21 Ekim 2017 Cumartesi

İŞÇİ KENTİ KARAMAN

                                                   
              Karaman küçük bir şehirdi,
             O düz ovaya yayılan bisküvi fabrikaları çoğalınca şehrin adı daha çok dillendi, duyulur oldu. Büyümek, kalabalıklaşma, şehirleşme iyidir. Ortamda çarşı ve pazar yerlerinde bir hareketlilik olur ortamın havası kokusu değişir. Bir yaprak bile kıpırdamayan çarşı da işçi kızlar sürüyle geçse esnafın gözleri açılır, bir bulut gibi geçse esnaf paniğe kapılır yani kızlar ayakta uyuyormuş gibi geçseler dahi ses getirirler. Vallahi işçi kızlar nereye adım atarlarsa ayak basarlarsa ses getirirler.
           Şehirde yavaş yavaş alıştı kızların havasına işçi kızların üzerilerinde taşıdıkları bol bisküvi kokusuna, esnafların ellerinde işçi ellerinin emeklerinin izleri. Parlak ışıklarla döşenmiş İsmet Paşa Caddesi ve iki geniş üstü kapalı sokak, onların sağında solunda da dolambaçlı sokaklar ve şehrin tam göbeğinde Belediye İşhanı tam ortada pembe bir bina ve tüm giyimcilerin toplandığı bir çarşı ve o binanın yanında ve karşısında iki büyük park Türkçe Parkı ve Atatürk Parkı, Eski Belediye Binası taş bina ve ilerisi Aktekke Meydanı. 
         Kentin göbeğin de her yerde küçük küçük dükkanlar giyimciler, telefoncular, simitçiler dürümcüler ve bu dükkanlara hayat veren ve girdikleri dükkanlar karınca gibi kümelenen işçi kızlar. Karaman’ın karıncaları burada binlerce dükkanın birinde bir damar, taksitli satış alışveriş veya indirim yakaladılar mı ayrılmıyorlar o dükkanlardan. O ceplerine doldurdukları paraları bolca döküp saçmadan, o işyeri de onların ellerindeki paraların hepsini tam bitirmeden, ayrılıyorlar tekrar o işyerinden. Eğer ki paralarını tam bitirmiş olsalardı tekrar başka bir işyerine girme imkanları da olmazdı.
          Bu işçi kızların sonu gelmez. Neden? Çünkü Karaman ekonomisini ayakta tutan bitmeyen bisküvi var da ondan. Esnafın yüreğine su serpen esnafı ayağa kaldıran yükselmesini sağlayan esnafların yüreklerinde bir sevinç ve fabrikalara güven eğer öyle olmasa hiç taksitli satışlara girerler miydi? ‘’Taksitli satışlarımız var efendim,’’ diye işçi kızlarımızı dükkanlarına buyur ederler miydi? Onlar da sevinçli, çünkü kızlarımızın kazançlarından kendilerine yeni gelirler elde ediyorlar.
       Fabrikalı kızlar çarşı pazar yerlerinde arkadaşlarını gördükleri vakit de görmemiş gibi de yapmazlar çok sevinçli bir şekilde isimleriyle, üstelik bağırarak çağırırlar.
        Hemen de birbirlerini özlerler görünce de sarılırlar.
       Yalnız değiller yalnız da kalmazlar o köylerinin çoban çocukları, çoban olmayı da seçmemişler gelmişler buralarda seslerini yükselterek kendilerine olan özgüvenleriyle konuşuyorlar. Eğer böyle yüksek sesle konuşmasalar konuşmaları biraz ses tonu düşük olsa sanki kendilerini ezdirecekler yüksek sesle kendilerine verdikleri bir güvenle, köylünün tavrı, şehirlinin tavrı, işçinin tavrı, onun tavrı bunun tavrı ama esnaflar da böyle işyerlerinde umutsuzca fabrikalıları beklerken o işçiden de öyle havalı bir çıkış yüksek bir ses çıkar elbet. Elinde ki en güçlü silah kazancıdır parasıdır çünkü onu da diline vurdu mu böyle de ses çıkartır, tıpkı çobanın elindeki sopayı taşa vurup da koyunları çevirmek için ses çıkardığı gibi.
           İşçi dertli esnaf da dertli.
            İşçi, ’’Kazancım krediye, eşya taksitine ev kirasına faturalara gidiyor eh ucundan biraz kalırsa gidip markette alışveriş yapacağım.’’ Dedi. Giyimciler çarşısından bir tişört bir de pantolon aldı kendine.  Esnaf daha da fazlasını alması için ısrar edince, ‘’Sağol ben de hepsi var,’’ dedi ve geri çevirdi. ‘’Yelek ceket gömlek hepsi var. Ama illaki yok dersen elbet bir gün yok olur olana da şükür gerek Allah’a şükürler olsun ki hepsi var.’’
          Nerelisin? Hangi köylüsün?
         Ne iş yapıyorsun?
         Fabrikada çalışıyorum işçiyim. Hani ölmedik sürünüyoruz derler ya onun gibi sürünüyoruz buralarda köyden geldim. O esnaf da sanki buranın yerlisiymiş gibi konuşuyordu.
          İşçi kız sabah iş çıkışı çarşıyı bir kolaçan etmeyle paralarının suyunu çektiğine üzülüyordu. Kendisi uyku sersemine dönmüş ve gözlerinden de uyku akmaktaydı. Şimdi de kendine başka bir hava vererek bir elinde sigara diğer elinde cep telefonu, telefon çaldırıyordu. Havada akan yel de onun üzerindeki mis gibi bisküvi kokusunu yanından yakınından geçenlerin burun deliklerine getiriyordu. Mis gibi sabah, sabah her yer bisküvi kokuyor.  Şehrin havası değişiyor, çalışanların getirdikleri sıcak paralarla çarşı esnafının göğsü genişliyor.
           İşçi kızlar, sek sek sekerek çarşıya geldikleri gibi gidiyorlar. O omuzları üzerinde zayıf cılız kalmış gövdelerini oynak eklemleriyle taşıtan kızlar onların değişmez döngüsü kapitalist dünyanın dönen çarkı, kızlar bir güneş gibi çarşıyı aydınlatırken bir diğer tarafta da arkasında o kaçtıkları kovaladıkları hayat. Kızların sesi her hanede, her evde hayatın içinde, her birinin bir tane olduğu tanecik birleşince kalabalık, bazılarının kaçmak istediği hayat, bazılarının da tadını çıkarabilecekleri bir hayat.
         Kızlara çalışan kızlara karşı bir şefkat zayıf cılız halleri uyuyan yürekleri tembelliği yenmek adına yararlı ve hayatın üstesinden gelebilmek için kendilerinden kaçan ve tekrar yakalamak için kararlı kalan.
          İnsanın çarşı pazarda işçi kızları gördüler mi kafasında bin bir senaryo canlanır. Hiç olmadığı kadar büyük bir ekonomik sevinç ve değersiz konuşmalar açıkça insanoğlu canı nasıl isterse dili ne tarafa dönerse,
      Kızlar bu sabah ta her sabah olduğu gibi çarşıdan geçti ve daha sonra kayboldular. Ama hala onların kokuları ve dokundukları var şehirde kısık kısık gelen seslerle birinin dediği ötekini geçiyor dilek ve temennilerle,



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder