Bak nasıl da havalı bakıyorlar
görüyor musun onları?
Önce üç kızlardı şimdi beş tane
oldular. Aslında onlar beş den de fazla fabrikada daha fazla arkadaşları da
var.
Bir de işyerinde gör onları
birbirlerine toz kondurmuyorlar. Hasta olsalar birbirlerinin evlerine
gidiyorlar. İşyerinde birbirlerinin işlerinin üstüne gidip yardım ediyorlar.
Yemekhanede birbirlerine yemek alıyorlar. Fabrika iş eskisi gibi onlara acı
vermiyor artık. Gözlerini biraz daha havaya kaldırıp daha havalı bakıyorlar
üstelik.
Çaresizlerdi güvensizlerdi korkaklardı oysa
şimdi birbirlerinden güç alıyorlar.
O eski haline ne oldu? Başörtüsünün örtünme
biçimi bile değişmiş. Belki de onları köylerinde bırakmalıydık böylece havalı
da olmazlardı üstelik. ‘’Ben havalı değilim hayır sadece kendimi güçlendirmenin
bir yolu güçlü göstermenin o da sadece bu şehir beni sarsmasın arkadaşlarım
beni kullanmasın,’’ diye yapıyorum. Eğer
ki bu şehir beni sarsar ben de kendimi küçük görürsem bu iş işyeri fabrika
makineler bana acı verir. Bana ‘’Ne yapıyorsun?’’ Diye soran olursa işte o
zaman ben de buralarda sürünüyoruz derim.
Şimdi işe gitme vakti.
Kendi ayakları üzerinde
durmak güzel şey kimseye borçlu kalmadan ne anneye ne de babaya,
Allah biliyor o küçücük
bedeniyle evinin yükünü taşıyor. Annesi de yıllar önce aynı fabrikada işe
başlamış.
Çalışmazsan hayallerin
hayattan beklentilerin o zaman senden uzaklaşıyor.
Gerçekler çetin yaşam
koşulları ise bir akbaba gibi bekliyor.
Çalışmayı bir de sen dene gir fabrikaya bu
havayı bir de sen teneffüs et bırak ’’Ben çalışamam ben yapamam,’’ laflarını
çünkü ben de korkuyordum ‘’Yapamam,’’ diye ‘’Çalışamam,’’ diye
Duruyor bekliyor.
Kaderindeki iplerin kendiliğinden çözülmesini bekliyor.
O ipler çözülünce onun da
terleyerek terli terli çalışmasına gerek kalmayacakmış
Çalışanlara acıyor musun?
Acımıyorum. O kişi yine
eskisi gibi oturduğu yer de bedeninden gelen sesleri dinliyor. O hantallaşmış
bedeni ile dışarı çıkıyor içeri giriyor.
Söyle o çalışanlara yavaş
yavaş çalışsınlar fazla terletmesinler kendilerini,
Ama yok öyle evde oturma
oyalanma geçti o zamanlar şimdi çalışma zamanı eve ekmek götürme zamanı. Çalışmamız
şart.
Söyle o zaman o çalışanlara yavaş
yavaş çalışsınlar fazla terletmesinler kendilerini.
Yaş ilerliyor zaman ilerliyor
çalışan kişi eğiliyor doğruluyor arada bir terini siliyor. ‘’Vay anasına,’’
diyor karşısındaki oturan, ‘’Yüzdü yüzdü kuyruğuna geldi.’’ Geleceği görebilmiş mi? Gece gündüz her işe
daldığında hep bu günlerin geleceğini gözlemlemiş. Yoksa nasıl çıksın bu iş aş
meselesinin içinden. Dediklerine göre ekmek aslanın midesindeymiş korkmadan
elini uzatıp midesinden ekmeği çekmen gerekirmiş.
Şu çalışmanın tadı da bir başka doğrusu mis gibi elinin emeği yemek hem
de taze taze, hem hayat çalışana güzel. Sen de bir yerden başla sen de
çalışmaya bak bir fabrikaya girip çalışmaya bak.
‘’Ne zaman çalışacaksın?’’ Belki yarın belki daha sonra annesi babası besliyormuş
onu.
‘’Neden annenin babanın
kazandıklarıyla besliyorsun kendini?’’
‘’Başını kaldır görmüyor musun
akranlarını?’’
Bak yine işten geliyorlar beş taneydiler
şimdi yedi tane oldular. Nasıl da gözleri yükseklerde nasılda şehre havalı
bakıyorlar.
Kızlar şehrin en görkemli yerinde duruyorlar tam tepesinde o zorla
yürüttükleri işleri artık kendiliğinden yürüyor eskisi gibi dişleri de
gıcırdamıyor. Kızlar birbirlerinin ayak izlerinden gidiyor. Yürüyorlar tepeye
doğru ''marş, marş, marş, ileri ileri hep ileri'' o artık dönmez geri tam tepeye
ulaşmak istedikleri ideallerine de ulaşınca orada şimdi on kişi oldular kızlar
daha da çoğalmışlar ve neredeyse o bakışlarıyla gökyüzünü delecekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder