EBRU
İşten
dönen kızları seyrederek eleştirmeyin çünkü yorumlarınız önemli onların köşeyi
dönmeleri ve yolun sonun görmeleri için. Seyircisiz ve eleştirisiz de zevke bir
çalışma modeli de olmaz. Fakat siz yine
de geriden geriye izleyin o kızları evleri ve işleri arasında kendi başlarına
bırakın. Bakın kızlar geliyor. Şehrin içine giriyor, nasılda omuz omuza yürüyorlar.
Her biri de orta halli. Bak şu kızı tanıyorum adı Ebru nasılda canlı kendine
özgü mizahı var. Nasılda özgür nasıl da cesaretli kendine güveni var. Üstelik
Ebru’nun babası ölünce evin geçimi onun sırtına da kaldı. O da aklını kullanarak
kendini bisküvi fabrikalarından birine attı. Tıpkı diğer çalışma arkadaşları
gibi aynı koşullarda o da çalışıyordu. Her biri de çok çalışarak dışardakilerin
dahi görmediği bir fedakarlık ve özveri içinde, hem kendisini hem de ailesini
geçindirecek parayı kazanıyordu. Bu gerçeği onun yaşama sevincinin önüne
geçemiyordu. Neşeli gülmelerinin ve çalışma zevkinin. Hatta muhteşem bir
şekilde ‘’Ben acılarımdan besleniyorum,’’ bile diyebiliyordu. Çünkü bu noktada
hayatla inatlaşma da başlıyordu. ‘’Ben yoruldum hayat gelme üsteme,’’
demektense. ‘’Hayat devam ediyor.’’ Diyordu. Zihnini buna alıştırarak, zihnini
berraklaştırıyor özgürleştiriyor dert tasa kaygı, endişe yalnızlık korkusu
hepsini alt etme gücünü elde ediyordu. İşinin verdiği güçle de bu zorlukları
aşıyordu. ‘’Ahmak değilim tembel değilim
ancak ahmak ve tembel olanlar giderler babalarından harçlık isterler veya babam
başımda yok diye hala o günün yasını güderler. Ben güçlüyüm sağlıklıyım kendi
paramı kazanabiliyorum. İşim var çalışıyorum. Yıllarca da çalışabilirim
yıllarca da bu hayatı sürebilirim. Kimse beni işimden alıkoyamaz. Hem
çalışmasan evde otursam ondan bundan ben yetimim diye para dilensem daha mı
iyi? Elden gelen öğün olmaz o da vaktinde bulunmaz. Bir gün o dilendiğin
kapılarda bir gün gelecek hızla yüzüne kapanacak, o vakit ne yapacaksın? Bir
işe eğilmemişsin bükülmemişsin o vakit ne yapacaksın? Ben namusumla çalıştıktan
sonra hiç kimse de benim neşeli çıkışlarım ve özgürlüğüm hakkında da bir söz
söyleyemez.’’ Hareketli ve kıpır kıpır çevik kızlar hakkında söyleneneler onların
iffetlerine biçtikleri değer. Çalışan kızları çok fazla kaldırımda servis
beklerken gördükleri için herhalde böyle de bir değer biçerler. Çalışanların
çalışmayanlar üzerindeki etkisi. Çalışanların çalışmayanlar üzerindeki
çekiciliği. Evinde çıt kırıldım oturan ellerimin bozulmasın diye bulaşıkları
makinasında yıkayan altın yüzüklerini takıp takıştıran vitrin süsü gibi
evlerinde oturanlar. Onlarda çalışmanın verdiği o zevki o ince çizgiyi bir
geçebilseler o duyguyu bir tadabilseler belki çok daha büyük başarılara da imza
atabilirlerdi. Pencere pervazından dışarıyı seyredenler. Hayırsever kaprisli
zorba hangisi? O kadın kıyafetinin ütüsünün bozulmamasında ısrarcıydı. Cumartesi
komşu gezmelerinde pastalı börekli ev partilerine gitmelere ısrarcıydı. Hatta
çok uzaklardan da görülsün diye göz alıcı takıları takar öyle de gezmelerine
giderdi. Sanki yaşadığı hayat ömrü ona bir sorumluluk yüklememiş gibi. Halbu ki
hastalıkta sağlıkta iyi günde kötü günde bizler içindi. Bu gün belki kocası
vardı başında ona bakıyordu. Belki kocasının maaşına o ölünce ona kalacak
malını mülkünü parasını bile hesap ediyordu. Bu kadar da olmaz böyle de
yaşanmaz ki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder