Gerekli
nasihatleri dinledim. Şimdi onlarda gittiler yalnızım. Çalışmak tek düze bir iş
git gel, eh belli bir yere kadar beni mutlu edebilir. Fırınlarda bisküviyi
pişirdiği gibi beni de pişirebilir. Beni allı pullu mutluluk vadisine de
çıkarabilir mi? Meyve veren ağaç taşlanmaz onu da biliyorum fakat içimde bir
şeyler kabarıyor çıtır çıtır sesler çıkartıyor, tıpkı odunun ateşte yanması
gibi bazen de o ateş dört bir koldan bana ateş ediyor. Bunlar içimdeki sesler
tek tek bu sesleri duyuyorum. Bir yükseliyor bir alçalıyor ama ben hep bu
seslerin başında duruyorum nöbetteyim. İçeri iyice girsem sokulsam daha çok
gürültü bağırtı ve sesler eski hayallerimi birikmiş öfkemi de içine katıp daha
fazla bağırıyorum.
İşten
geliyorum önlüğümü çıkartıyor asıyorum. İşyerinde kurguladığım hayat dönüyor
kafamda. Onun otoritesinden beni yönetmesinden de kurtulmalıyım. Havadar
güneşli bir odada çayımı yudumluyorum. Başarılı bir girişimci olamadık bir
başarı hikayesi sergileyemedik. Elimizle kolumuzla bedenimiz ruhumuzla bu işe
bağlandık. Dört bir tarafımızı onunla sardık zincirledik. Bir yere gidebiliyor
musun bir akraba ziyaretine? Yok. Bir gezmeye dışarıda yemeğe veya canının
istediği yere? Yok. Sadece evden işe işten eve biraz birikimim var desem
abartmış da olmam. Kendimize bir saygınlık bir değer var mı dersen? O da yok.
Fark edilmiyorsun bile. Ama hala
çalışıyorum. Hala aynı kapalı alana işime gidiyorum gelince de önlüğümü askıya
asıyorum. Yalnızlığım çaresizliğim sessizliğim içimde. Ben de isterim elimi
masaya sertçe vurup işiniz de sizin olsun demeyi kapıyı sertçe çarpıp gitmeyi.
Ama burası da kaçıncı başvurduğum ve işe alındığım iş kapısı. İşte bu yüzden havan
kime? Sen ne işine kalkışıyorsun? Diyorum susuyorum. Sen küçük vasıfsız bir fabrika işçisisin otur
kendi kitabını yaz ve oku diyorum. Bu kitap sana yeter bu hayat sana yeter
diyorum. Kuzeyden esen rüzgar benim üzerime yapışan koku. Benim de boyum bir
metre atmış santim doğru düzgün Türkçe konuşamam iki kelimeyi bir araya getirip
cümle kuramam başka bir iş beceremem hayatın içine atılmış küçük bir oyuncuyum.
Hayata ve kaderime karşı bir düşmanlığım da yok. O halde? Ah diyorum şöyle
bazen rüzgar kuzeyden değil de güneyden taraf esse Toroslardan yıldızların ışıl
ışıl parladığı Akdeniz gecelerinde o günler o saatler de gelse. Sonra
yorgunluğunun ve uykunun verdiği dalgınlıkla sarı soğan gibi ararmış gözlerin
açtı. Seni ancak bu iş paklar bu işte seni iflah da etmez öldürmez de, sen en iyisi, ‘’Dersini almış da ediyor
ezber. Sürmeli gözlerin sürmeyi neyler. Bu dert beni iflah etmez del’ eyler. Benim dert çekmeye dermanın mı
var? Aman aman sürmelim aman,’’ türküsü söyle. Penceren güneyden esen rüzgarın
kokusunu duymak yerine kuzeyden gelen rüzgarın kokusunu da içine çek evinin kırık
camından yoksulluğuna ve yoksunluğuna da bakarak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder