27 Kasım 2017 Pazartesi

MOR KADINLAR

                                            MOR ODALAR
  Gözlerimde mor halkalar görüyorum. Tepemdeki lambanın ışığı gözlerimin önünde titreşiyor sadece lamba gözlerimin önünde duruyor.
           Sarı duvardan yere düşen sıvaları görüyorum yayılıp giden sarı sıvalar gözümün kenarlarında ki mor çizgilere yapışıyor.
         Bir ses duyuyorum oğlumun sesi somyenin altına gizlenmiş oradan bağırıyor bana ‘’Anne! Anne!’’ O ses ki korkudan alçalıp yükseliyor.
        Bir oda görüyorum bütün eşyaların yerleri değişmiş devasa bir deprem olmuş gibi sanki her yer her yerde.
       Kızıla çalan saçlarım püskül püskül olmuş o ince ince taranmış saçlarım kim bilir onun ellerinde kaç kere kirman olup bükülmüş.
        Ben kendimi donduruyorum gözlerimle etrafı seyrediyorum sadece kulaklarımdan gitmeyen o ses tıpkı iri bir hayvanın canavarın sesi benim ayağımda prangalar bir yere gidemiyorum. Hayvan tepiniyor, tepiniyor üzerimde,
      Bak evimin köşesinde örümcek yuva yapmış ağı var, bak onunda üzerinde su damlacıkları var beyaz su damlacıkları o da ağlıyor.
        Baktı yüzünün gölgesi duvara vurmuş. Duvardaki yüz hiç de kendi bildik yüzüne benzemiyor. Saçları arasından akan kanlar kan deryası olmuş yüzü, kafası kan deryası içinde yüzüyor. Kafasının içindeki ıslaklık saçlarını bir araya toplamış saçları arasında kendi kanı ışıl ışıl parlıyor.
       Kadın sağlam sert ve dayanıklı demir gibi sadece gözü oğluna takılmış oğlu bir tırtıl gibi somyenin altında kıvrılmış. Kadın ayaklarına cam kırıklarına basa basa kırt, tık  çocuğuna doğru el yormadı ile ilerliyor, tıpkı bir salyangoz gibi  sürünerek somyenin altına süzülüyor şişmiş sivrilmiş başını somyeye çarpıyor.
         Pencere camından içeri ışıklar giriyor evin içindeki kırık dökük eşyaların üzerinde parlayıp  sönüyor,
        Ayağının altındaki tahta buz olmuş her bir kırık cam gibi yuvarlak veya sivri,
       Kolumu kaldıramıyorum elim bileğim yanıyor avucumun için kendi kanımdan ve terden ıslak ve nemli yapış yapış,
      Tam da kocası onun üzerinde yükselirken kaskatı kırmızı suratlı, püskürtürken köpüklü ağzının salyasını,
      Kadına şiddet her yerde her dört duvar arasında hemen yanımızda, yukarıda, aşağıda, içeride, dışarıda her yerde, kadınlar susuyor.
     Hayvan tepiniyor, ayağı zincirli kadın, sahiden iri bir hayvan tepiniyor
      Bu kadına ilk vuruşu da değildi kadın ilk önceleri tabi ki arkasından ötekilerin de geleceğini bilemedi bir iki üç üstelik defalarca da saydı kadın bir iki, bir iki, bir iki üç,
         Masaya sandalye ye bak havada uçuşuyor, bak su dolu bardak yerde yuvarlanıyor, bir tepsi pasta kadının kafasında ne hale geliyor, bak kadının kafasının içi ne halde her taraf pasta kırıntıları yerde de iki çatal iki kaşık var.
        Ansızın gelen bağırtılar kadının kulaklarının içi uğulduyor. Neden? Neden?
        Kadın şiddetin dozajı arttıkça kendini donduruyor şiddet azaldıkça o da bir yanıyor bir donuyor güneşten çıkıp gölgeye sığınıyor.  
       Şu eve bak mavi panjurlu eve, evin dört tarafında da beyaz perdeler var çeşmesinden de yaz kış sıcak su akıyor duş kabini de içinde
        Duvarlarında onda da çatlaklar var altın renginde pencere pervazlarında altın gölgeler halinde kadının kanıyla çizilmiş resmi var.
       Kadın penceresine siyah ve kalın bir perde çekiyor
       Kim bilir başka bacalardan ne acılar yükseliyor. Dumanlar yükselirken her bacadan hepsi de sus pus gibi
       Kadınlar ancak birlik olurlarsa şakılar. Bulaşıklar yıkanır, küllükler de halı altına süpürülmez.
        Uçup gidiyor kuşlar uçup gidiyor serpilen tohumlar ama bir kadın tek kaldı o tek başına şakıyor ötüyor.
       Kadınlar hızlanarak gümüş rengi bir zincir oluşturdular o sarı odalı şiddet mağduru kadının evinin önüne kadar geldiler oraya kadar yükseldiler.
      O kadın cam kırıklarıyla dolu ayakları ile yerleri kendi kanıyla çizerek ilerliyor oturma odasının duvarları sarı iken kırmızıya dönmüş kendi havası da gri
       Şimdi herkes gitti o kadın tek başına yalnız. Herkes kendi evine kahvaltı yapmaya gitti. Kadın kendi evinin duvarları içinde kırılan dökülen eşyalarıyla birlikte, Vakit çok erken kocası şiddetin hemen arkasından geri dönmez arkada bıraktığı enkazı görmek istemez. Bekledi. Karanlıklar içinden uzanan bir el bekledi. Tutacak bir el. Ama hiç kimse o eli tutamadı o kendi kendisiyle baş başa baştan aşağı da tel tel lime lime, tel kadın olmuş. Şiddetin her türlüsü sarsıyor beni, sanki dünyanın bütün ağırlığı benim üzerimden geçiyor. Kocamın kemerli tokası benim sırtımda kaburgalarım kırılıyor.  
        Kırmızı, sarı, mor kadınlar yol boyunca ilerleyen kadınları görüyorum. Yan taraflarında da salından hayvanları, türbanlı, türbansız, okumuş, okumamış kadınları her yanımda kadını döven ayak seslerinin  titreşimlerini duyuyorum.



  

1 yorum:

  1. Şiddetin her türlüsüne karşıyım. Kadın döven erkek güçsüz erkektir.

    YanıtlaSil