14 Mart 2018 Çarşamba

GÖREV BİLİNCİ


      Benim görevim evimi geçindirmek, sırtımdaki yüküm ailem, ancak bu yükü çekmeye gücüm yeter. Başkalarının yükünü de çekersem bana hepten ağır gelir. Yüklemeciyim. Hamalım sırtıma bir ip geçirilmiş misali ben de işimin başındayım. Müthiş çalışkanım, ciddi ahlaklı terbiyeli. Bisküvi fabrikaları için göç alan bir şehir Karaman’da. Tüm çalışma arkadaşlarımla hepimiz bir ekibiz burada. Gurbetten doğudan, köylerinden gelenler var. Her birimiz ekmeğimiz peşinde ekmeğimiz için çalışan insanlarız. Fikir ayrılığına da düşmeden çözülmeden her birimiz de ekibin bir parçasıyız.
      Çocukken bisküvi çikolata yemeyi çok arzu eder, özlerdim. Bisküvi fabrikasında çalışmak için de bir an önce büyümek isterdim. Çalışanlara büyük hayranlık duyardım. Babamın amcamın da  yazgılarıyla işleriyle mutlu olduklarını da gördükçe, bende mutlu olurdum. Ah ben ne zaman büyüyeceğim boyum bir uzasa, ben ne zaman bisküvi fabrikalarına işe gideceğim?
           Bu istek benim için büyük bir tutku idi. Şimdi de aynı hiç değişmedi. Kocaman bir bisküvi fabrikasında işçiyim. Sırtım yapış yapış terli, ağzım ise hala doymak bilmeyenler gibi bisküvi ile dıkış dıkış dolu. O çok çalışkan kanlı canlı duran bedenimi, her ikisi ile dolduruyorum.  İşte mutluluk bu. Kendini huzurlu hissetmeni sağlayan yanında arkadaşın varsa, ortam da müsaitse, işse kendinin severek seçtiğin bir işse ‘’Eğ başını gör işini,’’ Onun bunun yaptıklarını anlatmak, kirli çamaşırları sergileyip saçmak ise benim ekmeğimi kirletmekten başka da bir işe yaramaz. Sen en iyisi kendi üstü başına bak. Temizlikçi kadınlar gibi kendini etrafını temizleye temizleye kendine temiz yollar aç. Varsın senin temiz duruşunla kibirliler,  kendini beğenenler alay etsinler.
       ‘’Herkes kaderini yaşar.’’ Bunca yıldır sırtımda bel kemiğim üzerinde taşıdığım un, şeker çuvalları size bir rahatsızlık veriyor mu? Ya ellerinde çiçek demeti şeklinde bisküvi taşıyan ve her gün bu işi tekrarlayan kızlar. Buğday başakları gibi içleri dolu kadınlar.  Bisküvinin ellerinden tutmasıyla her birini de evlerinden dışarı çıkartan, birbirleriyle karışıp tek bir tipmiş gibi hissetmelerini sağlayan.
        Yaşantım zengin bir aile reisinin yaşantısına benzemiyor. Benim de gözlerim bazı şeylere kayıyor, bir iniyor bir kalkıyor, ama ben her bir hücremin başında nöbetteyim. Her bir hücremin başında bir lamba gibi dikilen işimin başında. Yazgımın kaderimin başında, babamdan bana miras kalan işimin başında. Bunca hengame ve kargaşalıkların kalabalığın içinde benim görevim hayatımın ipini bırakmamak hayatımı ilmek ilmek dokumaktır. Anlayana çok şey anlatır bu fabrikalar. Kalabalıklar kulak verecek olsan ne sesler duyarsın aslında. Her evden bir baca tüter de nasıldır? Gevşemiş kayganlaşmış yokuş aşağı inen evlilikler, esasında ipi biraz gevşetiveren şeytandır aslında. O kiremitler arasından da girivermiş sinsice sokulmuş şu damdan tavandan inen kediler fareler, kırık camları gevşemiş kiremitleri de onarmak gerek onlara da bir yol açmak gerek.
        Sadece ben değil orta halli solgun suratlı insanlar var çevremde onları da görüyorum. Varsayalım bütün çalışanlar nimete şükür sofrasında bir araya gelsinler. Size temin ederim en büyük dileğim duam da budur aslında.
         Çalışanlar bir bir burayı terk edecek ya emekli olacak ya da öyle veya böyle nedenlerle terk edecek. Ama bu fabrikalar en son çalışanı da gelip ekmek yiyene kadar kalacak. En zayıf, kuru, fakir işçisine, bastonuyla yolda zor yürüyen amcaya,  şehrin kaldırımlarına bir nefes aldıracak. Bu yüzden fabrikaların devamlılığı için şükredelim dua edelim ki sürdürülebilir sürüklenebilir bir iş olsun.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder