26 Mart 2018 Pazartesi

KESKİN BIÇAK


    Bekleyiş. O işe vaktinde önce gelenlerin tekkeyi bekleyenlerin önüne başka kapılarında açıldığını görmek bekleyişinde işe erken girmenin de tadını çıkarmak. Emeklilik mi gelmiş mi? Bütün sıkıntılarda sonra elbet bir kolaylık vardır. Bir başarıya imza atmak vardır. Bu kapıyı yirmi yıl bekledim. Yirmi yıl bu kapı benim için açılıp kapandı her seferinde de ‘’gel gel’’ diye beni içeri buyur etti.  Benim geleceğim yer çalışacağım yer burası yapabileceğim bildiğim yapmayı istediğim iş de bu iş. Bedenim de ruhumla her daim hazır burada. Bir paketleme makinesi ve dört kız bir de bisküvi ve paketler hep birlikte bir arada bulunduğumuz bir çiçek demeti. Beslemeciyiz. Elimize aldığımız bisküvileri makinelere yerleştiriyoruz  makine besliyoruz.
           Sallana sallana geçerken o kapılardan meyve dolu bol yapraklı ağaç gibi o fabrikalardan insanların umdukları şey ve umarak bekledikleri şey. Kararsızken bazıları hayal bile edemezken çünkü henüz olgunlaşmamış meyve karın ağrıtır. İçlerini titretiyor gözünün önünde resmettiği resim bazılarının gözüne batıyor bazılarının gözünü alıyor. 
        Burada yemek yiyen insanların yediği yemeğe düşmanlığı, bu ne kayıtsızlık? Bu ne düşmanlık? Sizi bunaltan ne var burada? Bakışıyoruz. Birbirimize boş boş bakışacağımıza söyleyin sözlerinizi çünkü o bakışların kamçı gibi sözden de ağır acı veriyor. O sözler de dünyanın zalimliği acımasızlığı var onu da hissediyorum. Öyleyse git durma buralarda. Evet gitmeliyim.
            Bir gün kapı açılıyor o gelmiyor.
           Tekrar açılıyor o kapı. Orada duraksayan kendine olan güvencesiyle duran kişi geliyor. Giriyor, aynı kapıdan üzerinde de çekingenlikle karışık bir gariplik öyle de bir hırkası var. Kendisine işyerinin genel havasında tekrar bırakıyor. Bakıyor. Kendi görüntüsünden duruşundan saçlarından ellerinin iş yapışından hoşnut değil. ‘’Ben bir değerim,’’ diyor. Değerliyim. Benim bir ağırlığım var. Ben emir altında çalışamam. Bana kimse hükmedemez. Ben hiç kimsenin hükmedicisi değilim. O kişi kendisini bazı kişilerle karşılaştırıyordu. Aynı zamanda da müthiş çaresiz çünkü işsiz. Fabrikada işe alım ilanını görmüş ve tekrar gelmiş.
          Evet şu an o da burada iş görüyor. O da serviste. O da fırının demirlerine sürtünerek geçiyor ve sanki ona boğan ışık ona burada var oluşunun yoğunluğunu pompalıyor. İşi, işyeri, iş arkadaşlığı normal işlevini yitiriyor. Bir bıçak sırtında sanki o bıçağın keskin kenarı sadece parlayan ışıklı tarafı sanki sadece ona denk geliyor. O kesmeye yarayan tarafı sanki hiç normal olan bir şey de yokmuş gibi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder