılıyorsun? Onlar da boşta bulunmuş dillerine hakim olamamış  laf olsun sohbet olsun  diye konuşturuvermişlerdir dişleri arasındaki dillerini. 
      Dil bu uzadıkça uzar dile gem vurmak lazım, beynimizde önce ne konuşacağımızı akıl süzgecinden geçirdikten sonra dilimize dökmemiz lazım, her ağza gelen konuşulmaz konuşulursa hatalar gaflar günahlar çok olur 
        Bir düşün bakalım sen ağzına geleni konuşuyorsun ölçmeden biçmeden karşı taraf kırılır mı incinir mi? Diye düşünmeden ha bire sallıyorsun, karşındaki insanın da konuşmasının bu şekilde olduğunu  varsay ve kırılma  boşu boşuna geyik muhabbeti de önemseme o kadar. 
       Sen önce kendine bak, sen diline sahip misin? Bu soruyu cevapla. Sahip değilsen ne çektim ise dilimden çektim diyorsan belki karşındaki insan da  ne çektiyse dilinden çekmiştir. Bu nedenle her söylenende bir mana arama.
        Dilini kötü sözlerden koru. Dilinle kimseyi incitme bakalım başarabiliyor musun? Sen başara biliyorsan karşındaki insanların sözlerine de kırılma hakkın var. Başaramıyorsan demek ki insanız irademiz ancak bu kadar dilimize karşı güçlü iradeye sahip değiliz. Sen başarabiliyorsan dilini kötü sözlerden korumayı karşındaki insanında başarabileceğine inanabilirsin. Sen başaramıyorsan dilini  kötü sözlerden korumayı karşındaki insanların da başaramayacağını düşünebilirsin.  Olmuyorsa da boş yere zorlama kendini, zamanla dilinde belli bir olgunluğa kamilliğe ulaşacaktır elbet.
        Yüce Rabbim elimin, gözümün, gönlümün, dilimin bilerek veya bilmeyerek yaptığı bütün kötülüklerinden sana sığınıyorum.  Dil terbiyecisi dilimi terbiye ediyorum. Her kötü söz de dilime bir ceza veriyorum. Hani söylemeyecektin nerede kaldı benim telkinlerim diye bir daha ki sefere inşallah  olacak dilimi terbiye edeceğim. İrademe hakim olacağım akıl ve belleğimi açık tutacağım dilime her şey söyletmesin ölçsün biçsin tartsın öyle dilim seni zamanla olgunlaştıracağım terbiye edeceğim. Sen görürsün dil, dilim dilim.







7 Ağustos 2017 Pazartesi

KIRILGAN YAPIMIZ


      Çıt kırıldım bir laf söylemeye gelmez hemen kırılır. Lafı tersinden anlar ya da anlamak istediği şekli ile anlar. Kırılganlığının lafla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bir yanlış bakışa bir fiile harekete de kırılabilir. O laf bahanesi olur. Bir kez günaydın demez karşı taraftan hep karşı taraftan bekler. Günaydın ya da ne haber kelimesini söylemediler mi de kırılır bir daha da konuşmaz. Karşı taraf laf atarsa laf atar. Karşı taraf  laf atmazsa  hiç konuşmaz kırılmış havasına yatar. Konuşmaya başladı mı da konuşması bir iki cümleyi geçmez. İmalı iğneli laflara hiç tahammül göstermez.  O lafa o harekete bin yıl kırılır.  Kırılma nedenlerini bir bir içinde saklar tutar belleğine not eder besler büyütür. Hiçbir şey yok iken  ortada aylar önce olmuş bir olayın kırılganlığı devam eder. 
       Kırılmış duygularını yapıştırmayı üzerine sünger çekmeyi dener devamlı süregelen bir kişilik  modeli olmayınca  birkaç dakika veya saat  sonra usanır  duygularını tamir etmekten tekrar eski kırılgan yapısına geri döner.





4 Ağustos 2017 Cuma

HEP VEREN EL

       Arkadaşlarım beni sevsin benimle oynasın oyunlarına alsın diye çocukken hep veren el olmuştu. Büyüdü bu huyu hep devam etti.  Hep veren el kullanılan el  hep verici hep verici.
       Elinde bir sülahi dolusu su vardı. Kendisi doldurup getirmişti çok da susamıştı. Tam bardağa uzandı içmek için arkadaşları sırayla su istemeye başladı verdi verdi, hepsine suyundan verdi sülahide su bitmişti. Kendisi de susuz kalmıştı. Arada bir kendimi de araya sıkıştırayım bir bardak da ben içeyim diye düşündü ama bir sonraki arkadaşına ayıp olur diye tekrar bardağı arkadaşına uzattı. Kendisi de susuz kaldı.  Arkadaşları da sormadılar sen de içecek miydin? Diye, ve hatta teşekkür eden bile çıkmadı içlerinden.  Sonra kendi kendine söylenmeye başladı hem suyu doldur getir hem de susuz kal olacak iş mi? Diye.  E e o zaman verme söylenip hayrını uçuracaksan hayıflanacak dertleneceksen verme. ‘’Bak iyilik yaptım da bir teşekkür bile etmediler,’’ diye içinde bir üzüntü hasıl olacaksa yapma. İyilikte yapacaksan kötülükte yapacaksan kalbinden tam yetkiyi al öyle karar ver. Ya da sen de o verdiğin kişilerden iste hem ver hem al bakalım karşı tarafın tepkisi ne olacak? Al bakalım kalbin oh be rahatladım mı? Diyecek. Ya da karşılıklı alışverişlerde sevginiz mi artacak arkadaşlık duygularınız mı pekişecek? Bir al bakalım, iste bakalım istemesini öğren gerçek arkadaşını öğren. Bir iste bakalım, hem arkadaşlarını tepkilerini ölçer ona göre davranırsın. Bir iste bakalım, hep sırtına binilen değil bazen de sırta sen bin bakalım, nasıl oluyormuş veren el mi alan el mi?
     
         Senden istedikleri zaman sen de karşı taraftan iste ki denge sağlansın senin yaşadıklarını o da yaşasın hissetsin. Belki o da hep sen isteyince ıstırap duyuyordur. Sen küçük bir şey isteyince o da vermekten mutlu olacak. Samimiyetiniz yardımlaşmanız dayanışmanız artacak. Dost olacaksınız. Birey tek başına tekdir birdir, birlikte de hayır vardır bereket vardır. Rabbim insanları kula muhtaç etmeden kullar içinde yaşatmayı ve gönüller kırılmadan almayı vermeyi nasip etsin, yardımlaşmak  çok güzel  tek taraflı olursa enayi pozisyonu.

YAŞAM PINARI


        Suyun aktığı yöne rüzgarın estiği yöne doğru git doğruların hak bildiğin doğruların seni yanıltmayacak doğru yoldasın. 
        Hayat akışımız üç noktada kesişiyor başlama çizgisi gelişme çizgisi bitiş çizgisi. Gelişme çizgisinin içinde ne istersen var. Her türlü iniş ve çıkışların basamakları, büyük şeyler küçük şeyler önemli şeyler önemsiz şeyler hayatının tüm perdelerini bu sahnede görebilirsin. Rol aldığımız sahne işte bu gelişme çizgisinde sana koyulan ad, yaşam pınarın, hayat kaliten, senin sıfatın, burada gelişme çizgisinde. Hayatın sana verdiği piyonları iyi oynarsan adına ''kader,'' derler kader sana güldü derler. Hayatta kendini riske atmazsan, cesarette yaşam kalite çıtanı yükseltmek için çabalamaz isen hayat arabasına binip dönüp dolaşıp geldiğin nokta hep aynı olur. 
   Hayatın kötü rol almış oyuncuları. Kimseyi gülmeye kınamaya gelmez. Hayatını riske atıp da başarısız olanlar batıp giden insanlar da çok. Limiti sen seçeceksin. Rüzgarın estiği yöne suyun aktığı yöne doğru zaman başarıyı yakalarsın. Hayatının akışı sürekli bir arayış içinde olsun soru sor cevap ara kendi kendine cevap ver neden nasıl diye sürekli kendi içinde mini anketlerin olsun. Sebep sonuç ilişkisine bağlı olarak. Öküzün altında buzağı aramak değil derdimiz bize uyan başarının anahtarlarını bulmak ve başarıya hedef limitine kadar yükseltmek. 
        Başlama çizgisi hayatta herkes için farklıdır. Bazıları mecburiyetten, bazıları kendilerine koyduğu hedefe ulaşmak için, bazıları hobby olsun farklı bir donanıma sahip olayım diye veya meslek olsun diye başlar bir yerlerden. Ama hepsinde bir hareket bir eylem vardır.  Hareket olan yerde de bereket olur. Atıl tembel olan başarısız olur. Çalış çabala arkası gelir.  Kimisi sürüne sürüne, kimisi adım adım, kimisi koşa koşa maratonu tamamlar.  
      Sen de tamamla da nasıl tamamlarsan tamamla bu koşma türlerinden hepsi senin göstereceğin performansına bağlı sen kendini nerede görmek istiyorsun ona doğru koşarsın. Sürünürsün ya da yürürsün veya koşarsın.
         Yıllardır çalışıyoruz da kendimize sormaya cesaret edememişiz. Ticarette kâr ediyor muyuz? Diye, kârsız ticaret yapmışız yeter ki mal devri daim olsun ciro yüksek olsun, ciro yüksek de neye yüksek? Kabaran veresiye defterini ardına al önünde ciro yüksek.  Yıllar sonra sorduğumuz soru kâr etmiyor isek niye yapıyoruz? 
       Yaşadıklarımızın zaman içinde bizde bıraktığı artı değerler. Yaşam kalitemizi kâra geçirmek. Bitiş çizgisini ömürlerinin ikinci baharına denk gelenler dünyanın en bahtiyar insanlarıdır meyvelerini görürler, yerler. Sürekli hasat toplarlar Ellerinde kalan son oyuncakları ile oynarlar onu ellerinden hiç bırakmak istemezler. Onunla oyalanırlar. Çok güzel başarılı bir hayat hikayeleri de vardır, çevrelerine anlattıkları. Başarı basamaklarını nasıl çıktıklarını anlatırlar verdikleri mücadeleleri ama hepsi hepsi geçim derdi. İşte derler bu günlerinin sigortası garantisi ikinci baharlarında 
        Zayıf başarısız bir karne ile bitiş çizgisine gelen insanlarımız hayatlarını hep sorgulamakla geçirirler. Geçmişte çok hatalar yaptık kendimizi kullanmadık şimdi kimler ağlıyor. Biz ağlıyoruz. 
     Ben başarısızlığı sevmiyorum. Rabbim herkese başarma gücü ve yaşama sevinci ver.
         


2 Ağustos 2017 Çarşamba

DANIŞMAK

     Bir işe koyulmak için kaç kapıya gitmek gerekiyordu kaç kapıya danışmak kaç kapıdan destur almak, kaç kapıya kendini anlatman gerekiyordu. Farklılık, farkındalık anlayana fark ettir.
       Yine anlayana, anlamıyorlar kestirip atıyorlar hadi yap o zaman bizim de aklımız da bin türlü iş var ama hemen öyle hop diye atlayıvermiyoruz bu işlerin teferruatı var, kağıt kürek işlerine harcarsın bütün sermayeni, işe başlamadan züğürt kalırsın, hammadde almaya paran bile kalmaz, sigortalı işçi çalıştıracaksın, üstelik bir iki de yetmez makina techizat alacaksın büyük lokma biz yiyemeyiz, önündeki işine bak bunu becerebiliyor musun? Akşam beş altı mesai bitiminde evine gidip ailenle yemek yiyebiliyor musun? Sohbet edebiliyor musun? Patron sensin işte önündeki iş diyorsun o da hep önünde duruyor, seni bir adım öteye götürmüyor ya hep yerinde sayıyorsun ya da arka arkaya gidiyorsun. Bir şeyler yapmak lazım bir şeyler. Niye eller gibi gün bulduğunu gün yeyip Allah'ına şükretmiyorsun ki? Rabbime şükrediyorum ama iki günü bir olan aldanmıştır öyle değil mi?  Her gün bir sonra ki güne gebe değil mi? Yarınlar bu günlerde gizli değil mi? Harekette bereket yok mu?  Yaşlılığın azığını gençlikte hazırlamak gerekmez mi?
       Yaşadıkları kendisini tatmin etmiyor ama akıl danıştığı kişilere  göre de da makul görülen evine ekmeğini götür senden mutlusu yok. Ama sen de fikir var yarım kalan işlerin ertelediklerin var bir yerden başlamak istiyorsun.
       Oysa o kişi de sadece danışmak istemişti  ve yine kendi fikriyle yalnız kaldı onun fikrine sahip çıkan olmadı. Oysa pek çok  kişiye de danıştı hatta abla teyze batırıklı sohbetlerde dahi onun fikrini eleştiren kulak tıkayan bunun bir heves olduğunu söyleyen hevesinin peşinden gitmesini engelleyen hevesini kursağında koyan. Oysa ki o onun kendi içinde doğan aşkı o, onun geleceği evliliği erişmek istediği profili 
        Hayallerimiz ve heveslerimiz bizim kendi  hayatımıza kattığımız değerlerimiz. Ama risk var diye kendi kendilerine engel koyanlar önce kendi kendilerinin yaşama azmini zincire vuruyorlar. Eğer ki sen hayallerine değer biçiyor şekillendiriyor, biçimlendiriyorsan belirgin hale getirmek de yine senin elinde, çünkü bu hayal ve hevesler başkaları için değerli olmayabilir ama senin için değerlidir çünkü sana ait senin hayalindir.
        Yaşantıma hayatıma değer katmak kaliteli yaşamak. Rabbim bütün hazinesini biz insanlığa sunmuş kullan kullanabildiğin kadar her şey sen de gizli senin öz güvenin de cesaretinde.     




1 Ağustos 2017 Salı

YETER Kİ İSTE


  ÇOK DEĞİL AZ DAHA

             Nasrettin Hocanın göle yoğurt çalması misali ya tutarsa ya biri denk gelirse o zaman işte çok güzel olur diye değişiklik yaptık. Değişim şart dedik. Yenilikçi olalım, aklımızdan geçen değişim fikirlerimizi uyguladık. Ama hepsi dereye düştü suya kapılıp gittiler hiç birinin bize bir faydası olmadı.
         Tekrar denedik pembe tablolar çizdik gülümsedik hayata bakış şeklimizi değiştirdik pozitifleştik. Bu sefer daldan bir elma düştü. Tek, tek, kel başa şimşir tarak misali fakat o da işe yaramadı kazanlar dolmadı kayıp yıllar çoğaldı.  Tekrar denedik yenilmek yok pes etmek yok. Testiyi tam çeşmenin önüne koyduk bekledik dolsun diye arkamızda uzun bir kuyruk var ama sıra biz de biz önce doldurmalıydık. Yok öyle yağma, her zaman her zaman kedi ciğeri yer mi? Biraz da biz yiyelim. Biz testimizi dolduralım derken zaman doldu sular kesildi. Testi tam çeşmenin ağzındaydı testimi ters de tutmamıştım, geç de kalmamıştım, kırılmamıştı da testim. Tekrar denedik belki onuncuda belki yüzüncü de başarmalıydık mutlaka tekrar denedik.
       Bir kare düşünün kare olarak ayağa kalkmak düzleşmek isterse düzleşemez elbette( dik durmak)çeşitli hamleler denese sürekli denese en sonunda kendinde var olan köşeleri keşfetse ve köşelerden birini kullanarak ve diğer köşelerin de yardımıyla dikleşmeyi başarsa.  Bir işte başarılı olmak için o işin başarının bir köşesini yakaladınız mı öbür köşeleri bulmak ve ayağa kalkmak çok daha kolay olur. Önemli olan size lazım olan köşeyi bulmak. Doğru zaman doğru hamle doğru atak doğru köşe sonra ayağa kalktın gitti. 
    Yenile yenile yenmesini öğrenerek tekrar tekrar deneyerek bu sefer olacak  bu sefer başaracağım bu sefer iş tamam. Çaputun suçu ne? Komşunun suçu ne? Kabın suçu ne? Kovanda balın olsun Yemen’den arı gelir. Doğru iş doğru analiz doğru yaklaşımlar tekrar tekrar pozitif düşüncelerle yola devam. Tekrar et hiç bıkmadan usanmadan tekrar et bir gün bir gün mutlaka olacak başaracağım 
         Yeter ki sen istemesini bil sen iste her şey çok güzel olur inşallah (Rabbim)

İŞ HATASI

     Olmalı olacak bu dükkan adam olacak bu kadar emek çaba gayret inanın başka bir iş kolunda başka bir kulvarda olsa idi çok yol kat edilirdi. Bu çaput işi (?  ) her çaresizin işsiz insanın araladığı bir iş kapısı olduğundan ben de yapabilirim diyen esnaf kılığında insan sayısı oldukça fazla. Halbu ki esnafcılık cılık cılık işi bilmeden işe gidenler modelleme ile çalışanlar bizim gibi yarı yolda tökezleyip kalanlar. 
           Esnaf olmanın da püf noktaları var. Her esnafa göre ağzının yandığı bir nokta var. Bizim ağzımız sır vermemizden başkalarının da bizim işimize başlamalarına önderlik etmemizden. İş aynı toptancı aynı, mal aynı, müşteri potansiyeli aynı.  En büyük rakibin işe başlattıkların ve sır verdiklerin bundan sonra insanlara ne kadar güvenebilirsin ki?
            Değişime ayak uyduramadık hala çamaşırın çiçekli donlarını satıyoruz. Malını güncelleyemezsen zaman seni yer
 bitirir.  Sermayen kadar çalış yani ayağını yorganına göre uzat. Toptancılar sana sonsuz güveniyor.  Kredi limitin çok yüksek ‘’Dükkan senin abi al götür silmesine ne zaman ödersen öde’’ diyor. Ne güzel gaz vadeli çekler senetler için toptancısının dükkanını dükkanına taşı her türlü, demode olmuş mallarıyla birlikte sonra da bezdim bıktım bu çaput işinden nereden de başladım bu işe de, halbuki çaputun suçu ne?

             Rabbimin verdiği aklı doğru kullanmamışsan. Doğru iş seçimi planlama analiz yapmamışsan. İnşallah bundan sonra yeni hatalara yer yok. 
               Değişim şart ise değiştirdik.  Çeki senedi attık çöpe, bize köstek olanları rafa kaldırdık Ha bismillah dedik çıktık denize balık avlamaya rast gele hayır gele Rabbim herkesin yardımcısıdır.
            Çarkı kendi özbenliğimizle döndürürüz de her şey günah keçisi olmaktan çıkar günahı da sevabı da bizim artık deriz. Geçmişimi kırk anahtarlı kapılara kilitledim bir daha beni rahatsız etmesinler diye  bundan sonra iş dünyam da sen ben bizim oğlan başka kimseye çay yok. Sahipsiz duygularıma haykırışlarıma selam vermeyenlere ben de selam vermem. 
          
Hatalarımızdan ders alarak kendi kendimizi motive edeceğiz. Başarabiliriz. Biz bir gücüz bizi kimse yıkamaz. Can canan bir de Allah’ü Teala yeter bana başarıda  Rabbim hiç kimseyi kanaatten ayırmasın.