19 Ekim 2017 Perşembe

BUNALIMA GİRMİŞ

         Bunalıma girmiş hasta olmuş geceleri uykusu gelmiyormuş pencerenin önünde tos topalak yumak gibi oturmaktaymış gözleri de bir kandil gibi parlamaktaymış. Gece gece onun yüzünü görenler de korkarlarmış.
             Ne olmuş hasta mıymış?               ‘’Hayır, bunalıma girmiş,’’
            Bizim okumuş işsiz iş bulma umudu da tamamen kalmadığında o ne idiği belirsiz işler tamamen belirsizleştiğinde o da canından bezmiş ki o okuduğu yıllara lanet etmiş adeta bütün geçmişini silmek istemiş. Çünkü o okuduğu yıllarda bütün hayallerini bu günler süslemekteymiş, amir memur olmayı bekliyormuş, hanım hanımcık bir memur gönlü hep bu memur olmak için çırpınmakta, nerede bir memur kadın görse içi akmaktaymış. Onun şimdi bu beklentisi de kalmadı güzel de giyinmiyor süslenmiyor da yemiyor da o şimdi sinirli sinirli pencere kenarında oturuyor malağını sarkıtıyor.
        O bazen kalın boğuk sesler çıkartır kardeşlerine de bağırırdı.
        Bir kişi yalnız sadece bir tek kişi onun o bağırtılarının arkasındaki yalvarmayı, yardım isteğini, çığlığı duydu. Onun o başkaldırışı ve bunalımı, işte o zaman bir anlam kazandı. Bir insan darda kalmamışsa çaresiz ve hayatı hayalleri altüst olmamışsa bu kadar boğuk ve yalvaran bir ses çıkarması da imkansızdı. Bu kız neden ağlıyor? Bu hayat neden onu boğuyor? Sormak lazımdı. Sormadı sadece anladı, o da konuşmadı.
          Neden bunca zamandır tek bir amaca yönelmiş gibi bekleyip oturuyorsun? Bazı şeylerin sana doğru gelmesini mi bekliyorsun?
        Artık görünen köy klavuz istemez. ‘’Yüz kişi alınacaksa yüzü de torpillilerden alındı yüz bir kişi olsa mutlaka o da torpilli olurdu. Helal ile harama hakka adalete bakan yok torpilin yoksa sana iş de yok. Kendimi öldüreceğim inan bıktım bu adaletsizlikten,’’
          ‘’Yorgun, bitkin, solgun olduğundan böyle söylüyorsun hayatın sonu değil ki memurluk inan ileri de bu halini bu günlerini de hatırlayıp güleceksin. Hatta ne komediydi bile diyeceksin.’’
         Arkadaşı sıcak bakan gözlerle sordu. ‘’Evlenmeyi neden düşünmedin?’’ Kız onun sorusundaki iyi niyeti bildiği için sadece gülümseyerek beden dili ile yumuşak bir cevap verdi.  Konuşmadı, ardından bir sigara yaktı. ‘’Evlenmek için de iyi insan kalmadı üstelik herkes birbirini kesip biçiyor,’’ dedi kahvesini yudumladı. Bak şuraya yazıyorum okumuş kız, ‘’İyi insanlarda çok ve sen onları da göreceksin’’
        ‘’Nerede?’’
         Beyaz un, yağ şeker ile harmanlanmış ve ortasına çikolata kakaolu krema konulmuş şekerlemelerin ve bisküvilerin bol olduğu bu diyarda
         Arkadaşı konuştukça okumuş işsizin içindeki alev sönüyor gözlerindeki şimşek parlaklığı kayboluyordu. Hem bedensel hem de ruhen çalışmanın birleştiği aynı zamanda kafalarında işlediği bir yerde, ayrıca herkesin birbirini kardeş kabul ettiği kalabalık bir ortamda. Kız onu dinledikçe kafasının içindeki sorunlar dağılıyor, o büzülmüş halinde dinlengin bir şekilde rahatlama refleksi gösteriyordu. Kısa süreli bir zaman ama onun için çok kaliteli geçmişti iyi gelmişti. Mutluydu, işi bulmuş kadar da ferahtı.
         Düşünün bir kere altüst olmuş bir insanı, görseniz nasıl da içiniz acır. Onca yıl dirsek çürütmüş iki büyük dershaneye gitmiş,
         Şimdi bisküvi fabrikasında işe girmiş aldığı maaş, maaşın sözü mü olur? Dört başı mamur kraliçe gibi şimdi o devlet işine girme fikri de tamamen söndü, o işyerinde işletme içinde kaldı. İşini eşsiz diye tarif ediyor beyaz önlüğü beyaz  bonesi göğsünün sol yanında onun adını da taşıyan kartviziti bunu kim görse gözleri kamaşacak, gözleri bozulacak, çünkü ben bozuk giden düzenimin dermanını bu kartvizitte buldum. Ben mutluyum iyiyim, sizler de iyi olun.
          O gece vardiyalarında sıvaya dönmüş teniyle gülümsüyordu. O gülümseyen küçük yüzüne bir de uyku gelmiş yayılmıştı yakasındaki kartvizit yan kaymış neredeyse düşecekti. O ise baygın gözleriyle iş kovalamaktaydı.
         O arkadaşına uyuyan gözlerini de kırpıştırarak, ‘’Artık burada ben geleceğimi görebilirim, geleceğimi dillendirebilirim. Bu gece ona da karar verdim.’’ O düğüm düğüm bağlanmıştı işine artık kopamıyordu işi ve o iki parmağın birleşimi gibi işi onun dizinin üstüne koyup da yediği yemeği dışa dönüp baktığı deniziydi.
       O düğüm düğüm bağlanmş çözemedim, çözülmüyor, düzelmiyor dediği hayatında hiç aceleye de gerek yokmuş meğer her şey zamanla çorap söküğü gibi çözülüyormuş meğer.
       Arkadaşı, ‘’Seni ben çözdüm ama, hani o çay sigara kahve sigara içtiğin günler.’’ Okumuş kişi ‘’Kusur bendeymiş,’’ der gibi baktı. ‘’Hayat kitabını kabala okumak lazımmış tek bir şeye odaklanmamak fazla da kafaya takmamak,’’
          Okumuş kızın havası değişti, ‘’Yarın denetleme var. Denetlemeye yabancılar da katılacak. Fabrikaya yabancı gözlemciler gelecek eğer ki bir de o sertifikayı verirlerse işverenlerin göğüsleri kabaracak daha büyük firmalarla işbirliği yapacak kabına sığmayacak.’’ Arkadaşı, ‘’Bu sertifikalar belgeler, hepsi de bir oyunun kuralıdır ne olduğunu bilmem ama gereksiz kağıtlara fuzuli harcamadır’’
         ‘’Bu işler böyle işler,’’ Arkadaşı, ‘’İyi de güya her şey insanlığın iyiliği için yine aynı firmalar önce hastalığı icat ediyor sonra da ilacını gavurlar’’
         ‘’Türk malı helal sertifikalı üstelik yerli malı,’’ Arkadaşı, ‘’Bu ürünlerin de içinde ithal ürün var.’’ ‘’ Denetlendi onlar, yoksa her birini nereden bulalım yurt dışında üretilen ürünlerin iklimi yok buranın iklimi uygun değil, haydi üret öyleyse kakaoyu Hindistan cevizini’’
         Bunları söylerken arkadaşına biraz da bilgiçlik tasladı.
         Okumuş kızın gözleri artık dışarı denize bakıyordu. O sorunlarını çözmüş avucunun içi bildiği gibi işine o avuçlarının içine bakıyordu.
         Hepsi buymuş.
         Okumuşluk da memur olmakta 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder