10 Ekim 2017 Salı

OKUMUŞ İŞÇİ











                  İKİ BİSKÜVİ ARASINDA
      
      Gece vardiyasında işe başladı. Gözleri de uykudan kapanıyordu. Sabah yavaş yavaş ışıklar sönüyorken o da iş önlüğünü çıkardı. O günkü hesabı görülmüş bir günlük yevmiyeyi hak etmişti. Baygın baygın sesi de kısılmıştı.
           Evine geldiğinde annesi, ‘’İşyerinde ne yaptın?’’ Diye sordu o da kızgın bir şekilde ‘’Elinin körünü yaptım.’’ dedi. Başka da hiç konuşmadan gitti yatak odasında uykuya daldı.
         Uyandığında ne olacaktı? Tekrar iş önlüğünü giyecek işe dalacaktı.
         İş önlüğü işyerinin dolabında asılıydı sıcak yatağından çıkmak ve iş önlüğünü giymek dakikalar arasında, o okumuş da kendi kendine ‘’Eee eninde sonunda girmem dediğin işe geldin girdin şimdi hiç kıpırdama yerinde uslu dur ve çalış.’’
        Her insanın bir alışma süreci vardır o süreci bir atlattın mı alışır gidersin. Senin  okuduğun o kitaplar yaladığın mürekkep geçmez burada bir yığın kız kadın, bir yığın argo söz, bir yığında iş, vardiyalar arası gez dolaş dur, gerek bir birimde, gerek diğer birimde yığınla iş. Benim tercihim şurası burası da diyemezsin nereye verirlerse giyindiğiniz iş önlüğü aynı nede olsa
        Açıkça söyleyeyim çalışmaktan gocunma nereye gidersen ne iş verirlerse tut, boş veri verme. Bir üstün emir mi verdi? Yap uygula, kendini ağırdan alıp da kendini yorma, o emri veya işi kafana takıp da kafanı da ağrıtma, hayat böyle çalışma zinciri böyle. Eğ başını gör işini ara sıra da göz gezdir diğer işlere göz at, acele etme. Ben okumuşum havalarına da girme, üzülme de gerekirse seni de alırlar idareye bir gün, bir ay, bir yıl ne çıkar o da senin işi öğrenmen için çıraklığın olsun, gözünün açılması ve işi kavraman için, aklını kullan, sabret ve işinin başında dur. Her şeyden önce senin ellerinin oynaması gerek çalışman gerek ki göze giresin dikkat çekesin, sabret.
        Tasa etme üzülme heves istek ve arzuların senin iş heyecanını besler, hemen ilk günden umutsuzluğa kapılma, geldiğine girdiğine pişman olma, bu iş seni öyle bir kamçılasın ki yeniden doğmuş gibi öyle bir kuvvet versin ki yeniden tekrar işe gelmek istermiş gibi. Hatırlarsan yanında çalışan kadının bir gün önce beli ağrıyordu, eğri geziyordu bak bu gün keklik gibi sekiyor. Her sabah aynaya baktığında bu gün benim için yeni bir gün Rabbim bana bugün bakalım hangi nimetlerini sunacak diye bekle ve um.
        Diyeceksin ki neden ben? Neden ben bunları yaşıyorum? İmtihan dünyası sırlar dünyası günah ve sevap kazanma yerleri çarşı ve sokaklar insan içleri kalabalıklar. Bana kalırsa sen bu kalabalıkta önce kendini bir ölç biç, tart, iyiliğe mi daha çok meylediyorsun yoksa kötülüğe mi? Sen ve senin elinde olanlarla. Bir de bakmışsın ki öbür taraftasın. Günahların almış eline silgiyi sevaplarını siliyor. Cesede döndüğün zamanı söylüyorum.
        ‘’Vallahi ben de altüst oldum şimdi pusulamı şaşırdım. Ben de diken üstünde duruyorum. Kararsız kaldım. Çünkü neşe içinde bir hayat tanıdım burada bisküvi tadında şarkılar, kar ve zararlar. Zararları leylek aldı götürdü. Hayatın mana ve önemini çalışma hayatını, yorgunluğu para kazanmayı, ahlakı, namusu, neşeyi, dayanışmayı bütün lezzetleri tattım şimdi bu lezzetleri uzaktan seyretmenin tadı nasıl olur? Bilmiyorum. O kadar güzel değerler ki bunlar kaybetmek de istemiyorum. Yorgunluğu var evet yorgunluğun bir de değeri var burada. Beni karşı konulmaz bir şekilde işletmeye iten güç evet okudum okumuşluğum ise sadece kağıt üzerinde kaldı burada da sökmüyor.’’
        Kalemi kullanmamış okulu hep kırmış bir işçi burada daha şen ve şakrak insanların ve yaşamın temel sorunlarına egemen olmuş kadar da neşeli, acıları, dertleri, sıkıntıları sümenaltı etmiş gibi de keyifli. İnsan hayatta ne için yaşar? Bence neşeli bir hayat yaşamak için yaşar. Öyleyse burada yaşıyorum ben mutluyum ben bisküvi fırın makineler arasında koşuşturmaktan akşamları ağzı açık kalıp da bir güzel uyku çekmekten sabahları iş önlüğümü giyip servise yetişmekten mutluyum. Çünkü bu bana yetiyor.
       Başka da bir şeye ihtiyacı yokmuş gibi bütün acı ve keyfini burada yaşıyormuş gibi bu iki birleşimden kendine bir dünya yaratmış kendini coşturmuş ve hatta okuduğu kitaplara okullara dahi pişman olmuş gibi.
        Bir gün servise gecikmekten yürüyerek işe varmak istediğinde yolda patronun arabası  durdu ve onu aldı. Patronun ona bakışındaki gözlerindeki ışık gözlerindeki parıltı istek sevinç ve mutluluk o kadar büyüktü ki ‘’İşte iş azmi çalışma aşkı budur,’’ der gibiydi.
        ‘’Dur burada, yakında personel alımı var. Hangi bölüme alırlar bilmiyorum ama yakında idareye alım var.’’
        ‘’Ben idareye girmek istemem’’
          ’Neden?’’
        ‘’Burası daha özgür bir alan nasıl diyeyim fazla bir sorumluluk da istemem.’’
        ‘’Memur olmak istemiyor musun?’’
        ‘’Hayır, istemiyorum istemiyorum.’’
          ‘’Ben de sanıyordun ki okumuş olan herkes memur olmak ister.’’



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder