14 Ekim 2017 Cumartesi

KIRGINLIK KIZGINLIK

                                        KINAMA                               
        Kırgınlıkları var kapı aralığı gibi küçük bir aralıktan girivermiş oluvermiş. Birbirine bağlı konular üstüne alınmayan konular. Yüzündeki kızgınlık ise hazımsızlığından bir diğer ifadeyle umursamaz inanmamazlık bir tavırla başını bile çevirip bakmaması. Aslında kendisi de yüzünü her ona doğru çevirdiğinde içindeki kırgınlık kızgınlık gözlerinde birer meşale gibi parlıyor. Karşısındaki kişiyi kırabileceğini biliyor onun da kırgınlığı ve kızgınlığın var çünkü onu çok derinlerden hareket ettiren  hiç istemediği bir yöne doğru fırlatıveren, o da sabırsız dilinden dökülüveren hayırsız çirkin ve kötü sözlerini karşısındaki kişiye sıralayıveriyor.
        Bir daha böyle konuşma altın kapının gümüş kapıya mudaresi olur bir daha böyle konuşma. Ansızın gürültüsüz bir iş dahi başına geliverir sonra o doluluk bardaktan boşalırcasına sarf ettiğin sözler aklına gelir sonra elinde dilinde kesiliverir. Buz gibi o dört köşeli popon kalktığı yere oturuverir. Sonra bana bakacağın yere havaya o boşluğa bakarsın üstüne alınmadığın o sözler dahi gelir seni buluverir. Birden bire her şey oluverir. Allah'ın adaleti birden gelir seni beni buluverir. Dua ve beddualarla. Çıkıyor ya kim ne yaparsa çıkıyor eninde sonunda kırdığı yerden kendi de kırılıyor ben yapmam etmem dediği şeyleri bile yapıyor bir de bakıyor ki yapmış bile haberi yok. Oluyor. Tüm bunları yaşadık gördük kimseye de gülünmeyeceğini kınanmayacağını ayrıca hadisi şerif de var. ''Kınamayınız kınadığınız şey başınıza gelmedikçe de ölmezsiniz'' Eğil de bir oku önce Kuranı Kerimi oku öyle tepelere asma onu göğsünde taşı yazıları seri bir şekilde ezbere aklında tut ya da avuç içlerinde o seni korur. Sonra duaların kabul olduğu o mübarek gün ve saatlerde o dualar havalanıp uçar attığın her çığlık ettiğin her dua gider bulur gideceği yere çok çabuk gider bulur ahlar ve dualar.
     Bir daha kızgınlıkla birine bir şey söylerken de dikkatli ol  kızgınlıkla söylediğin bir beddua gelir o kişinin tepesine çullanır bir atın çitmesinden beter eder onu ama o kişi çoğu zaman farkında bile olmaz o bedduanın onu vurduğunu. Çünkü onun kendi gürültüsü de dua ve bedduaya karışır. Herkes geçer o yoldan kimi inleyerek kimi dizlerine vura vura bağırarak kimi acınacak haline gülerek kimi ince tiz bir ses çıkartarak, anlayana, anlamlı derin bir yara aslında. Onun bedduası önden koşuyor ondan önce çok ah almış ahlarla balon gibi şişirmiş kendini.
      Tövbe kapısı da açıkmış Hiç tövbe kapısı kapanır mı kapanmaz elbet. O kişi ellerini açıyor o kemerli parmaklarıyla acı içinde inliyor ağlıyor yalvarıyor kendisini sürüklediği şey gözlerindeki alev parıltısını da yok etmiş  gözleri yumuşak bakıyor başını sallaya sallaya dua ederken neredeyse ayakları  yerden kesiliyor uçacakmış gibi kendi kızgın bakışlarıyla o kendi kendine kızıyor. Öleceği günü mahşer gününü düşünüyor el alemin içine nasıl çıkacağını bu kez başını çılgınlar gibi sallıyor hangi taşa o başını vurmalı elleriyle kendi kendine dövünüyor kendi kendine dizlerine vuruyor.
     Hayattan şöyle bir gelip geçerken nasıl bilirdiniz bu hatun kişiyi dediklerini düşünüyor aklı bu cümleye takılıyor. Kendi kendisiyle  boğuşuyor kendisine yabancı kendisine söz geçirmeye çalışıyor. Duvarda asılı olan Kur'ana Kerim'e bakıyor. Üç ayetlik süre dilinde onu tekrarlıyor.  Kevser süresi.  ''Biz sana kevseri verdik. Öyleyse Rabbin için namaz kıl kurban kes. Doğrusu asıl soyu kesik olan sana kin tutanlardır.'' Cevap da sanki ona verilmiş gibi üstelik çok uzaklardan değil çok yakınlardan geliyor gibi. 
      O duasının sonunda şükür için secdeye kapanıyor.   
      Günlük yaşantısına geri dönüyor. Burada uygulayabilirsen burada her şey imtihan burada. Yine o kapı aralığı kadar yerden giren kırgınlıklara bakıyor Sanki kapıya eli sıkışmış gibi sanki kapı tenekeden de onun  elini kesmiş gibi bakıyor. Ahirette çekeceği ıstıraba ve acıya denk gibi bakıyor içindeki ağı çekilince yüzündeki kırmızılık pembeye dönüşüyor gözlerindeki kızgın alev parıltısı ise yumuşuyor. 
            O an geldiğinde nasıl bilirdiniz bu hatun kişiyi dendiğinde o gün geldiğinde mahşer gününde el alemin içinde  Rabbinin huzurunda anadan doğma onları düşünüyor. O kapıya gelmeden önce kendisiyle kendi nefsiyle boğuşuyor. Kendisiyle iki düşman gibi iki savaşçı gibi şimdi de iç sesi ona karşı hesap veriyor. 
      İki büklüm konuşurken eğiliyormuş gibi eğiliyormuş da tuba dallarını sarkıtıyormuş gibi can perdesi kalktığında gel de bu beden de can olma şimdi. Canın Allah diye haykırışını duyuyormuş gibi.
      İçinde sakladığı ne çok şey varmış meğer isem mezarında o daracık yerde rahat ve geniş yatmak için o çivili yataklarda yatıyormuş meğer isem. O kazanıyor  arkasından önünden üstünden üzerine ışıklar nur olup yağarken o çiçekli elbisesi içinde üzerine dökülen ışıklara bakıyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder