14 Kasım 2017 Salı

YENİ BİR İŞE BAŞLAMAK

                                        Sevinçliydi yeni bir işe başlayacaktı. Sanki ona verilmiş  bir armağan gibi bir armağan almış kadar sevinçliydi. Duyguları tertemiz pırıl pırıl duru sabunuyla yıkanmış gibi evinin yolunu tuttu. Artık onun da bir işi vardı işli biri olmanın gururuyla yürüyor yürüdükçe hafifliyordu. İlk karşılaştığı insana nasıl işe girdiğini anlatacağını merak ediyordu. İlk karşısına kim çıkacaktı? Elinde işe girdiğine dair belge ve iş önlüğünü pantolonu kendi üzerine göre dikilmiş yine de eve gelince giyince tekrar bakacaktı.
       Evinin kapısını önüne gelince sevinçten ayaklarının bağı çözüldü ve tekrar canlandı ilk karısı görünmüştü onu görmüştü. Karısının karşısında bir aslan gibi yelelerini sallaya sallaya salına salına yürüdü. ‘’Bak bak,’’ dedi. ‘’Kokusu geliyor mu? Bak bu da benim zaferim, işe girdim her gün kapımızın önünden geçen o kalabalık orduya ben de girdim. Ben de o çemberin içindeyim artık,’’ sevinçli hareketleriyle gülümsedi. Karısı ''Hayırlı olsun,'' dedi. Onunda sevinçten sesi tıkanmıştı, kış geliyordu odun kömür, limon portakal
     Açılan kapılar açılan iş kapısından onların evine ışık giriyordu o da zaten o kapıyı hep açık bırakmak istiyordu.
           Ne yani kapımızın önünden her gün ırmak akarken ben de bir olta atıp balık tutmayayım mı? Yakalamayayım mı? Hazır toprağıma serilmiş önümde hazır iş, dedem de çalışmış üstelik. ‘’Keşke benim torununum da çalışsa o da görse bu fabrikaları,’’ da demiş. Üstelik yeni de evlenmiş. Henüz fabrikanın kapısından içeri girmeden işe başlamadan düşündüğü şeylerle tekrar acı acı gülümsedi başka bir iş mi var? Öyleyse işimize sahip çıkalım yolumuza da
       Çok sevinçli yeşil bir yola girmiş kadar sevinçli soğukta titrediğinde bile sevinçli kafasından kovduğu düşmanları vesveseleri için sevinçli,
      Onun içinde ağaçlar yapraklanmış çiçek açmış özlem duyduğu aradığı şey sanki pusuya uykuya yatmış da onu bekliyormuş da bulmuş kadar da sevinçli, sıkışmış daralmış yoğunlaşmış karanlıkta kalmış ta bir ışık bulmuş kadar sevinçli hissediyordu kendini. Kuru kalabalıkta arkasında gürültü önünde insanlar ve onun ruhuna dokunan ilhamlar.
     Çalışmak için başladığı bölüm bisküvilere kalıp basmak baskı yapmak. İşi zor ama öyle büyük bir coşkuyla yapıyorlar ki o coşkuyla yapanlarda genellikle köyden gelenler, daha önce de işi olmayanlar bisküvi ile de huzurlu bir birliktelik yakalamışlar.
        Ara sıra başka işlere de gönderiliyorlar tam işi öğrenecekleri vakit yerleri değişiyor onun yerini başka bir acemi işsiz devralıyor. Ama bir şey değişmiyor eski bildiği işine tekrar geldiğinde aynı bildiği gibi de usta imiş gibi de koyuluyor. İşin kıymeti işi yapmakta. Deneyim kazanmakta çok çok önemli seni donanımlı hale getiriyor seni yükseltiyor işçilikten gelip görevlerini yükseltenler var. Bu sebeple her işi de öğrenmesi öğütleniyor. Ne de olsa çekirdekten yetişecek ne de olsa genç ve askerden yeni gelmiş burada kendini geliştirebilir.
      Fırıncı bisküvileri pişiriyor fırın çıkışına kadar da takip ediyor onun çok pişmiş az pişmiş olması ile o ilgileniyor. Tadını kaybetmemesi için pişirme süresi de önemli, usta tadını kaybettirmeden fırından ne fazla pişmiş ne de az tam kıvamında çıkartıyor.
       O pişirmeye merak sarıyor. Kendinden de emin olunca da o işi talep edecek. O uysal bir şekilde kendisine öğrenme yetkisi veren ustalarının sözlerini dinliyor onlarda onu işi öğrenmeye teşvik ediyor. Fırın ustalığı rütbe unvan bakımından bisküvi fabrikalarında en çok tutulan meslek. Önce işi öğrenmesine kendisini geliştirmesine izin veriliyor sonra o da fırınlar arasında pişmesine işi kapmasına. Ayrıca kendisinin de öğreticilerine karşı saygılı olması gerek işi hakkında rapor vermesi gerek.
       Yıllarca süren bir süreç içinde usta olduğuna kanaat getirilince de fırın teslim ediliyor. Her bir usta öğretici için ayrı bir yöntem izleniyor. İşe hazır hale gelenler ise ustalığa terfi ediyor.
           Evine gidince de bir gün içinde yaşadığı süreçten karısına söz edecek. Sanki bir maceranın içindeymiş gibi sanki o yiyecekleri daha önceden tatmamış gibi ya çalışma arkadaşları hiç birini de dilinden düşürmeden anlatacak. Orada çalışanların anlattıklarını eski anılarını da içine katarak coşkuyla işini işyerini anlatacak. O tat içine karışmış olan tatlı kızları onları diliyle anlatamayacak kızların dilindeki isimleri ile yanakları kızaracak sadece gördüklerini anlatacak bilmedikleri hakkında da yorumlar yapmayacak.
         Gözlerine anlatırken uyku bir kurşun ağırlığında geldi yapıştı o ise yastığına sarıldı işsizliğin işe ve işyerine verdiği hasretle o şimdi uykusunda hiçbir şey görmüyor hiçbir şey duymuyor. Sadece bisküviden gelen kokular ve seslerden başka.

                          

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder