30 Ekim 2017 Pazartesi

VASIFSIZ İŞÇİNİN BEKLENTİLERİ



   Aslında burada bir iş var ama sistemlerini çok güzel oturtmuşlar iş düzenlerini çok iyi kurmuşlar. Orada çalışabilirsin ekmeğini oradan kazanır oradan testine su doldurabilirsin.
     ''Peki,'' diyor duruyor o çeşme başında elinde kovasıyla. Allah biliyor o işten korkmaz gocunmaz çekinmez ne iş olursa yapar.
    Yeter ki iş onun dişinin govuğuna yetsin biraz gelir getirici olsun kabı dolsun. Onu attan indirsin arabaya bindirsin. Maalesef o iş umduğu gibi çıkmadı. Hatta işe giderken elindeki işinden de oldu. ‘’Şöyle bir esti geçti yaşantımdan bir ara taksimi gibi’’ dese de aslında gürleyerek geçti yıktı da geçti işe giderken az kalsın evdeki bulgurdan dahi oluyordu.
    Yorgun üzgün hareketsiz eski günlerini yad ediyor eski günlerini özlüyor anlatıyor o bir kızgınlıkla bir el hareketiyle siliverdiği işine o yankılanan ses, ''Eyvah ki, ne eyvah,'' diyor. ''Ben ne yapmışım ben kiminle iddialaşmışım. ''Gün batımına dek süren kendi içindeki kavgaları kendine kızıyor kendine, neden yaptın ettin? Üstelik gelecek zor günleri de bile bile. Takas etiğin iş, takas etmeyi düşündüğün iş, gittin gördün işte nasıl bir iş olduğunu oysa nasılda için kaynıyordu değil mi gitmek için şimdi de için yanıyor eyvah ki eyvah.
   ‘’Allah biliyor ben işten gocunmam ne iş olursa yaparım ekmeğimi de taştan çıkartırım. Aileme karşı ve hiç kimseye karşı da borçlu kalmak istemem elimden geleni yaparım.’’
   ''Öyleyse kendi işini kur,''
   ''Öyle köşeyi dön kabını doldur. Biraz da hayat yolunda iş hayatında öyle yürü.''
    Duruyor bekliyor. Bir kendine bakıyor bir de yaşadığı hayata bir de anlatanların yaşam tablosuna sonra ‘’Hayır, hayır riske girmeyelim. Burada bu fabrikaların birinde de çalışabilirim.’’ ''Hani yükselmek istiyordun? Refah seviyem yükselsin diyordun. Hani attan inip arabaya binmek istiyordun.''
      Yarın bir gün bu işi de bulamayız atı eşeği dahi bulamayız. Gözleri solgun yorgun duraklı dikkatli ve kararlı. Biraz da acımaklı bakıyor hayata, ''Sabırla çalışırsam, sabreder dayanırsam bunların hepsi zamanla olur ki dayanırım ben.''
     ''Rabbim her zorluktan sonra bir kolaylık vardır.'' Diyor. ''Sabreden derviş muradına ermiş,'' diye de bir atasözümüz var ayrıca, hepimiz nice zorluklardan geçtik ne mücadeleler verdik de öyle bu günlere geldik. Sürüne sürüne derler ya onun gibi. Benim öyle sıska küçük bir şey olduğuma da bakmayın dayanırım ben çalışırım ben. Özellikle yüklemede benim gibilerine çok ihtiyaç var, beli yere yakın olanlara, dayanırım ben çalışırım ben o un şeker çuvallarını kaldırırım ben. Ve hatta hamur haznesinde un yağ şekeri birlikte karıştırır bisküvi kalıbının yanına kadar getiririm ben.''
     Hamur teknesiyle hamur taşıyor, günlerce sonra evine gelince sırt üstü yatıyor. Sıska küçük adam iş hayatına karşı nice koca cüsselilerin bir kaç gün dayandıkları ve işten güçten el etek çektikleri işle birlikte yüzünde de derin bir anlam var. Evine ekmek götürüyor. O kişi evet o küçük adam işten korkmuyor.
     Bazen eve ekmek götürmek için çok şey istemez veya şöyle söyleyeyim çalışmak için sadece tembelliği bırakmak için istek, azim ve kararlılık azmetmek sabır güçlü bir irade başka da bir şey istemez.
     Evdekiler ekmek ister su ister, götürmek gerek.
     İstek ve talepleri çok mu?  Çok mu pahalı şeyler istiyorlar?
     Biraz çeşni olsun diye yemeklerin üzerindeki buhar kokusu biraz değişsin diye biraz aromatik bir şeyler de bulabilsen sofraya getirebilsen iyi olur. ‘’Onlar da biraz sabır etsinler emeklime az kaldı.’’ Artık emeklisine az kaldı işi de eskisi gibi acı vermiyor. Çünkü yolun sonuna geldiğini hissediyor. Kazandıklarının şıngırtısını kovadaki suyun şırıltısını duyabiliyor. Doldurduğu o kovaya döktüğü alın terlerinin kokusunu, ''Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik yine de sonunu iyi getirdik sona geldik. ''Diyor.
         Bu da iyi mi?
       ''Tabi ki iyi çalıştığıma sabrettiğime şükrediyorum. Bana çalışma gücünü veren Rabbime teşekkürler ediyorum.''
    ''Ayrıca ben vasıfsız bir işçi iken çalışmamın bir değeri yok iken hatta özürlü duruşuma göre bana saf salak benzetmesi yapılıyorken işyeri benim çalışmama bir değer biçti. Emeğimin hiç bir önemi yok iken emeğimin karşılığı olarak emeğime verilen bir değer ve önüme konulan iş. Ben de değerlendirdim. Çok şükür buna da şükür gerek. Ben vasıfsız eleman iken hayatta yaşam alanımı genişletti ekonomik gücü elime verdi o iş ki içime bir ferahlık gönlüme bir güneş gibi doğdu. Ömrümde hiç görmeyeceğim yumuşak yatak, mobilya, telefon, bilgisayar bu işyerinin varlığı ve emeğimin değerinin karşılığı eden kazanç ve önümdeki iş sayesinde gördüm. Kendine güven veren iş. Bu da şükür gerek.''
      Şimdi yavaş yavaş attan inip arabaya binmeyi düşünebilirsin. Dikkat et yavaş yavaş ayağını yorganına göre uzata uzata zamanında sırtından dökülen terleri de unutmadan.
      Nasıl emeklilik? 
     İyi çok iyi. İnsan geleceğini önceden göremiyor zamanın içinde gençlik çağında dolanıp dururken bir bilebilsen geleceğinde bir gün geleceğini bir düşünebilsen de zamanın etrafında dolanmadan içinde yaşayabilsen, işte o zaman taşı tam gediğine oturtursun dalgalarla boğuşmazsın hayat ipini kendi elinle dolaştırmazsın, iyi ile kötüyü kâr ile zararı birbirine karıştırmazsın.
     Hayatı sımsıkı tuttum bak şimdi salmıyorum işte niye? Çünkü hayattan yeterince darbe yedim feleğin çemberinden bir kaç kez geçtim de o yüzden.
       Hepimiz feleğin çemberinden geçiyoruz ama bazılarımız yine bildiğimiz gibi hayatın ipine sıkı sıkıya sarılmıyoruz bir aşağı bir yukarı debelenip duruyoruz hala bazen de  hayali yel değirmenleriyle boğuşuyoruz niye? Çünkü onlar içlerinde gömülü olan hayal, istek, arzu ve temennilerine en kısa yolda kestirme yoldan ulaşmayı akıllarına koymuşlar gün bulup gün yiyenler, belki bir gün amaçlarına ulaşırlar o beklemeyi tembelliği seçenler belki toprağa gömülünce karşıların çıkar bekledikleri şey,

    Hayat yolu bu inişli çıkışlı, yokuşlu engebeli, hepimiz de hayat yolcularıyız. İneceğiz çıkacağız yokuş tırmanacağız ve nihayetinde bir yerlere geleceğiz bazılarımız apalayarak bazılarımız yürüyerek, bazılarımız koşarak, bazılarımız uçarak. Ama önce hareket harekette bereket vardır beklemekle oturmak olmaz, bir tas tuzlu çorba bile önüne gelmez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder