Her bölümün bir neşelisi vardır. Sırf zaman neşeli geçsin diye Bıdıl Fatma da bu bölümün en neşelisi. Sanırsın ki mercimek ağacı solgun yanaklı küçük gözlü her zaman soluk soluğa çalışır kafasının içinden saçlarının diplerinden ter akar. Paletler boş boş gelmiş patron gördü, amir gördü, çavuş gördü hepsi de kaşlarını çattı. O bücür de bu ‘’Benim suçum mu?’’ der gibi baktı. ‘’Ahtapot gibi kullarımı dört bir yana uzatamam ya giden mal bu ensesinden de yakalayıp getiremem ya Allah biliyor ya şu bozuk sıraları daha çok birbirine karıştırasım geliyor.’’ Zaten kendisi de diken üstünde iş görüyor beyninden ateş fışkırıyor iki kolu iki ayağı var yetişmiyor bir de iki de bir başına dikilenler ‘’haydi haydi,’’ diyenler. Ona da sanki ‘’Haydi bırak git,’’ der gibi geliyor.
İşini neşeye vurmasan vakit geçer
mi?
Neyse büyük başlar dağılmış
sıralar da onun gözüne daha sıralı geliyor. Fırın ustası sıraların düzgün
gelmesine önem vermiyor.
Fırından gelen bisküvi sıraları düzeldi onun
üzerindeki kara bulutlar da gitti. O da hemen neşeleniverdi. Gülmeye bülbül
gibi de ötmeye başladı onların arkalarından horozlanmak yerine giden sıraların
peşine düştü, fırladı, hopladı, koştu yakaladı. Gözleri parlak sırtı su gibi
ıslaktı yüzü de kıpkırmızı kesilmişti. Kadın öfkesine ve neşesine ayar geçmeyi
çok iyi biliyordu. İşi onu sepetledikçe o da işinden kendine dermanlar
çıkartıyordu. Onun eline dokunmayın şimdi onun hızını kesmeyin o kendi hızını
tam gelen sıralara göre ayarlamış, kendini seviyorsan, çayı seviyorsan,
sigarayı seviyorsan öyleyse işini sev, işine sarıl, ‘’Fırında pişmiş yenice de
çıkmış hanımların beylerin taze körpe bebelerin ağzına layık mis gibi bunlar
mis,’’ diyerek topluyordu. Kendisi de bir tane yedi gözlerini yumdu bu halde
mutlu bir şekilde şarkısını tekrar mırıldandı. ‘’Tam krallara layık ustam yapar
ben de toplarım.’’ Onu duyanlar ne nameler düzüyorsun yine derler o da ‘’Bisküviye
name düzerim ben onu seversem o da beni sever ekmek verir çay verir sigara
verir.’’
Sabah sabah yeni açılmış yedi veren
gülleri gibi acele acele yürüyor acele acele iş görüyordu. Sabah sabah ter
banyosu yapmış olduğu halde gülümsüyordu hoşuna gidiyordu böyle çalışmak kendi
hızıyla yarışmak çenesi de düşük olmasa, neden? Çenesi düşük olması iyi bir şey
değil mi? Çenesi düşük olmak yaratıcılıktır, ne güzel işte karanlık ve pis
kokan şeylerden de haber vermez neşeli biçimde cümleler kurar bizleri
neşelendirir. Eğer ki neşeli çenesi düşük olmasa vakit nasıl geçerdi? Ölü gibi
uyuz gibi hep uykulu uykudan yeni uyanmış gibi hamile kadınlar gibi karnında
gübre yığını taşırmış da sıkışmış gibi elinde önündeki işe varsam mı varsam mı
der gibi üstelik hep de dersin ah keşke şimdi işte olmasaydım ne güzel evimde
oturuyor olurdum.
Herkes de bilir onun fotoğraf çeker
gibi çalışanların nakkaşlarını çektiğini bazılarını da orada sergiler sonra da gören duyan evlerine varınca
evlerinde iş diye bu kadının yaptıklarını anlatır. Bu kadın o gösteriyi de
burada yapıyor bizleri de güldürüyor. Buna rağmen kadına deli salak saf
benzetmesi yapıyorlar kadın başına bir bela mı almış birinizin başına papuç mu
fırlatmış, ‘’Hayır.’’ Birisinin bir yakını da öldü mü ilk o diyor, ‘’Emir
Allah'ın başınız sağ olsun.’’
O da herkes gibi ekmeğinin mücadelesini
veriyor. İşte onun için bisküviyi çok seviyor ona nameler düzüyor. ‘’Hey gözünü
sevdiğim bisküvi sen ne de güzel bir nimetsin mis gibi de kokarsın çayın
yanında da iyi gidersin. Ye, ye üstelik de bedava, durmadan ye,’’
İnsan bir işte çalıştı mı işi kendi
götürmesi yürütmesi gerek Allah insana neden iki el vermiş? ‘’İş tutsunlar,’’
diye. ‘’Biz de bisküvi tutuyoruz işte, ben hayatımda hiç el işi görmedim ilk
bisküviyi gördüm onu tanıdım onu sevdim başka da iş istemem, fabrika istemem. Çünkü
bu koku bu doku bu doygunluk bana yetiyor. Ben bu yükü çekiyorum daha fazla bir
yük de istemem. Çok fazla dallanıp budaklanmak da istemem. Çok fazla dallanır
budaklanırsam başına iş alırsın bela alırsın her yeni bir iş beladır yani
risktir kârı ve zararı beraberinde getirir. Ben de bela veya zarar istemiyorum
alıştım bu işyerime, bu işime belki cesaretsiz korkak diyeceksiniz kendine
güveni yok diyeceksiniz ama hayatın yanlış yollarına sapmaktansa kendi hayatımı
düzen sokmuşken, rahatımda iyi iken neden rahatımı huzurumu kaçırayım öyle değil mi?’’
Bu düşünce bu görüş bana da o kadar
mantıklı geldi ki okuma yazması olmayan bu kadını hayat yolumda kendime rehber
edinesim geldi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder