Bekleyiş. O
işe vaktinde önce gelenlerin tekkeyi bekleyenlerin önüne başka kapılarında
açıldığını görmek bekleyişinde işe erken girmenin de tadını çıkarmak. Emeklilik
mi gelmiş mi? Bütün sıkıntılarda sonra elbet bir kolaylık vardır. Bir başarıya
imza atmak vardır. Bu kapıyı yirmi yıl bekledim. Yirmi yıl bu kapı benim için
açılıp kapandı her seferinde de ‘’gel gel’’ diye beni içeri buyur etti. Benim geleceğim yer çalışacağım yer burası
yapabileceğim bildiğim yapmayı istediğim iş de bu iş. Bedenim de ruhumla her
daim hazır burada. Bir paketleme makinesi ve dört kız bir de bisküvi ve
paketler hep birlikte bir arada bulunduğumuz bir çiçek demeti.
Beslemeciyiz. Elimize aldığımız bisküvileri makinelere yerleştiriyoruz makine besliyoruz.
Sallana
sallana geçerken o kapılardan meyve dolu bol yapraklı ağaç gibi o fabrikalardan
insanların umdukları şey ve umarak bekledikleri şey. Kararsızken bazıları hayal
bile edemezken çünkü henüz olgunlaşmamış meyve karın ağrıtır. İçlerini
titretiyor gözünün önünde resmettiği resim bazılarının gözüne batıyor
bazılarının gözünü alıyor.
Burada yemek yiyen insanların yediği yemeğe
düşmanlığı, bu ne kayıtsızlık? Bu ne düşmanlık? Sizi bunaltan ne var burada?
Bakışıyoruz. Birbirimize boş boş bakışacağımıza söyleyin sözlerinizi çünkü o
bakışların kamçı gibi sözden de ağır acı veriyor. O sözler de dünyanın
zalimliği acımasızlığı var onu da hissediyorum. Öyleyse git durma buralarda.
Evet gitmeliyim.
Bir gün
kapı açılıyor o gelmiyor.
Tekrar
açılıyor o kapı. Orada duraksayan kendine olan güvencesiyle duran kişi geliyor.
Giriyor, aynı kapıdan üzerinde de çekingenlikle karışık bir gariplik öyle de
bir hırkası var. Kendisine işyerinin genel havasında tekrar bırakıyor. Bakıyor.
Kendi görüntüsünden duruşundan saçlarından ellerinin iş yapışından hoşnut değil.
‘’Ben bir değerim,’’ diyor. Değerliyim. Benim bir ağırlığım var. Ben emir
altında çalışamam. Bana kimse hükmedemez. Ben hiç kimsenin hükmedicisi değilim.
O kişi kendisini bazı kişilerle karşılaştırıyordu. Aynı zamanda da müthiş
çaresiz çünkü işsiz. Fabrikada işe alım ilanını görmüş ve tekrar gelmiş.
Evet şu an o
da burada iş görüyor. O da serviste. O da fırının demirlerine sürtünerek geçiyor
ve sanki ona boğan ışık ona burada var oluşunun yoğunluğunu pompalıyor. İşi,
işyeri, iş arkadaşlığı normal işlevini yitiriyor. Bir bıçak sırtında sanki o
bıçağın keskin kenarı sadece parlayan ışıklı tarafı sanki sadece ona denk
geliyor. O kesmeye yarayan tarafı sanki hiç normal olan bir şey de yokmuş gibi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder