12 Eylül 2017 Salı

TİRİDİNİ YEMEDEN İŞE GİDEN MEMEDİM


Tiridine tiridine tiridine bandım  
       Karısının hazırladığı tiridi yemeden işe gitti. Uykuya dalınca uyuyakalmış. ''Tirit yemelisin,'' o ise karısını dinlemiyor bile üzerini giyiniyor yemeğe yanaşmıyor sofra ortada duruyor. Karısı alelacele hazırladığı sofrada kollarını da sıvamış elinde  kaşık elinde tabağa tirit koyarken malagını da sarkıtmış yüzü durgun belli ki eli ayağına dolaşmış canı da sıkılmış, ''Sıkışırsan yardım ederim,'' demişti oysa kocası ona, karı koca aynı vardiye işe giderlerse sonuç böyle olur işte, ''belki yarın bir gün edebilir'' ama bu gün geç kaldı geç uyandılar. 
       Sanki servis gelmiş de durakta beklermişcesine kocası da alelacele yemeğe bile el sürmeden karanlığın içinde ölü gibi süzülen görüntüsüyle o kaskatı suratıyla servis yoluna bakıyor. Sanırım yeterince öfkelenmiş kulağına gelen sesleri dinlemiyor az sonra yanına yaklaşan arkadaşını dinlemiyor ona bakmadan dönüp oflamaya puflamaya başlıyor. 
      Kadın ise sürekli beceriksizliğinden yakınıyor aceleyle işleri birbirine karıştırdığından, oysa saati de kurmuş o uyandırıyormuş beklemedeymiş yattığı yerden saatleri sayıyormuş  zamanın gidişini  ve zamanın yayılışını gözleri açık örtüsü üzerindeyken kımıldamadan dururken ''yemeğe hazırlasam iyi olur,'' diyormuş.
     ''Haydi kalk anca yetiştiririsin.''
     O kımıldamıyor eriniyor, gücü yetmiyor kalkmaya, üşeniyor, ''Daha fazla zaman kaybetmeden kalk, sanırım kocan da adamakıllı acıkmıştır.'' ''Tirit yapacağım.'' ''Hımm kokusu buralara kadar geldi.'' Öyleyse hemen yemek işine dön, bir an önce, anca pişirebilir yetiştirebilirsin.
     Ayağa kalkmaya davranıyor. Saate bakıyor  yastığının yanında yorulan kolu bir demir gibi ağır kalkmıyor, sadece parmaklarında az bir canlılık var darmadağın olmuş hayata küsmüş gibi. Kapı önünde duran niteliği belli olmayan terliklerini bitkinlikten yorgunluktan hayata didişmeden yorulan terliklerini buluyor, ayağına geçiriyor.Ayak izlerini izlemekten yorulan kurtulmanın çarelerini arayan ya da bir ara dinlenmenin gerektiğine inanan, bir çaresizlikle süregelen hayatında bildiği bu durumun başında, başka çareler de umarak, tirit yapmak için bayat ekmek ve et suyunun başında gözleri saatte nöbet tutuyor.
     Eşi üzerindeki örtünün altında saate aldırmadan iç geçiriyor örtüyü iyice çenesine çekiyor. Nasıl olsa karısı uyandı onun yerine o saati gözlemleyecek ve onu uyandıracak. Öyle ki sürekli kulağı seste olacak o da eşine dönerek şöyle diyecek. ''Sofra hazır!''
     Peki sen olsan nasıl derdin? Ya da başka türlü nasıl olurdu? 
     Ben olsam ikimizde çalışıyorsak birlikte kalkar birlikte hazır edelim sofrayı. Şimdi  kadın tek başına yetiştiremez çünkü iş kadının gözünde büyüyor. Hem iş hem ev hem çocuklar, hepsini düşünmek ve hepsine bakmak için. 
       Ben olsam çalışmazdım
       Ben olsam kendimi üzmez elinden gelen en kolay yemeği yapardım.
       Gidip en kolay yemeği hazırlayalım ne yemeği? Tirit hazırlayacaksın ya fazla bir şey de lazım değil, fazla bir zaman da gerekmez üstelik.
       Ama zaman yetişmiyor, kocası yemek yemeden işe giderken karısı da ardı sıra, ''Yine de yemelisin'' derken, kocası da solgun suratıyla karısına bakarken diyecek ki ''Yemeden doydum,''
       Başka ne yapabilirsin? Bir düşün istersen eşin için başka ne yapabilirsin? Sen bensin, ben de senim biliyorsun bunu, 
       Bildiğim içinde işte başka ne yapabilirim? Diye düşünüyorum. Ya da bana söyleyebilirsin, ''akşama şu yemeği yap,'' diye o zaman yemek telaşı da olmazdı.
      Kadın eşine yediremediği tirit yemeğinin başında duruyor,  kolları yorgun ara sıra başını kaşıyor, esniyor, kendi iç sesini dinliyor. Yatağa yaklaşıp biraz daha uzanıyor sonra kalkıyor, kendi iş kıyafetlerini hazırlıyor, önlüğünü önünü siliyor, temizliyor baş örtüsünü ütülüyor, çocuklarının yemeğini hazırlıyor. Bir taraftan kendisini işe hazırlarken bir diğer taraftan da sakarca döküp saçtıklarını topluyor sakarlığına beceriksizliğine kızıyor, elleri çalışmaktan yorulmuş kırış kırış olmuş üstelik onları kremle düzeltmeye  çalışırken hantal bedeni önünde el pençe divan duruyor,  kendi yaptıklarını kendisi eli ile bulamaca çeviriyor. Her yer, her iş, her bir yerden ayak diriyor, isyan ediyor çocuklar gelene dek hiç durmuyor, çocuklar geliyor çocukların sesi onu boğuyor, sigarası ağzında iken çocukları dili ile tırpanlıyor sanki zor soluk alıyor . Şimdi çocukları hırpalama vakti güçsüz olana vurmak gerek enseye bir tokat indiriyor. Kendisi hayatta direnmeye çalışırken elleri bilekleri, omuzları ağrıyor iken o iş hayatının içinde ayakta kalmaya çalışıyorken o sadece çocuklara kızarak bağırarak bazen de enselerine bir tokat vurarak kendini boşaltıyor. Oysa ondan hem kadınlık hem annelik bekleniyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder