Bir kapı
açılıyor bu bir iş kapısı o öyle de bir kapı ki açılmaya da devam ediyor her o
kapıdan girenin de hayatı değişecek diye düşündüğümüz, gelen kim? İşe yeni giren
vasıfsız donanımsız bir işsiz mi? Bir köylü mü? Bir garip mi? Çaresiz mi? Dul
mu? Evli mi? Genç kız mı? Okumuş mu terk mi? Sadece bir işçi yaşlıca bir işçi, Safiye onun yanında çocuk kalıyor fakat o kişi de acemi, Safiye’de onun yanında
usta, işyerinde Safiye’nin yaşında kızlar var usta yaşlı kadınlar var. Yaşlı acemiye,
saygın bir iş kuşatmasıyla birlikte birbirlerine karşı değiller daha çok yardımlaşma
çünkü onlar büyüğümüz. Zamanında bisküvi işçiliği vardı da onlar mı gitmedi?
Bizim çağımızda bize denk gelen bizimle akran bisküvi üstelik her türlü
öğretici var burada sen hangi dersi almak istiyorsan bin bir türlü kitap, bin
bir kapı, sen hangisini aralamak istiyorsan. Gel bakalım, kapımız açıktır
girene girip de çalışmak isteyene.
Birbirinin
arasında yabancı hiç tanımadıklarının arasına sokulup gidenler. Tanımadığı
kimselerle aynı servise binip aynı işyerine gidenler, gözünü kaldırıp gözünü
ucuyla birbirlerine bakanlar, umudun esintili heyecanı, kapılar açılıyor
kapılar kapanıyor. Kızlar işletmeye dalıyor kapalı bir alana bir telaş hengama
ve kargaşa ortamı gibi ben kenardayım gizlice kenarda unutulmuş gibi onlardan
ayrı tarafta onlardan ayrı tutulmuş gibi gözlerimi o kargaşa içine kalabalık
içine daldırıyor onları gözlemliyorum. Çavuş çağırıyor orada bana da bir iş
veriliyor. Kızlar yanıma geliyor. Sevgi ve iyimserlik havası içinde işin
yoğunluğunu ve ilk günün heyecanını örtmek istermiş gibi gülümseyerek
yatıştırıyorlar beni. Ellerimi tek tek bisküviye elliyorum bisküviler tek tek
değil sıralı bir biçimde yanımdan geçiyorlar onu tutmalıyım yakalamalıyım,
salmamalıyım ama nasıl yakalayacağımı bilmiyorum. Öğreneceğim. Bedenim uyumsuz
ellerim yanacakmış gibi kayıtsız kalmış gibi bisküvinin gidişini izliyorum. Sonra çavuşun sözlü saldırısına hedef olmamak
için kollarımı kaldırıyor bisküvi tutmaya yakalamaya çalışıyorum.
Gece
üzerimizdeki acemiliği alıyor biraz daha işe doğru öteliyor. O dolambaçlı gibi
görünen işler onu boğan floresan lambasının ışığı, onu boğan üstüne üstüne
gelen yük, onu boğan binlerce iş gibi onu kendine getiren gecenin ışığı ve
gecenin yansıttıkları onu harekete geçiren, burada bireysel hareket yok ortak
hareket edilecek, ortak birbirimizin eylemlerine ve yine birbirimizin hareketlerine
tutuklu kalmış gibi birbirimizin ayak izini izlemek zorunda olduğunuz bir iş
modeli üzerimizde ki o ağır yükü baskıyı da hemen kaldırıp atıveren bir birlik
içinde. O üzerimizdeki ağırlığı o
bilindik acemiliği üzerinizden çekip çıkaran bizim kaderinizi yazgınızı
değiştiren, bizi kımıldatan önümüze yeni kapılar açan göğsünüzden, aklınızdan
geçenleri dahi bir
Benim bir
hedefim var emekli olmak sırf bu amaç için bisküvi fabrikasına girmişim aynı
hedefe birbirimizin ışıldamasıyla da hafifçe tüylenmiş palazlanmış olarak
geleceğimi görebiliyorum. Kendimi meydanlarda parklarda şehrin her yerinde
benim olmayan bir suratla, demek ki onlar benimle, demek ki mekan değişikliğe
onlardan ayrılmama rağmen onlar ben de bağışıklık yapmış tenime işlemiş
elbisemi süslemişler ben onlar olmuşum. Beni bıçakla kesen titreten,
birleştiren, bölüştüren kıyama rükuya eğiltip doğrultan sonra da dilimi
söylettiren görüntüleri yok hatları silinmiş ama aslında benim içimde içime işlemiş
benimle bütünleşmiş olan beni donatan güzel insanların izlerini de görüyorum.
Onların yüzlerini buluyorum kendimde emekliler bir emekli evinde toplanmış
çalışanların başında bir diğeri de nöbet tutuyor. Burada değişikliğe uğramayan
kimse yok burada birbirine bağışık bağımlı insanlar var. Ama ben hala bisküvinin
yanan fırınlarının ateşinde kavrulurken son nefesini verirken dahi bisküvinin
ateşinde de kavrulmak yanmak istermiş gibi o kapıların açılmasını ve
kapanmamasını diliyorum. Şehrin en kıyı ucunda evinin en ücra köşesinde oturan
dahi buyursun gelsin bu bisküvi kokusunu içine çeksin kendi şalvarının uçkuruna
bir anahtarlık yapsın onunla açmak istediği kapıyı açsın diye.
Şimdi de tembellik ve umursamazlık çöküyor üzerime çarşı pazar yerinde insanları umursamazsa sürtünerek geçiyorum aranızdan kimse kimseyi tanımak zorunda değil veya bedenleri içindeki kimlikleri bilmek zorunda değil. Mavi sarı yeşil kıyafetliler. Ben illaki önlüğümün rengini ararım o renkten hoşlanırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder