Karaman küçük bir şehirdi,
O düz ovaya yayılan bisküvi fabrikaları çoğalınca şehrin adı daha çok
dillendi, duyulur oldu. Büyümek, kalabalıklaşma, şehirleşme iyidir. Ortamda
çarşı ve pazar yerlerinde bir hareketlilik olur ortamın havası kokusu değişir.
Bir yaprak bile kıpırdamayan çarşı da işçi kızlar sürüyle geçse esnafın gözleri
açılır, bir bulut gibi geçse esnaf paniğe kapılır yani kızlar ayakta uyuyormuş
gibi geçseler dahi ses getirirler. Vallahi işçi kızlar nereye adım atarlarsa
ayak basarlarsa ses getirirler.
Şehirde yavaş yavaş alıştı kızların
havasına işçi kızların üzerilerinde taşıdıkları bol bisküvi kokusuna, esnafların
ellerinde işçi ellerinin emeklerinin izleri. Parlak ışıklarla döşenmiş İsmet
Paşa Caddesi ve iki geniş üstü kapalı sokak, onların sağında solunda da
dolambaçlı sokaklar ve şehrin tam göbeğinde Belediye İşhanı tam ortada pembe
bir bina ve tüm giyimcilerin toplandığı bir çarşı ve o binanın yanında ve
karşısında iki büyük park Türkçe Parkı ve Atatürk Parkı, Eski Belediye Binası
taş bina ve ilerisi Aktekke Meydanı.
Kentin göbeğin de her yerde küçük
küçük dükkanlar giyimciler, telefoncular, simitçiler dürümcüler ve bu
dükkanlara hayat veren ve girdikleri dükkanlar karınca gibi kümelenen işçi
kızlar. Karaman’ın karıncaları burada binlerce dükkanın birinde bir damar, taksitli
satış alışveriş veya indirim yakaladılar mı ayrılmıyorlar o dükkanlardan. O
ceplerine doldurdukları paraları bolca döküp saçmadan, o işyeri de onların ellerindeki
paraların hepsini tam bitirmeden, ayrılıyorlar tekrar o işyerinden. Eğer ki paralarını
tam bitirmiş olsalardı tekrar başka bir işyerine girme imkanları da olmazdı.
Bu işçi kızların sonu gelmez. Neden?
Çünkü Karaman ekonomisini ayakta tutan bitmeyen bisküvi var da ondan. Esnafın
yüreğine su serpen esnafı ayağa kaldıran yükselmesini sağlayan esnafların yüreklerinde
bir sevinç ve fabrikalara güven eğer öyle olmasa hiç taksitli satışlara
girerler miydi? ‘’Taksitli satışlarımız var efendim,’’ diye işçi kızlarımızı dükkanlarına
buyur ederler miydi? Onlar da sevinçli, çünkü kızlarımızın kazançlarından
kendilerine yeni gelirler elde ediyorlar.
Fabrikalı kızlar çarşı pazar yerlerinde
arkadaşlarını gördükleri vakit de görmemiş gibi de yapmazlar çok sevinçli bir
şekilde isimleriyle, üstelik bağırarak çağırırlar.
Hemen
de birbirlerini özlerler görünce de sarılırlar.
Yalnız değiller yalnız da kalmazlar o
köylerinin çoban çocukları, çoban olmayı da seçmemişler gelmişler buralarda
seslerini yükselterek kendilerine olan özgüvenleriyle konuşuyorlar. Eğer böyle
yüksek sesle konuşmasalar konuşmaları biraz ses tonu düşük olsa sanki kendilerini
ezdirecekler yüksek sesle kendilerine verdikleri bir güvenle, köylünün tavrı, şehirlinin tavrı, işçinin tavrı, onun tavrı bunun tavrı ama esnaflar da böyle
işyerlerinde umutsuzca fabrikalıları beklerken o işçiden de öyle havalı bir
çıkış yüksek bir ses çıkar elbet. Elinde ki en güçlü silah kazancıdır parasıdır
çünkü onu da diline vurdu mu böyle de ses çıkartır, tıpkı çobanın elindeki
sopayı taşa vurup da koyunları çevirmek için ses çıkardığı gibi.
İşçi dertli esnaf da dertli.
İşçi, ’’Kazancım krediye, eşya taksitine
ev kirasına faturalara gidiyor eh ucundan biraz kalırsa gidip markette
alışveriş yapacağım.’’ Dedi. Giyimciler çarşısından bir tişört bir de pantolon
aldı kendine. Esnaf daha da fazlasını
alması için ısrar edince, ‘’Sağol ben de hepsi var,’’ dedi ve geri çevirdi. ‘’Yelek
ceket gömlek hepsi var. Ama illaki yok dersen elbet bir gün yok olur olana da
şükür gerek Allah’a şükürler olsun ki hepsi var.’’
Nerelisin? Hangi köylüsün?
Ne iş yapıyorsun?
Fabrikada çalışıyorum işçiyim. Hani
ölmedik sürünüyoruz derler ya onun gibi sürünüyoruz buralarda köyden geldim. O
esnaf da sanki buranın yerlisiymiş gibi konuşuyordu.
İşçi kız sabah iş çıkışı çarşıyı bir kolaçan
etmeyle paralarının suyunu çektiğine üzülüyordu. Kendisi uyku sersemine dönmüş
ve gözlerinden de uyku akmaktaydı. Şimdi de kendine başka bir hava vererek bir
elinde sigara diğer elinde cep telefonu, telefon çaldırıyordu. Havada akan yel
de onun üzerindeki mis gibi bisküvi kokusunu yanından yakınından geçenlerin
burun deliklerine getiriyordu. Mis gibi sabah, sabah her yer bisküvi kokuyor. Şehrin havası değişiyor, çalışanların
getirdikleri sıcak paralarla çarşı esnafının göğsü genişliyor.
İşçi kızlar, sek sek sekerek
çarşıya geldikleri gibi gidiyorlar. O omuzları üzerinde zayıf cılız kalmış
gövdelerini oynak eklemleriyle taşıtan kızlar onların değişmez döngüsü
kapitalist dünyanın dönen çarkı, kızlar bir güneş gibi çarşıyı aydınlatırken
bir diğer tarafta da arkasında o kaçtıkları kovaladıkları hayat. Kızların sesi
her hanede, her evde hayatın içinde, her birinin bir tane olduğu tanecik birleşince
kalabalık, bazılarının kaçmak istediği hayat, bazılarının da tadını
çıkarabilecekleri bir hayat.
Kızlara çalışan kızlara karşı bir
şefkat zayıf cılız halleri uyuyan yürekleri tembelliği yenmek adına yararlı ve
hayatın üstesinden gelebilmek için kendilerinden kaçan ve tekrar yakalamak için
kararlı kalan.
İnsanın çarşı pazarda işçi kızları
gördüler mi kafasında bin bir senaryo canlanır. Hiç olmadığı kadar büyük bir
ekonomik sevinç ve değersiz konuşmalar açıkça insanoğlu canı nasıl isterse dili
ne tarafa dönerse,
Kızlar bu sabah ta her sabah olduğu gibi
çarşıdan geçti ve daha sonra kayboldular. Ama hala onların kokuları ve dokundukları
var şehirde kısık kısık gelen seslerle birinin dediği ötekini geçiyor dilek ve
temennilerle,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder