28 Aralık 2017 Perşembe

GÜÇLÜ KADINLAR

    Biz uyandığımızda çalışanlar her biri usta kıdemli işçi olmuştu biz ise hala oturuyorduk. Uyuyorduk. Bize öğretilmemişti çalışmak saklanıyorduk bizler ömrümüzde bir kez dahi şehre inmemiş kadınlardık. Sonra bize de işin yolu göründü işe gittiğimizde öğrendiğimizde ise yürümeye başladık. Kim ne olmak, ne almak istiyorsa işinden, gözümüzü açtığımızda gözümüzü ayırmadan da şehirde tıpkı meraya koşan hayvanlar gibi her bir şeye saldırıyorduk ama bir türlü de istediklerimize de ulaşamıyorduk, ulaşmaya çalışanlar ulaşanlar ise daha sonraları evin yolunu bulamıyorlardı. Sanki geleceğimizi de göremiyorduk.
         Ama bir kişi gördü o kişi de bir kadındı. O gördü sanki onun elinde bir meşale var bize doğru da geliyor bizde onun ardı sıra yürüdük. O eli de beline sarılı kadın değil o incecik bedeniyle de dimdik duruyor sanki gelen geçenler de ona şapka çıkartıyor. Hiç kimse ona karşı sesini yükseltmiyor hiç kimse bağırmıyor, biz de o kadının ardı sıra gittik. O kadın hiç durmuyor hep ileri bakıyor bisküvi ile dolu büyük bir depo, işletme, fabrika gibi bir yer bizim başımızı çukurdan karanlıktan saklandığımız yerden çıkartan. Tam da o işin önünde de durdu kendisi de hiç konuşmuyordu o güçlü ve sessiz kadın birden elleriyle bisküviyi tuttu ve bir daha salmadı o iki omuzu üzerindeki başını da kaldırarak, ardından gelenlere, ‘’Fırlayın davranın salmayın sıraları!’’ Diye de bağırdı.
         Sanki kendisi de gömülü olduğu içindeki hazinesinden bir şeyler de çıkartıp bizlere tek tek sunar gibi her hareketinde davranışında onun arkasından da gitmemizi ister gibi.  Biz de onun arkasından gittik uzun yıllar bisküvi topladık sonra yoldan geçenlere baktık onlar da bizim önümüzde şapka çıkartıyor. Bir bana bir yanımdakilere bakarak her birimiz de çalışkandık hiçbir zaman işimizin ardı sıra küfretmedik. Sabrettik terbiyeli davrandık ve çalıştık. Birbirimize baktık ellerimizi birbirimizin elleri üzerine koyduk. Bir diğer ellerimizi de birbirimizin omuzuna koyduk yukarı çıktık.
          Nasıl çıktınız oraya?  Biz de çalışabilir  fabrikan işçisi olabilir miyiz? Bu iş köylerimizde ki gibi imece usulü işlere ödünç birbirimizden aldığımız kap kaçağa da benzemez, elbette girip çalışabilirsiniz. Çıkarın üzerinizdeki ben yapamam, ben çalışamam hırkasını giyin ben yapabilirim ben de çalışabilirim hırkasını peki kimden alacağız nereden bulacağız bu çalışkanlık hırkasını? Birden kendisine baktı yanındaki arkadaşlarına baktı. ‘’Bak’’ dedi. ‘’Kadınların güçlü iş birliği biz bir gücüz. Hepimizin üzerindekiler çalışkanlık hırkası hiç birimizin üzerinde pazar giysileri bayramlık giysileri yok. Bizler hiç birimiz de çalışkanlık hırkasını üzerimizden çıkarmadık kendi aşımızı kaynatıp evimizin çatısını yapana dek de hiç ara vermedik. Sıcakta soğukta saat altıda o merdivenler de ki hala bizim ayak seslerimiz ve bedenlerimizden sızan ter kokuları.’’
         Bizler işin sonuna geldiğimizde bazıları ise hala evlerinin duvar diplerinde oturuyordu. Bazıları da beyaz çoraplarına olan alışkanlığını hala bırakamamış onlarda kendi kendilerine dayanmış duruyorlardı. Basamakları tek tek çıkanlar kendilerini serinletenler ise yüz kişi kadar vardılar.  Hızlıydılar çalışkandılar ve yürüyorlardı durmuyorlardı üzerlerindeki mavi iş önlükleri ile de oturanlara el ediyorlardı onlara tembel iş beğenmeyenlere çalışmaktan üşenenlere ‘’Gelin, gelin,’ diyorlardı.
              Oturanlarda onlarda ‘’Çok çalışmayın terletmeyin kendinizi,’’ diyorlardı. Her iki düşüncedekiler de evlerine girince kıyafetlerini çıkarıp tek tip olunca koşan yürüyen ve oturan o zaman belli oluyordu.
               Yürüyen koşanın evinde katlanmamış yataklar, yarım pişmiş yemekler aman Allah’ım yine mi kahvaltı? Onlar işleri ile boğuşurken diğeri de evinin duvarına sırtını vermiş oturuyordu. O kişi kendisi ile birlikte koşan yüz kişilik ekiple tekrar koşmaya başladı birlikte çalıştığı iş arkadaşları birlikte koştu tek başlarına oturan kadın duvar dibine sindi. Kör gibi hiç etrafına da bakmıyordu. Tepeye doğru yanan ışığı lambayı dahi görmek istemiyordu. Ondan uzaklaşan çalışma isteği çıplaklaşan sırtı bir an durdu çalışanlara baktı sanki hiç de acelesi de yokmuş gibi kendini kapattığı kafesinde kendisi de içe dönüktü tıpkı dünkü gibi geçmiş günler gibi. Onu da aramıza alsak bir delikten sokar gibi zorla getirip işe soksak. Düşündüler. Bu kadını nasıl şaha kaldırabiliriz? Birden bire kadının göğsünde parlayan bir ışık bir şey oldu sanki o kadında kalktı ve o ipi göğüsledi. Dört bir yana bakan havada da fır fır dönen gözleriyle sanki altında da yeleli bir de atı varmış gibi de hızlıca geldi işe başladı. O üzerindeki karabasan kalkmış, altından da birdenbire işin üzerine atlayan tuttuğunu koparan bir kadın çıkmıştı.  İşinin üzerine öyle bir saldırışı vardı ki ateş eder gibi şimdi akşam ki yemeği, acaba ne pişirsem? Düşünen kim?
          Kadın diğer çalışanları bizleri dahi aşarken başını daha yükseğe kaldırıp da yükselmeye çalışırken   başının dumanlı olduğu zamanları da anlatmaya çalışıyordu. Kocası evinin kadını ol, çocuklara bak, yemek, ütü yap demiş onun çiçek gibi kokmasını, süslenmesini püslenmesini evinde oturmasını onu beklemesini istemiş,  bir de fabrikalılar için kocasının kulağına giden bazı kötü söylentiler varmış onlardan söz etmiş.
           Ama buradakilerin hepsinin yüzü birbirine benziyor hangisi benim yüzüm ha onu da sana baştan demeliydik. Her ne kadar saf salak, beceriksiz donanımsız olsan da yolda sokakta kimse tanımaz olsa da burada herkes bir olur bir güç tek tip sabrın taşınca basarsın narayı, argoda konuşabilirsin. Yoksa o işi boynuna geçiremezsin iş sana ağır gelir. O terlikleri giyip o iş önlüğünü göğsünü gere gere de kendini gösteremezsin topallaya topallaya evine gider mecburen koşa koşa da işe gelirsin çizdiğin yola rotana dikkat et gerisi ip gibi çözülür gelir. Ayrıca bir daha çocuklar var, ev var gibi bahanelere de kanma koş bakalım ambar boş mu? Dolu mu? Sen asıl ona bak mutfakta aş kaynatacak erzak var mı? Asıl sen ona bak.
         Kadınların gücünü çağır, kadın güçlerini yüzünü de yukarıya doğru çevir, inek sağar gibi tıpkı işini sağ, kendine yemeklik sağ, her yorulduğunda da kendi kendini tekrar kamçıla, kendi sinene vur, yüzüne bir şaplak at ama kimsenin görmedi yerde sonra eğ başını işinin başına, çalış. Burada herkes birbirinin elinden tutuyor herkes birbirinin kurtarmaya çalışıyor.
         Kim iş bırakmak yarı yoldan dönmek isterse ona da işi bıraktırmadık. Bir kadın çok zayıf ve güçsüzdü ince vızıldayarak sesler çıkartıyordu ama biz bir güç olduk onun etrafını sardık onun etrafında o an da işini bıraktırmadık şimdi onun da bacası tütüyor.  Oysa onun evi de yangın yeriydi şimdi git gör başka şeylerin sesi duyuluyor, müzikli melodili, belki onun da evi aynı sesi çıkartıyordur. Sırtında yük o da iş peşinde o da evinden çıkmış bize doğru geliyor yüzündeki ifade bir önceki kadının ifadesi penceresi açık olup da gördüğümüz kadın. O da direnmeye çalıştı uykulu gibiydi bizim de göremediğimiz bir şeyler vardı o kocası yüzünden korkuyla bakıyordu onu da duruttuk burada işyerinde ‘’çalış,’’ dedik. Çalış o da çalıştı.
        Ya sen de mi gidiyorsun? Evet ben özgürlüğe doğru gidiyorum emekli ettiler beni mavi meleklerden biri kendisini özgür ilan etti. O emekliliğin keyfini sürecek. Ben yine de buraya aitim. Bisküvinin kokusuna evet doğru o gümüş rengi gücünden arkasındakilere verirken buraya da aitti. Sen kim oluyorsun da başkalarına da güç veriyorsun? Bir zamanların evinden köyünden çıkmamış köşe bucak saklanan kadın. Sen kim oluyorsun da başkalarına gümüş rengi gücünden veriyorsun? Bunu bana sen mi soruyorsun? Neden bisküviyi savunuculuğu sor ona, o adı kim vermiş? Onu karanlıktan gün ışığına özgürlüğe çıkaran bisküvi, o bisküvi ki bize bakıyor öyleyse biz de yolumuza devam edelim. Bisküvi durmasın çalışın çok çalışın seni, beni açlıktan sefaletten kurtardı. Evet doğru o benim işim ve bedenen ben de çalışmak zorundayım
       Yollarımız devam etti. Geri dönenlerin ikisi de arkamızda duruyordu. Bisküvinin kokusu ağır ağır yükseldi ortalık gümüş rengi bir toz bulutu gibi kadınların güçleriyle güç birliğiyle kaplandı. Kadınların ayak izleriyle ayaklarını her kaldırıp indirdiklerindeki tozlarıyla sonra ağır ağır yürüdüler ki o sesler yükselen sokak dedikoduları bastırıyordu ki onlar yollarına devam ettiler.

         Fabrikalı kadınlar, bisküvi işçisi kadınlar, yaşasın kadınların gizli güç birliği. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder