Bunalıma girmiş hasta olmuş
geceleri uykusu gelmiyormuş pencerenin önünde tos topalak yumak gibi
oturmaktaymış gözleri de bir kandil gibi parlamaktaymış. Gece gece onun yüzünü
görenler de korkarlarmış.
Ne olmuş hasta mıymış? ‘’Hayır, bunalıma
girmiş,’’
Bizim okumuş işsiz iş bulma umudu da tamamen
kalmadığında o ne idiği belirsiz işler tamamen belirsizleştiğinde o da canından
bezmiş ki o okuduğu yıllara lanet etmiş adeta bütün geçmişini silmek istemiş.
Çünkü o okuduğu yıllarda bütün hayallerini bu günler süslemekteymiş, amir memur
olmayı bekliyormuş, hanım hanımcık bir memur gönlü hep bu memur olmak için
çırpınmakta, nerede bir memur kadın görse içi akmaktaymış. Onun şimdi bu
beklentisi de kalmadı güzel de giyinmiyor süslenmiyor da yemiyor da o şimdi
sinirli sinirli pencere kenarında oturuyor malağını sarkıtıyor.
O bazen kalın boğuk sesler çıkartır
kardeşlerine de bağırırdı.
Bir kişi yalnız sadece bir tek kişi
onun o bağırtılarının arkasındaki yalvarmayı, yardım isteğini, çığlığı duydu.
Onun o başkaldırışı ve bunalımı, işte o zaman bir anlam kazandı. Bir insan
darda kalmamışsa çaresiz ve hayatı hayalleri altüst olmamışsa bu kadar boğuk ve
yalvaran bir ses çıkarması da imkansızdı. Bu kız neden ağlıyor? Bu hayat neden
onu boğuyor? Sormak lazımdı. Sormadı sadece anladı, o da konuşmadı.
Neden bunca zamandır tek bir amaca
yönelmiş gibi bekleyip oturuyorsun? Bazı şeylerin sana doğru gelmesini mi
bekliyorsun?
Artık görünen köy klavuz istemez. ‘’Yüz
kişi alınacaksa yüzü de torpillilerden alındı yüz bir kişi olsa mutlaka o da
torpilli olurdu. Helal ile harama hakka adalete bakan yok torpilin yoksa sana
iş de yok. Kendimi öldüreceğim inan bıktım bu adaletsizlikten,’’
‘’Yorgun, bitkin, solgun olduğundan
böyle söylüyorsun hayatın sonu değil ki memurluk inan ileri de bu halini bu
günlerini de hatırlayıp güleceksin. Hatta ne komediydi bile diyeceksin.’’
Arkadaşı sıcak bakan gözlerle sordu. ‘’Evlenmeyi
neden düşünmedin?’’ Kız onun sorusundaki iyi niyeti bildiği için sadece
gülümseyerek beden dili ile yumuşak bir cevap verdi. Konuşmadı, ardından bir sigara yaktı. ‘’Evlenmek
için de iyi insan kalmadı üstelik herkes birbirini kesip biçiyor,’’ dedi
kahvesini yudumladı. Bak şuraya yazıyorum okumuş kız, ‘’İyi insanlarda çok ve
sen onları da göreceksin’’
‘’Nerede?’’
Beyaz un, yağ şeker ile harmanlanmış
ve ortasına çikolata kakaolu krema konulmuş şekerlemelerin ve bisküvilerin bol
olduğu bu diyarda
Arkadaşı konuştukça okumuş işsizin
içindeki alev sönüyor gözlerindeki şimşek parlaklığı kayboluyordu. Hem bedensel
hem de ruhen çalışmanın birleştiği aynı zamanda kafalarında işlediği bir yerde,
ayrıca herkesin birbirini kardeş kabul ettiği kalabalık bir ortamda. Kız onu
dinledikçe kafasının içindeki sorunlar dağılıyor, o büzülmüş halinde dinlengin
bir şekilde rahatlama refleksi gösteriyordu. Kısa süreli bir zaman ama onun
için çok kaliteli geçmişti iyi gelmişti. Mutluydu, işi bulmuş kadar da ferahtı.
Düşünün bir kere altüst olmuş bir
insanı, görseniz nasıl da içiniz acır. Onca yıl dirsek çürütmüş iki büyük dershaneye
gitmiş,
Şimdi bisküvi fabrikasında işe girmiş
aldığı maaş, maaşın sözü mü olur? Dört başı mamur kraliçe gibi şimdi o devlet
işine girme fikri de tamamen söndü, o işyerinde işletme içinde kaldı. İşini
eşsiz diye tarif ediyor beyaz önlüğü beyaz
bonesi göğsünün sol yanında onun adını da taşıyan kartviziti bunu kim
görse gözleri kamaşacak, gözleri bozulacak, çünkü ben bozuk giden düzenimin
dermanını bu kartvizitte buldum. Ben mutluyum iyiyim, sizler de iyi olun.
O gece vardiyalarında sıvaya dönmüş
teniyle gülümsüyordu. O gülümseyen küçük yüzüne bir de uyku gelmiş yayılmıştı yakasındaki
kartvizit yan kaymış neredeyse düşecekti. O ise baygın gözleriyle iş
kovalamaktaydı.
O arkadaşına uyuyan gözlerini de
kırpıştırarak, ‘’Artık burada ben geleceğimi görebilirim, geleceğimi
dillendirebilirim. Bu gece ona da karar verdim.’’ O düğüm düğüm bağlanmıştı
işine artık kopamıyordu işi ve o iki parmağın birleşimi gibi işi onun dizinin
üstüne koyup da yediği yemeği dışa dönüp baktığı deniziydi.
O düğüm düğüm bağlanmş çözemedim,
çözülmüyor, düzelmiyor dediği hayatında hiç aceleye de gerek yokmuş meğer her şey
zamanla çorap söküğü gibi çözülüyormuş meğer.
Arkadaşı, ‘’Seni ben çözdüm ama, hani o
çay sigara kahve sigara içtiğin günler.’’ Okumuş kişi ‘’Kusur bendeymiş,’’ der
gibi baktı. ‘’Hayat kitabını kabala okumak lazımmış tek bir şeye odaklanmamak
fazla da kafaya takmamak,’’
Okumuş kızın havası değişti, ‘’Yarın
denetleme var. Denetlemeye yabancılar da katılacak. Fabrikaya yabancı
gözlemciler gelecek eğer ki bir de o sertifikayı verirlerse işverenlerin
göğüsleri kabaracak daha büyük firmalarla işbirliği yapacak kabına sığmayacak.’’
Arkadaşı, ‘’Bu sertifikalar belgeler, hepsi de bir oyunun kuralıdır ne olduğunu
bilmem ama gereksiz kağıtlara fuzuli harcamadır’’
‘’Bu işler böyle işler,’’ Arkadaşı,
‘’İyi de güya her şey insanlığın iyiliği için yine aynı firmalar önce hastalığı
icat ediyor sonra da ilacını gavurlar’’
‘’Türk malı helal sertifikalı üstelik
yerli malı,’’ Arkadaşı, ‘’Bu ürünlerin de içinde ithal ürün var.’’ ‘’
Denetlendi onlar, yoksa her birini nereden bulalım yurt dışında üretilen
ürünlerin iklimi yok buranın iklimi uygun değil, haydi üret öyleyse kakaoyu
Hindistan cevizini’’
Bunları söylerken arkadaşına biraz da
bilgiçlik tasladı.
Okumuş kızın gözleri artık dışarı
denize bakıyordu. O sorunlarını çözmüş avucunun içi bildiği gibi işine o
avuçlarının içine bakıyordu.
Hepsi buymuş.
Okumuşluk da memur olmakta
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder