14 Mart 2018 Çarşamba

İŞÇİ İŞVEREN


       İşinin erbabı kızlar hoplaya hoplaya işi yoluna koyuyorlar. Başka ne yapabilirlerdi ki? önlerindeki iş. Yapmasa üstüne kalacak olan iş.  Sonra güvenebileceği bir alan. Bir gece boyunca onları fabrikada koyan sabah güneşle birlikte evlerine yollayan iş.
        Kimse bu memlekette iş yok diye söylenemez. Kapısı açıktır girene girip de çalışmak isteyene.  Bu sektörden bana ne? Bisküvi fabrikalarından? İçindeki ses de öyle söylüyorsa ya da ‘’Dışı seni yakar içi beni yakar,’’ diyorsa öyleyse sesli konuş, konuş ki anlaşalım, tartışalım, kolaylaştıralım, güçleştirmeyelim, müjdeleyelim nefret ettirmeyelim. Rızık kapına arkasından sövmektense yüzüne konuş sonra nankörlük etme başka bir şansın olsaydı böyle de konuşamazdın, hemen de giderdin, demek ki başka bir şansın da yok. Benim için bizim için iş açmış adamlar. İşi verenler.
         Haklısın. Haklıyım tabii, aklını başına al da öyle konuş, ama bana öyle geliyor ki her gönülde de ister ki rahat bir iş, her gönül de de bir aslan yatar misali o zaman o aslanı nereden bulacaksan oraya git.  Aklına koyduğun gönlünde yatan aslanı bulmaya git burada boş boş kendi kendine fısıldayıp durma.
         Bu bisküvi işi ki garipler sofrası. Gariplere çaresizlere kimsesizlere yoksullara onlara göre de iş. Bırak insanları istedikleri işte hoşlarına gidenler girsin çalışsın o yoldan ekmeğini kazansın. İş hayatının bu sektörün selameti için arının kovanına çomak sokma. Niye? Çünkü yine sana bu fabrikalardan nimet yağacak yemeğin bu fabrikalardan olacak. Ama girip girmemek de tekrar sana kalmış.
         İşini sev işine önem ver işine sarıl tıpkı bir annenin çocuğuna sarıldığı gibi öyle de sarıl. Mesela ben öyleyim. İşyerime geldin mi işime kendim ailem tüm çalışma arkadaşlarım ve şehrim için sarılıyorum. Öylede seviyor sarılıyorum işime, neden? Yemek saatinde yemek önüne konulmazsa aç kalacağımı bildiğim için işime sarılırım. Neden? Hepimizin bu işyerlerinde çalışmak için bir amacı var ev geçindirmek, evlenmek o kadar çok ki bu amaçlar ve hepsi de farklı yollara giden ama o farklı kapılar da ancak çalışırsan açılır. Neden? Çünkü hepimiz bir ekibiz çalışma arkadaşlarıyız işçiler, amirler, ustalar, memurlar patronlar hepimiz bu bisküviden ekmek yiyoruz. Hepimiz bir geçim mücadelesi içindeyiz.
      Rahatsızsın biliyorum. İçindeki kurtlar, sepetinde çok az azık var biliyorum, ama bu da yeter olana rıza gerek. Buna da şükür gerek.
     Böyle ol işte işine dört elle sarıl sonra istediğini alabilirsin, sıkışacak olursan da avans alırsın, sonra ödersin. Onlar ki işçilerinden ellerinden gelen bazı şeyleri kısmak istemezler. Çalıştırdıkları işçilerinden bazı şeyleri sakınmazlar. Daha fazlası? Bilmiyorum. Asgari ücret yetmiyor mu?  Daha fazlası? Biraz daha fazlası işverenin insafına kalmış ben olsam veririm de çünkü kimseye karşı ahirete kul borcu ile gitmek istemem.
          ‘’Benden sana bu kadar, binlerce işçi eğer ki istediklerini onlara verirsem sabahları tırlara yükleyecek mal kalmaz. Ben sadece günlük karnınızı doyurmanıza ve sırtınızdaki yükü taşımanıza yardım ederim. Bu kadarıyla da kul borcumu ödediğimi sanırım ve ben hiçbir çalışanıma karşı borçlu kalmak istemem.’’
        Bazı işverenler işçilerin yanında yer alıyorlar onlardan hiçbir şeylerini esirgemiyorlar.
        Herkesin olaya bakış açısı farklı sorgulaması tuhaf bana ne lazımcılık olmaz. İşçiler yıl sonu maaşlarına yapılacak zam miktarını konuşmaya başladılar. ‘’Sorun sadece para değil.’’ Diyenler kendilerini işyerinde mutlu olup olmadıklarını sorgulayanlar, kendilerine değer verilmediğini ayrıca sosyal haklardan, haksızlıklardan, kıdemli işçilerin kıdem farkını yeterince alamadıklarından, asgari ücrete zam miktarının azlığından, geçinemediklerinden, kısa tuvalet molalarından, yemeklerden, makine ve fırın hızından şikâyetlerin ardı arkası kesilmiyor. Fabrikayı fabrika yapan biziz, bisküviyi üreten, o tat ve lezzeti veren biziz, Kavgacı değiller işlerini büsbütün kaybetmek niyetinde hiç değiller. İşçiler ne kadar karamsar bir tablo çizseler de işverenler de işçilerin söylediklerinin bazılarında gerçek payı olduğunu biliyor. 
        Her yılbaşı zamlarında tekrarlanan tatlı vuruşma gelir gider, hesaplar, ederler tatlı sürtüşmeler. Birbirlerine ekmek veren hizmet eden birbirlerini sürükleyen terazinin iki kefesi, birbirlerinin elinden tutan sonra da bir anda bırakıveren iki ahbab en iyisi onları kendi hallerine bırakmalı. 
        İyi olurdu işçilerin talepleri yerine getirilseydi.  İyi olurdu elbet. O zaman da yeni talepler başka almak istedikleri ihtiyaçları olurdu. 
         En iyisi karşılıklı alıştıkları hayatta öylece bırakın onları. Üç günlük şu dünyada alışmışlar alıştırılmışlar, içinizden sövmeyin bak, bazı şeylere içinizden sövmeyin, konuşun sesli konuşun, tartışın, fikir ve düşüncelerinizi anlatın. 
        Haydi dokunun birbirinize, dokunmazsanız, konuşmazsanız, anlayamazsınız birbirinizin derdini, beş, on, yirmi yıl birlikte çalışanlar aranızda kavga çıkartacak konular, bir yığın sorun ve problemler gelmiş geçmiş olabilir. ‘’Ben yirmi yıldır bu işyerinde çalışır dururum onunla bununla şununla alışverişler kavgalar, neredeyse gençliğimden beri tanıdığım insanlar, çalıştığım iş, işyerimin her yerini adım adım bilirim yine de burada kalmak isterim azığımı burada hazırlamak. Herkese yetecek kadar iş var burada bu memlekette sonra kendi memleketime dönerim. İstersem burada da kalabilirim.’’
        Aklıma gelmişken şu ölümlü dünyada bir babalık yapın kadın çalışanlar anneler için onların yaşam koşullarını kolaylaştırmak sosyal problemlerini durdurmak yaralarına merhem olmak için gönüllü işverenler, yasaların ailelerin çevrenin yetişemediği yerde.
       Öylece başka da sözüm yok. İşi veren sizlersiniz şükür, iş durursa, düşün bir kere eve ekmek götüremeyeceğini düşün evdekilerin ağlayışlarını duymak istemediğin halde duyar gibi düşün. O zaman öyleyse her iki tarafta sarılın birbirinize, dokunun birbirinize, konuşun birbirinizle, arkalarınızdan söveceğiniz yerde.
        Bu bir gönül işidir aşk işidir sevda işidir. Bu bir idealdir. İçimden geldi yazdım. Kendi azığımı hazırlarken duyduğum, yaşadığım sancılar, anladığım bildiğim kadarıyla ve işimden ayrılmış olmanın verdiği bir rahatlıkla, evimde bilgisayarın başında, işten eve evden işe gittiğim saatlerin üzerinden hoplayarak geçtiğim ve geri dönüp gördüğümde.
      İşinize sarılın dört elle sarılın, saldırır gibi sarılın, belki şu an şimdi anlayamazsınız tam ne demek istediklerimi ama inandığım şeyi ortaya koymak için tam söylemek istediklerimi,  
     Hala bisküvi kokusunu alıyorum. Hissediyorum o kokuyu. Böylece de anladım ki yazmakla da olmuyormuş bazı şeyleri hissetmekte lazımmış o fabrikaya girdiğin an ki o koku başka türlüsü de olamazdı zaten hemen içeri girince alırdın o kokuyu. 
     Bütün işçiler gidecekler bir bir işyerinin çevresinde dolanacaklar içine girecekler ve sonunda gidecekler. O fabrikalar bir başka iki bacaklıyla işlerini yürütecek. Patronlar yaşlanacak kel kafalı olacak. Sonra hep birlikte ahirete göç edecekler orada hesaplaşacaklar. Günahlarından ağırlaşanlar sevaplarıyla hafifleyenler. ‘’Kim zerre kadar iyilik etmişse onun mükafatı görür kim zerre kadar kötülük etmişse onun cezasını görür.’’ Zilzal süresi 7-8 ayet. 
     Madem ki herkes ölecek kim kimin arkasından iş çevirdiyse yarın gün yüzüne çıkacak o zaman Allah’ın ve kulların önünde o mahşer gününde ne görmek istediğini göster insanlara.
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder