İşçiler, işiyle ilgilenenler hızlı
çalışıyorlar ya da hızlı çalışıyor gibi görünüyorlar önlerinde iş tıkır tıkır
yürüyor işliyor çünkü o formayı giyip de hızlı çalışan fırının hızına
yetişmeyen var mı? Sadece fırına bağlı kalmayanlar bu fırın hızından muaf,
onlarda kendi hallerinde çalışıyorlar ya da başka hızlara tabi tutuluyorlar.
Boş durulmaz elbette işyerinde boş durmak da iyi bir şey değil herkes
çalışırken onların boş boş olması olmaz tabi.
Herkesin kendine göre bir yükü var
çektiği yüklemeciler un boşaltıyor gülen yüzleri tebessüm etmekten çizgi çizgi.
Sadece zayıflıktan büzüşmüş derileri elleri çuvallara tutunmuş bir uçtan alıyor
diğer uçta taşıma bandına kadar çuval götürüyorlar. Taşıma bandının karşı
tarafında duran da daha henüz ellerini belini dinlendirmeden ikinci çuval onu
bekliyor oluyor biraz daha oyalansa sanki çuval aşağı düşecekmiş gibi adam da kendi hız ve temposunu taşıma bandının hızına göre ayarlıyor ya da karşısındaki
arkadaşının hızına göre arkadaşı yavaşlarsa o da yavaşlıyor. Birbirleriyle bandın üzerinde ince uzun bağırarak seslerini
duyuruyorlar. Bandın sesi işçilerin seslerini bastıracak kadar yüksek değil
fakat sesler de dalgalanarak dağıldığında
motorun sesi sanki daha yüksekmiş gibi geliyor. Bu kez birbirleriyle el
işareti ellerini kaldırıp indirerek anlaşıyorlar. Ellerini indirince veya çarpı
yapınca ''Çuval bitti, iş bitti,'' oluyor.
Bir ara durup indirdikleri çuvallara
bakıyor işçiler kendi bedenleri üzerinden
geçen çuvalları en az üç yüz çuval
vardır burada fabrikaya iki gün bile
yetmez sonra tekrar un tozuna bulalı elleri yüzleri yerlerde savrulan havada uçuşanları da cabası un çuvallarına
elini değen un oluyor
Bu işyerinde tozdan un tozundan
fabrika tozunu yutmaktan kurtulmanın tek çaresi sakız çiğnemek sakız çiğnemek toplum içinde ne
kadar saygısız karşılanıyorsa da un
taşıyıcılarının bazıları sakız çiğniyor işçiler de öyle birbirlerinden sakız
istiyorlar.
Sakız çiğnemekte tıpkı sigara gibi
alışkanlık yapmış bazıları için sakız çiğnemeden durmuyor ağzına hemen bir
sakız atıveriyor ağzına çünkü elleri ne kadar çok işi üzerinde çalışırsa ağzı
da o tempoda sakız çiğniyor. İşine tempo tutarken kendini ayarlıyor.
Sakızı patlatanlar küçük küçük çıtır
çıtır çıtlatarak çiğneyenler özene bezene ağzı kapatarak çiğneyenler eğlenmek
için çiğneyenler. Bazıları da sırf falı için sakız alıyor. O günlük falına
bakmak ve o umutla yaşamak için ceplerindeki bozuklukları sakıza harcayanlar.
Sakız çalışanların ellerinden tutan yegane şey, arkadaşı, sanırsınız ki onca işin üstünden beş kuruşluk sakız geliyor. Çalışanın yüzünü güldürüyor sakızı ağzına atıverince neşeleniveriyor küçük gözlerinin içi gülüveriyor.
Sakız çalışanların ellerinden tutan yegane şey, arkadaşı, sanırsınız ki onca işin üstünden beş kuruşluk sakız geliyor. Çalışanın yüzünü güldürüyor sakızı ağzına atıverince neşeleniveriyor küçük gözlerinin içi gülüveriyor.
Bu sakız nasıl bir şey öyle? Küçücük
bir şey halbuki, ‘’Bunun şekerlisi de var adamlar yapmışlar ama onlar hemen
ağızda küçülüveriyor bitiveriyor çocuk oyuncağı gibi kalıveriyor. en iyisi sen
dost canlısı şekersiz sakızlardan al hem ağızda büyüyor hem de aynı kalıyor
nasıl bir şeyse’’
Gerçek sakız, ‘’Gerçek sakız mı?
O da ne demek?
‘’Küçük ama ağza aldın mı ağız
suyu ile birlikte içine çektin mi tadı damağına geliyor ve büyüyor. Sen de
denemelisin mutlaka ben sakız çiğnemem, deme sen de dene.’’ Sakızı upuzun dikdörtgen
şeklinde önce burnunun üzerinden sürerek gezdiriyor kokluyor kağıdından da
kendine yeni bir umut ararcasına falına bakıyor ve elindeki kağıdı daha sonra
katlayıp iş önlüğünün üst cebine koyuyor. Sakızda sıkılınca sakızın rengi de
hafif dişlerinin sarı rengini aldığında o sakızı hiç atmaya bile tenezzül
etmeden tekrar kağıdına sarıyor üst cebine yerleştiriyor. Sakız onlar için bir
ganimet kadar değerli sakız bu öyle çiğneyip atmak olmaz. Onun sakızla
geçireceği koca bir günü var.
Dayanamıyor tekrar çıkarıyor sakızı cebinden tekrar un çuvalları belinin
üzerindeyken o davranıyor sakıza, olabilecek en kıvrak bir hızla sakızı
kağıdından çekip çıkarıyor, son bir damlasına kadar kağıttan çıkarıyor ağzını
eze büze kağıdın içine sokuyor ağzı kağıdın içinde saklı orada bir müddet öyle
kalıyor ve sakızın tamamını ağzının içine çekip alıyor.
Çok mutlu oldu şimdi çok, karşısına
görevli amir çıkıyor o da aldırmıyor sakız çiğneyenlere ''Kolay gelsin,'' diyor
yüksekçe bir sesle. Ceplerine sıkıştırdıkları sakızları onlara itaatkar bir
sevgiyle ağızlarında geviş getiriyorlar, ağızlarının sularını bir getirip bir
götürüyorlar.
Toplum yerinde sakız çiğnemek hoş bir
şey mi? Bana sorarsanız hiç de hoş değil. Ben olsam çiğnemem. Toplum yerinin
toplumda çalışmanın bir kuralı var çünkü. Ama bir başkası da ben sakız çiğnemem
diyemez sonuçta o da bir ihtiyaç sen çiğnemiyorsun diye diğerleri de çiğnememezlik
edemez. Sonuçta onların ihtiyaçları varmış çiğnemişler üstelik kendilerini de öyle alıştırmışlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder