6 Eylül 2017 Çarşamba

TATİLE GİTTİN Mİ DENİZİ GÖRDÜN MÜ


Kadın işçi servis durağında bekliyor. Başında beyaz örtüsü ile üzerindeki giysisine dayanmış gözleri sürmeli yüzü boyalı başörtüsünün önü kalkık yalnız derisine yapışan elbisesinde ıslak terin kokusu var. Yüzüne vuran hafif gerginlik biraz suratı asıkmış gibi görünüyor. Göz çukurları belirginleşmiş, sessizce gülüyor, ter kokan elbisesi içinde ince uzun sırık gibi uzamış ağzının bir köşesiyle de dişlerini gösteriyor gülümsüyor bazen de başını eteğine kadar eğiyor öyle gülümsüyor.
Servis yaklaşıyor. Elleri birbirlerinin ellerinde bu kez ağzının sularını akıtarak can dostuna bakıyor onunla konuşuyor. ‘’Daha konuşmadı mı? Bu daha başlangıç mı?’’ Havadan sudan arkadaşından ayrı kaldığı saatlerde yaptığı işleri anlatıyor. ‘’Nasıl geçti bensiz bir günün?’’ ‘’İşte bildiğin gibi,’’ diyor, lafı burada kestirip atıyor ama devamı var. Lafını yarım bırakıyor talihsizliğinden yakınıyor, çocuklar, ev, iş sonra tekrar dönüp arkadaşına bakıyor onun durumu da kendisininkinden farklı değil çünkü. Can dostu, arkadaşını konuşturmaya çalışıyor onu rahatlatmak için, ‘’Neler oldu? Neler oldu?’’ Her şeyi anlat.’’ Diyor.  Can dostu ile işyerine giriyor. İyice canı sıkkın ‘’Çok şanssızım işler hep tersine gidiyor.’’ Diyor.  Kendisi eski işçi çok çalıştı çok yoruldu demir yığını makinelere dayanmaktan, bitmek bilmeyen saatlerden, ağır ağır kazanları kaldırıp indirmekten, gücü daha yerinde o işler ondan henüz geçmemiş ama kendi bedeni orada iken ruhu da ta bilmem nerelerde,  başka yerlerde olmaktan o da yoruldu, işte yüzündeki sertlik bu yüzden can dostuna ne kadar şanssızım demesi de bu yüzden, ‘’Ah serin bir deniz kenarında köprüde balık ekmek yemek, dolmuşa çek dostum demek, ah ne kadar da güzel olurdu.’’ Kendisi makinenin başında iken bunları düşünüyor, derin bir anlamda uzun uzun hayal ediyor, teni terden sessizleşmişken ama hala da su gibi ter içinde iken gözlerinin içi de hayallerinin doruğunda ışıl ışıl parlıyor. İki elinin on parmağı da kremaya bulaşmışken. Yanından gelip geçen sıralı bisküvilere bakarken.  
     ‘’Zaman nelere gebe belli değil bakarsın iki yakanız bir araya gelir.’’ Diyor, can dostu, ‘’Bakarsın bir gün kim bilir gidersin oralara deniz kıyısına.  Suyun içinde dizlerine kadar suya batmış sanırsın ki denize girmiş de yüzüyormuş gibi. Denizin içinde öylece durur biraz da ilgiyle denizi seyrediyor gibi poz da verirsin. Vücudun tüm elbiselerin de ıslak kim bilir belki bir gün denizin kıyısında Akdeniz’in öteki ucunda Torosların arkasında kim bilir.’’ O ise şaşkın şaşkın can dostuna bakıyor biraz yavaş salla da dediklerin tutsun dilinin ucundan kaymasın. 
    Can dostu, ‘’Neden olmasın?’’ Der gibi geriliyor. ‘’Hayalsiz de yaşanmaz ki kör, kör git git gel böyle de olmaz ki böyle de yaşanmaz ki tekrar arkadaşına hayallerimiz olmasa bize bu işleri kim yaptırabilir? Gözlerimizin önünde hayallerimiz olmasa,’’ arkadaşı yine biraz şaşkın biraz umutlu hayallerini düşünüyor. 
     Önündeki işi onu kendine daha çok çekiyor. Ekmek katık, yemek, olsaydı o zaman olurdu belki şimdi ipin ucunu bir kaçırırsak sürün dur bir kış boyu.  
      Sürünüyoruz, süründükçe de o tatiller bize çok uzak gelir. ‘’Evet,’’ diyor, can dostu ipin ucunu bir kaçırdık mı bir daha yakalayamayız. Tekrar önündeki işine bakıyor kazan kaldırıyor kazan indiriyor. O işinin peşinde iken hayalinde suya giriyor, sudan çıkıyor. ‘’İpin ucu ben de henüz ipin ucunu kaçırmadım,’’ diyor. Elimi azıcık salıversem salıvermiş gibi yapıyor. Sanki bolluktaymış da azıcık ipin ucunu salınca bir şey olmayacakmış gibi arkadaşına bakıyor o ne diyecek acaba? Can dostu,’’ Sen en iyisi git. Git bakalım gir bakalım o suyun içine ne bulacaksın.’’
       O denize tatile gidiyor ipin ucunu çok sıkı tutuyor. Ama aldatıcı bir tatil, o denizin üzerinde poz verirken yaslandığı kısa bir an ve ağustos sıcağı, bir de o kısa bir an içinde kimin aklına gelirdi ki omuzlarının kollarının sırtının yanacağını kemiklerinin ise yoğrulmuş gibi ağrıyacağını. O da eller gibi sadece deniz gitmek tatil yapmak istemişti. Kendisinin bir gözü yola bakıyor iken diğer gözü de denize bakıyor. 
      Biz denizin içinde iken siz kıyıdakiler bizim fotoğrafımızı çeker misiniz? Biz biraz daha suyun içine dalarmış gibi yaparken. ‘’Suya denize bakıyoruz suyun içinde çömelmiş gibi yapıyoruz başımdaki şapka ters dönmeseydi son poz çok daha güzel olacaktı.’’ 
      Haydi çıkalım sudan.
      Denize girdik mi? Girdik.
      Tatile geldik mi? Geldik.
    Hepsi bu mu yani? Hayır bu değil, yol kenarlarında kır lokantasında kahvaltı yapar bir poz da oradan, on liralık kahvaltıyı elli liradan da yedin mi?  
        Sırayla soyularak ve ipin ucunu da kaçırmayarak soğuk duş etkisi yapacak şekilde ayağımızı da yerden kaydırmadan ayaklarımız da yere basa basa ilerleyerek, ilerlemek. 
      O tatile gitmiş özelliğiyle işyerine geliyor. Sırayla dikilip birbirimize baka baka ve kollarımızı birbirine uzatarak sarılarak birbirimizin yüzlerine yapışıyoruz. O ipin ucunu tutarken suya girişine muradına erişine ve kıyıdan gelmiş özelliğiyle bize kaynaşmasına bakıyoruz. Onu seyrediyoruz.
        Can dostunun ağzının suları akıyor suratı bin karış dudakları da büzülmüş biraz morarmış arkadaşı ise lastik gibi sünmüş seviniyor. ‘’Tatil gibisi var mıymış insanı yepyeni yapıyor.’’ Gelecek yılda gitmeye kararlıydı. Orada başka neler olduğunu da bilseydik tatilden dönenlerin başka neler yaptıklarını. Bilen yok. Belki de senin benim durduğum gibi durup kıyıdan deniz bakıyorlar belki de yüzüyorlar, bilen yok. Güzel fotoğraf çekmek için zaten çekilmiş bir sürü poz var iken, saçlarını geri savururken çek, denizin on metre kadar içinden çek, kıyısından çek, denize bakarken çek, kıyıya bakarken çek nasıl şimdi?  Denize dalıyormuş gibi yaparken çek, yüzerken çek, kıyıya doğru yürüyorken çek, kumları ayaklarımızda savururken çek, sen de denizden çık sende seyret güzel çekmiş mi çeken kişi kendi selfi çubuğunla da çek birbirinize yüzlerinizi dönük çek ıslak deniz kıyafetleri içinde çek. Güneş denizin üzerinde doğarken batarken ayrı ayrı çek.  Başkalarının yüzüşlerini uzaktan çek, ‘’Sen onların içinde yok musun?’’  ‘’Yokum.’’ Kıyıyı çek yaşlı turistleri kocamış uzun boylu kuş gibi olanı çek. Yaşlı ama nasılda yüzüyor öyle değil mi? Sanki balık olmuş yüzgeçleri var. Çok uzun kaldı suda. ‘’Çık sudan.’’ Kıyı o kadar derin değil ama mübarek deniz de atlas gibi dalgasız kımıldamıyor, ‘’Sen de gir,’’ o çömelmiş denizi seyrediyor. 
      Ayrıca konum belirterek, kır lokantasına girerken çek, yemeği tam ağzıma götürürken çek, yerken çek, çek babam çek, çok çek ve gönder seyretsinler.  Kimse bana ‘’Sen niçin tatile gitmiyorsun? Diyemez işte gittim, gördüm ve çektim. Çektiği resimlere de yaslanarak söylüyor bu sözleri başını kaldıran o resimlere hani şanssızdı yine şanslıymışsın işte onun denize gittiğinin ispatı fotoğraflarını da çekti ve o bilimin buluşu teller üzerinden de paylaştı.   
     Yine suda bu kez poz vermiyor yarısı suyun içinde su onu ikiye bölmüş gibi göğsü suyun içinde belli belirsiz çok komik görünüyor çek çek dediği gibi de bakmıyor, suyun içinde ıslak giysileri içinde erimiş gitmiş gibi su içmiş gözleriyle tıpkı memeli bir hayvan gibi.
    Ama ben ona söyledim eğer denize gidersen arkandan bunları yazarım dedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder