Benim görevim
evimi geçindirmek, sırtımdaki yüküm ailem, ancak bu yükü çekmeye gücüm yeter.
Başkalarının yükünü de çekersem bana hepten ağır gelir. Yüklemeciyim. Hamalım
sırtıma bir ip geçirilmiş misali ben de işimin başındayım. Müthiş çalışkanım, ciddi
ahlaklı terbiyeli. Bisküvi fabrikaları için göç alan bir şehir Karaman’da. Tüm
çalışma arkadaşlarımla hepimiz bir ekibiz burada. Gurbetten doğudan,
köylerinden gelenler var. Her birimiz ekmeğimiz peşinde ekmeğimiz için çalışan
insanlarız. Fikir ayrılığına da düşmeden çözülmeden her birimiz de ekibin bir
parçasıyız.
Çocukken bisküvi çikolata yemeyi çok arzu
eder, özlerdim. Bisküvi fabrikasında çalışmak için de bir an önce büyümek
isterdim. Çalışanlara büyük hayranlık duyardım. Babamın amcamın da yazgılarıyla işleriyle mutlu olduklarını da
gördükçe, bende mutlu olurdum. Ah ben ne zaman büyüyeceğim boyum bir uzasa, ben
ne zaman bisküvi fabrikalarına işe gideceğim?
Bu istek
benim için büyük bir tutku idi. Şimdi de aynı hiç değişmedi. Kocaman bir
bisküvi fabrikasında işçiyim. Sırtım yapış yapış terli, ağzım ise hala doymak
bilmeyenler gibi bisküvi ile dıkış dıkış dolu. O çok çalışkan kanlı canlı duran
bedenimi, her ikisi ile dolduruyorum. İşte
mutluluk bu. Kendini huzurlu hissetmeni sağlayan yanında arkadaşın varsa, ortam
da müsaitse, işse kendinin severek seçtiğin bir işse ‘’Eğ başını gör işini,’’ Onun
bunun yaptıklarını anlatmak, kirli çamaşırları sergileyip saçmak ise benim
ekmeğimi kirletmekten başka da bir işe yaramaz. Sen en iyisi kendi üstü başına
bak. Temizlikçi kadınlar gibi kendini etrafını temizleye temizleye kendine temiz
yollar aç. Varsın senin temiz duruşunla kibirliler, kendini beğenenler alay etsinler.
‘’Herkes
kaderini yaşar.’’ Bunca yıldır sırtımda bel kemiğim üzerinde taşıdığım un,
şeker çuvalları size bir rahatsızlık veriyor mu? Ya ellerinde çiçek demeti
şeklinde bisküvi taşıyan ve her gün bu işi tekrarlayan kızlar. Buğday başakları
gibi içleri dolu kadınlar. Bisküvinin
ellerinden tutmasıyla her birini de evlerinden dışarı çıkartan, birbirleriyle
karışıp tek bir tipmiş gibi hissetmelerini sağlayan.
Yaşantım
zengin bir aile reisinin yaşantısına benzemiyor. Benim de gözlerim bazı şeylere
kayıyor, bir iniyor bir kalkıyor, ama ben her bir hücremin başında nöbetteyim.
Her bir hücremin başında bir lamba gibi dikilen işimin başında. Yazgımın
kaderimin başında, babamdan bana miras kalan işimin başında. Bunca hengame ve
kargaşalıkların kalabalığın içinde benim görevim hayatımın ipini bırakmamak
hayatımı ilmek ilmek dokumaktır. Anlayana çok şey anlatır bu fabrikalar. Kalabalıklar
kulak verecek olsan ne sesler duyarsın aslında. Her evden bir baca tüter de
nasıldır? Gevşemiş kayganlaşmış yokuş aşağı inen evlilikler, esasında ipi biraz
gevşetiveren şeytandır aslında. O kiremitler arasından da girivermiş sinsice
sokulmuş şu damdan tavandan inen kediler fareler, kırık camları gevşemiş
kiremitleri de onarmak gerek onlara da bir yol açmak gerek.
Sadece ben
değil orta halli solgun suratlı insanlar var çevremde onları da görüyorum. Varsayalım
bütün çalışanlar nimete şükür sofrasında bir araya gelsinler. Size temin ederim
en büyük dileğim duam da budur aslında.
Çalışanlar bir
bir burayı terk edecek ya emekli olacak ya da öyle veya böyle nedenlerle terk
edecek. Ama bu fabrikalar en son çalışanı da gelip ekmek yiyene kadar kalacak.
En zayıf, kuru, fakir işçisine, bastonuyla yolda zor yürüyen amcaya, şehrin kaldırımlarına bir nefes aldıracak. Bu
yüzden fabrikaların devamlılığı için şükredelim dua edelim ki sürdürülebilir
sürüklenebilir bir iş olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder