Biz uyandığımızda
çalışanlar her biri usta kıdemli işçi olmuştu biz ise hala oturuyorduk. Uyuyorduk.
Bize öğretilmemişti çalışmak saklanıyorduk bizler ömrümüzde bir kez dahi şehre
inmemiş kadınlardık. Sonra bize de işin yolu göründü işe gittiğimizde
öğrendiğimizde ise yürümeye başladık. Kim ne olmak, ne almak istiyorsa işinden,
gözümüzü açtığımızda gözümüzü ayırmadan da şehirde tıpkı meraya koşan hayvanlar
gibi her bir şeye saldırıyorduk ama bir türlü de istediklerimize de ulaşamıyorduk,
ulaşmaya çalışanlar ulaşanlar ise daha sonraları evin yolunu bulamıyorlardı.
Sanki geleceğimizi de göremiyorduk.
Ama bir kişi gördü
o kişi de bir kadındı. O gördü sanki onun elinde bir meşale var bize doğru da
geliyor bizde onun ardı sıra yürüdük. O eli de beline sarılı kadın değil o
incecik bedeniyle de dimdik duruyor sanki gelen geçenler de ona şapka
çıkartıyor. Hiç kimse ona karşı sesini yükseltmiyor hiç kimse bağırmıyor, biz
de o kadının ardı sıra gittik. O kadın hiç durmuyor hep ileri bakıyor bisküvi
ile dolu büyük bir depo, işletme, fabrika gibi bir yer bizim başımızı çukurdan
karanlıktan saklandığımız yerden çıkartan. Tam da o işin önünde de durdu kendisi
de hiç konuşmuyordu o güçlü ve sessiz kadın birden elleriyle bisküviyi tuttu ve
bir daha salmadı o iki omuzu üzerindeki başını da kaldırarak, ardından
gelenlere, ‘’Fırlayın davranın salmayın sıraları!’’ Diye de bağırdı.
Sanki kendisi
de gömülü olduğu içindeki hazinesinden bir şeyler de çıkartıp bizlere tek tek
sunar gibi her hareketinde davranışında onun arkasından da gitmemizi ister
gibi. Biz de onun arkasından gittik uzun
yıllar bisküvi topladık sonra yoldan geçenlere baktık onlar da bizim önümüzde
şapka çıkartıyor. Bir bana bir yanımdakilere bakarak her birimiz de çalışkandık
hiçbir zaman işimizin ardı sıra küfretmedik. Sabrettik terbiyeli davrandık ve
çalıştık. Birbirimize baktık ellerimizi birbirimizin elleri üzerine koyduk. Bir
diğer ellerimizi de birbirimizin omuzuna koyduk yukarı çıktık.
Nasıl
çıktınız oraya? Biz de çalışabilir fabrikan işçisi olabilir miyiz? Bu iş köylerimizde ki gibi imece usulü işlere
ödünç birbirimizden aldığımız kap kaçağa da benzemez, elbette girip
çalışabilirsiniz. Çıkarın üzerinizdeki ben yapamam, ben çalışamam hırkasını
giyin ben yapabilirim ben de çalışabilirim hırkasını peki kimden alacağız
nereden bulacağız bu çalışkanlık hırkasını? Birden kendisine baktı yanındaki
arkadaşlarına baktı. ‘’Bak’’ dedi. ‘’Kadınların güçlü iş birliği biz bir gücüz.
Hepimizin üzerindekiler çalışkanlık hırkası hiç birimizin üzerinde pazar
giysileri bayramlık giysileri yok. Bizler hiç birimiz de çalışkanlık hırkasını üzerimizden
çıkarmadık kendi aşımızı kaynatıp evimizin çatısını yapana dek de hiç ara
vermedik. Sıcakta soğukta saat altıda o merdivenler de ki hala bizim ayak
seslerimiz ve bedenlerimizden sızan ter kokuları.’’
Bizler işin
sonuna geldiğimizde bazıları ise hala evlerinin duvar diplerinde oturuyordu.
Bazıları da beyaz çoraplarına olan alışkanlığını hala bırakamamış onlarda kendi
kendilerine dayanmış duruyorlardı. Basamakları tek tek çıkanlar kendilerini serinletenler
ise yüz kişi kadar vardılar. Hızlıydılar
çalışkandılar ve yürüyorlardı durmuyorlardı üzerlerindeki mavi iş önlükleri ile
de oturanlara el ediyorlardı onlara tembel iş beğenmeyenlere çalışmaktan üşenenlere
‘’Gelin, gelin,’ diyorlardı.
Oturanlarda onlarda ‘’Çok çalışmayın
terletmeyin kendinizi,’’ diyorlardı. Her iki düşüncedekiler de evlerine girince
kıyafetlerini çıkarıp tek tip olunca koşan yürüyen ve oturan o zaman belli
oluyordu.
Yürüyen
koşanın evinde katlanmamış yataklar, yarım pişmiş yemekler aman Allah’ım yine
mi kahvaltı? Onlar işleri ile boğuşurken diğeri de evinin duvarına sırtını
vermiş oturuyordu. O kişi kendisi ile birlikte koşan yüz kişilik ekiple tekrar
koşmaya başladı birlikte çalıştığı iş arkadaşları birlikte koştu tek başlarına
oturan kadın duvar dibine sindi. Kör gibi hiç etrafına da bakmıyordu. Tepeye
doğru yanan ışığı lambayı dahi görmek istemiyordu. Ondan uzaklaşan çalışma
isteği çıplaklaşan sırtı bir an durdu çalışanlara baktı sanki hiç de acelesi de
yokmuş gibi kendini kapattığı kafesinde kendisi de içe dönüktü tıpkı dünkü gibi
geçmiş günler gibi. Onu da aramıza alsak bir delikten sokar gibi zorla getirip
işe soksak. Düşündüler. Bu kadını nasıl şaha kaldırabiliriz? Birden bire
kadının göğsünde parlayan bir ışık bir şey oldu sanki o kadında kalktı ve o ipi
göğüsledi. Dört bir yana bakan havada da fır fır dönen gözleriyle sanki altında
da yeleli bir de atı varmış gibi de hızlıca geldi işe başladı. O üzerindeki
karabasan kalkmış, altından da birdenbire işin üzerine atlayan tuttuğunu
koparan bir kadın çıkmıştı. İşinin
üzerine öyle bir saldırışı vardı ki ateş eder gibi şimdi akşam ki yemeği, acaba
ne pişirsem? Düşünen kim?
Kadın diğer
çalışanları bizleri dahi aşarken başını daha yükseğe kaldırıp da yükselmeye
çalışırken başının dumanlı olduğu
zamanları da anlatmaya çalışıyordu. Kocası evinin kadını ol, çocuklara bak,
yemek, ütü yap demiş onun çiçek gibi kokmasını, süslenmesini püslenmesini evinde
oturmasını onu beklemesini istemiş, bir
de fabrikalılar için kocasının kulağına giden bazı kötü söylentiler varmış
onlardan söz etmiş.
Ama buradakilerin hepsinin yüzü birbirine
benziyor hangisi benim yüzüm ha onu da sana baştan demeliydik. Her ne kadar saf
salak, beceriksiz donanımsız olsan da yolda sokakta kimse tanımaz olsa da
burada herkes bir olur bir güç tek tip sabrın taşınca basarsın narayı, argoda
konuşabilirsin. Yoksa o işi boynuna geçiremezsin iş sana ağır gelir. O
terlikleri giyip o iş önlüğünü göğsünü gere gere de kendini gösteremezsin topallaya
topallaya evine gider mecburen koşa koşa da işe gelirsin çizdiğin yola rotana
dikkat et gerisi ip gibi çözülür gelir. Ayrıca bir daha çocuklar var, ev var
gibi bahanelere de kanma koş bakalım ambar boş mu? Dolu mu? Sen asıl ona bak mutfakta
aş kaynatacak erzak var mı? Asıl sen ona bak.
Kadınların
gücünü çağır, kadın güçlerini yüzünü de yukarıya doğru çevir, inek sağar gibi
tıpkı işini sağ, kendine yemeklik sağ, her yorulduğunda da kendi kendini tekrar
kamçıla, kendi sinene vur, yüzüne bir şaplak at ama kimsenin görmedi yerde sonra
eğ başını işinin başına, çalış. Burada herkes birbirinin elinden tutuyor herkes
birbirinin kurtarmaya çalışıyor.
Kim iş bırakmak
yarı yoldan dönmek isterse ona da işi bıraktırmadık. Bir kadın çok zayıf ve
güçsüzdü ince vızıldayarak sesler çıkartıyordu ama biz bir güç olduk onun
etrafını sardık onun etrafında o an da işini bıraktırmadık şimdi onun da bacası
tütüyor. Oysa onun evi de yangın yeriydi
şimdi git gör başka şeylerin sesi duyuluyor, müzikli melodili, belki onun da
evi aynı sesi çıkartıyordur. Sırtında yük o da iş peşinde o da evinden çıkmış
bize doğru geliyor yüzündeki ifade bir önceki kadının ifadesi penceresi açık
olup da gördüğümüz kadın. O da direnmeye çalıştı uykulu gibiydi bizim de
göremediğimiz bir şeyler vardı o kocası yüzünden korkuyla bakıyordu onu da
duruttuk burada işyerinde ‘’çalış,’’ dedik. Çalış o da çalıştı.
Ya sen de mi
gidiyorsun? Evet ben özgürlüğe doğru gidiyorum emekli ettiler beni mavi
meleklerden biri kendisini özgür ilan etti. O emekliliğin keyfini sürecek. Ben
yine de buraya aitim. Bisküvinin kokusuna evet doğru o gümüş rengi gücünden
arkasındakilere verirken buraya da aitti. Sen kim oluyorsun da başkalarına da
güç veriyorsun? Bir zamanların evinden köyünden çıkmamış köşe bucak saklanan kadın.
Sen kim oluyorsun da başkalarına gümüş rengi gücünden veriyorsun? Bunu bana sen
mi soruyorsun? Neden bisküviyi savunuculuğu sor ona, o adı kim vermiş? Onu karanlıktan
gün ışığına özgürlüğe çıkaran bisküvi, o bisküvi ki bize bakıyor öyleyse biz de
yolumuza devam edelim. Bisküvi durmasın çalışın çok çalışın seni, beni açlıktan
sefaletten kurtardı. Evet doğru o benim işim ve bedenen ben de çalışmak
zorundayım
Yollarımız
devam etti. Geri dönenlerin ikisi de arkamızda duruyordu. Bisküvinin kokusu
ağır ağır yükseldi ortalık gümüş rengi bir toz bulutu gibi kadınların güçleriyle
güç birliğiyle kaplandı. Kadınların ayak izleriyle ayaklarını her kaldırıp
indirdiklerindeki tozlarıyla sonra ağır ağır yürüdüler ki o sesler yükselen sokak
dedikoduları bastırıyordu ki onlar yollarına devam ettiler.
Fabrikalı
kadınlar, bisküvi işçisi kadınlar, yaşasın kadınların gizli güç birliği.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder