28 Kasım 2017 Salı

GRUP GİBİLER

     Şimdilik beş kişiler mavi mavi beyaz örtüler içinde gözleri hep yükseklerde.
    Bak nasıl da havalı bakıyorlar görüyor musun onları?
         Önce üç kızlardı şimdi beş tane oldular. Aslında onlar beş den de fazla fabrikada daha fazla arkadaşları da var.
          Bir de işyerinde gör onları birbirlerine toz kondurmuyorlar. Hasta olsalar birbirlerinin evlerine gidiyorlar. İşyerinde birbirlerinin işlerinin üstüne gidip yardım ediyorlar. Yemekhanede birbirlerine yemek alıyorlar. Fabrika iş eskisi gibi onlara acı vermiyor artık. Gözlerini biraz daha havaya kaldırıp daha havalı bakıyorlar üstelik.
       Çaresizlerdi güvensizlerdi korkaklardı oysa şimdi birbirlerinden güç alıyorlar. 
        O eski haline ne oldu? Başörtüsünün örtünme biçimi bile değişmiş. Belki de onları köylerinde bırakmalıydık böylece havalı da olmazlardı üstelik. ‘’Ben havalı değilim hayır sadece kendimi güçlendirmenin bir yolu güçlü göstermenin o da sadece bu şehir beni sarsmasın arkadaşlarım beni kullanmasın,’’  diye yapıyorum. Eğer ki bu şehir beni sarsar ben de kendimi küçük görürsem bu iş işyeri fabrika makineler bana acı verir. Bana ‘’Ne yapıyorsun?’’ Diye soran olursa işte o zaman ben de buralarda sürünüyoruz derim.  
          Şimdi işe gitme vakti.
          Kendi ayakları üzerinde durmak güzel şey kimseye borçlu kalmadan ne anneye ne de babaya,
          Allah biliyor o küçücük bedeniyle evinin yükünü taşıyor. Annesi de yıllar önce aynı fabrikada işe başlamış.
          Çalışmazsan hayallerin hayattan beklentilerin o zaman senden uzaklaşıyor.
          Gerçekler çetin yaşam koşulları ise bir akbaba gibi bekliyor.
           Çalışmayı bir de sen dene gir fabrikaya bu havayı bir de sen teneffüs et bırak ’’Ben çalışamam ben yapamam,’’ laflarını çünkü ben de korkuyordum ‘’Yapamam,’’ diye ‘’Çalışamam,’’ diye
           Duruyor bekliyor. Kaderindeki iplerin kendiliğinden çözülmesini bekliyor.
           O ipler çözülünce onun da terleyerek terli terli çalışmasına gerek kalmayacakmış
           Çalışanlara acıyor musun?
           Acımıyorum. O kişi yine eskisi gibi oturduğu yer de bedeninden gelen sesleri dinliyor. O hantallaşmış bedeni ile dışarı çıkıyor içeri giriyor.
          Söyle o çalışanlara yavaş yavaş çalışsınlar fazla terletmesinler kendilerini,
          Ama yok öyle evde oturma oyalanma geçti o zamanlar şimdi çalışma zamanı eve ekmek götürme zamanı. Çalışmamız şart.
        Söyle o zaman o çalışanlara yavaş yavaş çalışsınlar fazla terletmesinler kendilerini.
        Yaş ilerliyor zaman ilerliyor çalışan kişi eğiliyor doğruluyor arada bir terini siliyor. ‘’Vay anasına,’’ diyor karşısındaki oturan, ‘’Yüzdü yüzdü kuyruğuna geldi.’’  Geleceği görebilmiş mi? Gece gündüz her işe daldığında hep bu günlerin geleceğini gözlemlemiş. Yoksa nasıl çıksın bu iş aş meselesinin içinden. Dediklerine göre ekmek aslanın midesindeymiş korkmadan elini uzatıp midesinden ekmeği çekmen gerekirmiş. 
     Şu çalışmanın tadı da bir başka doğrusu mis gibi elinin emeği yemek hem de taze taze, hem hayat çalışana güzel. Sen de bir yerden başla sen de çalışmaya bak bir fabrikaya girip çalışmaya bak. 
   ‘’Ne zaman çalışacaksın?’’ Belki yarın belki daha sonra annesi babası besliyormuş onu. 
     ‘’Neden annenin babanın kazandıklarıyla besliyorsun kendini?’’ 
      ‘’Başını kaldır görmüyor musun akranlarını?’’
        Bak yine işten geliyorlar beş taneydiler şimdi yedi tane oldular. Nasıl da gözleri yükseklerde nasılda şehre havalı bakıyorlar. 
        Kızlar şehrin en görkemli yerinde duruyorlar tam tepesinde o zorla yürüttükleri işleri artık kendiliğinden yürüyor eskisi gibi dişleri de gıcırdamıyor. Kızlar birbirlerinin ayak izlerinden gidiyor. Yürüyorlar tepeye doğru ''marş, marş, marş, ileri ileri hep ileri'' o artık dönmez geri tam tepeye ulaşmak istedikleri ideallerine de ulaşınca orada şimdi on kişi oldular kızlar daha da çoğalmışlar ve neredeyse o bakışlarıyla gökyüzünü delecekler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder