Sevinçliydi yeni bir işe başlayacaktı.
Sanki ona verilmiş bir armağan gibi bir
armağan almış kadar sevinçliydi. Duyguları tertemiz pırıl pırıl duru sabunuyla yıkanmış
gibi evinin yolunu tuttu. Artık onun da bir işi vardı işli biri olmanın gururuyla
yürüyor yürüdükçe hafifliyordu. İlk karşılaştığı insana nasıl işe girdiğini
anlatacağını merak ediyordu. İlk karşısına kim çıkacaktı? Elinde işe girdiğine
dair belge ve iş önlüğünü pantolonu kendi üzerine göre dikilmiş yine de eve
gelince giyince tekrar bakacaktı.
Evinin kapısını önüne gelince sevinçten
ayaklarının bağı çözüldü ve tekrar canlandı ilk karısı görünmüştü onu görmüştü.
Karısının karşısında bir aslan gibi yelelerini sallaya sallaya salına salına
yürüdü. ‘’Bak bak,’’ dedi. ‘’Kokusu geliyor mu? Bak bu da benim zaferim, işe
girdim her gün kapımızın önünden geçen o kalabalık orduya ben de girdim. Ben de
o çemberin içindeyim artık,’’ sevinçli hareketleriyle gülümsedi. Karısı
''Hayırlı olsun,'' dedi. Onunda sevinçten sesi tıkanmıştı, kış geliyordu odun
kömür, limon portakal
Açılan kapılar açılan iş kapısından
onların evine ışık giriyordu o da zaten o kapıyı hep açık bırakmak istiyordu.
Ne yani kapımızın
önünden her gün ırmak akarken ben de bir olta atıp balık tutmayayım mı?
Yakalamayayım mı? Hazır toprağıma serilmiş önümde hazır iş, dedem de çalışmış üstelik.
‘’Keşke benim torununum da çalışsa o da görse bu fabrikaları,’’ da demiş.
Üstelik yeni de evlenmiş. Henüz fabrikanın kapısından içeri girmeden işe
başlamadan düşündüğü şeylerle tekrar acı acı gülümsedi başka bir iş mi var?
Öyleyse işimize sahip çıkalım yolumuza da
Çok sevinçli yeşil bir yola girmiş
kadar sevinçli soğukta titrediğinde bile sevinçli kafasından kovduğu düşmanları
vesveseleri için sevinçli,
Onun içinde ağaçlar yapraklanmış çiçek
açmış özlem duyduğu aradığı şey sanki pusuya uykuya yatmış da onu bekliyormuş
da bulmuş kadar da sevinçli, sıkışmış daralmış yoğunlaşmış karanlıkta kalmış ta
bir ışık bulmuş kadar sevinçli hissediyordu kendini. Kuru kalabalıkta arkasında
gürültü önünde insanlar ve onun ruhuna dokunan ilhamlar.
Çalışmak için başladığı bölüm bisküvilere
kalıp basmak baskı yapmak. İşi zor ama öyle büyük bir coşkuyla yapıyorlar ki o
coşkuyla yapanlarda genellikle köyden gelenler, daha önce
de işi olmayanlar bisküvi ile de huzurlu bir birliktelik yakalamışlar.
Ara sıra başka işlere de gönderiliyorlar
tam işi öğrenecekleri vakit yerleri değişiyor onun yerini başka bir acemi işsiz
devralıyor. Ama bir şey değişmiyor eski bildiği işine tekrar geldiğinde aynı
bildiği gibi de usta imiş gibi de koyuluyor. İşin kıymeti işi yapmakta. Deneyim
kazanmakta çok çok önemli seni donanımlı hale getiriyor seni yükseltiyor
işçilikten gelip görevlerini yükseltenler var. Bu sebeple her işi de öğrenmesi
öğütleniyor. Ne de olsa çekirdekten yetişecek ne de olsa genç ve askerden yeni
gelmiş burada kendini geliştirebilir.
Fırıncı bisküvileri pişiriyor fırın
çıkışına kadar da takip ediyor onun çok pişmiş az pişmiş olması ile o
ilgileniyor. Tadını kaybetmemesi için pişirme süresi de önemli, usta tadını
kaybettirmeden fırından ne fazla pişmiş ne de az tam kıvamında çıkartıyor.
O pişirmeye merak sarıyor. Kendinden de
emin olunca da o işi talep edecek. O uysal bir şekilde kendisine öğrenme
yetkisi veren ustalarının sözlerini dinliyor onlarda onu işi öğrenmeye teşvik
ediyor. Fırın ustalığı rütbe unvan bakımından bisküvi fabrikalarında en çok
tutulan meslek. Önce işi öğrenmesine kendisini geliştirmesine izin veriliyor sonra
o da fırınlar arasında pişmesine işi kapmasına. Ayrıca kendisinin de
öğreticilerine karşı saygılı olması gerek işi hakkında rapor vermesi gerek.
Yıllarca süren bir süreç içinde usta
olduğuna kanaat getirilince de fırın teslim ediliyor. Her bir usta öğretici
için ayrı bir yöntem izleniyor. İşe hazır hale gelenler ise ustalığa terfi
ediyor.
Evine gidince de bir gün içinde
yaşadığı süreçten karısına söz edecek. Sanki bir maceranın içindeymiş gibi
sanki o yiyecekleri daha önceden tatmamış gibi ya çalışma arkadaşları hiç
birini de dilinden düşürmeden anlatacak. Orada çalışanların anlattıklarını eski
anılarını da içine katarak coşkuyla işini işyerini anlatacak. O tat içine
karışmış olan tatlı kızları onları diliyle anlatamayacak kızların dilindeki
isimleri ile yanakları kızaracak sadece gördüklerini anlatacak bilmedikleri
hakkında da yorumlar yapmayacak.
Gözlerine anlatırken uyku bir kurşun
ağırlığında geldi yapıştı o ise yastığına sarıldı işsizliğin işe ve işyerine
verdiği hasretle o şimdi uykusunda hiçbir şey görmüyor hiçbir şey duymuyor. Sadece
bisküviden gelen kokular ve seslerden başka.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder