Atlı
karınca dönüyor bakın her şey geri dönüyor. Biz de bisküviyi bıraktığımız yerden
tekrar alıyoruz onu yere düşürmeden o kokusunu üzerimize hücrelerimize yapı
taşlarımıza sinen kokuyu ne de olsa bir çırpıda silip atamıyoruz. Çünkü o bizim
yapı taşımız olmuş besbelli içimize sızıyor bizim kimliğim olmuş bizi
tanımlıyor.
‘’Ben
sokağın dışarının bir parçası değilim. Hayır hayır ben sadece sokağı
dışarıdan gözlemliyorum bu yüzden bir
yanım eksik bu yüzden insanlardan kopuk, örneğin Arka Sokaklar dizisi altı yüz bölüm olmuş oyuncuları kim? Hangi
kanalda? Hangi gün? Konusu ne? Bilmem. Karşı bina müteahhide verilmiş yıkılmış
yenisi yapılmış satılmış içine oturanlar olmuş kim gelmiş oturmuş? Kime
satılmış? Bilmem. Şiddet mağduru kadınlar her gün bir iki kadın kocası
tarafından öldürülüyor. Kadınların gözleri mor dudakları şişmiş veya patlamış
kim ne için yapmış? Benim burada yapabileceğim bir görevim var mı? Onu da
bilmem.’’
‘’Ben de sadece
iki bisküvi arası yollarda gidip gelmekte ve bisküvi koklamaktayım. Ve çevremde gözlemlediklerimle yaşadıklarımla
geliştiriyorum kendimi farklı kılıyorum kendimi diğer çalışanlardan onların yanlarından
geçerken dip dibe çalışırken sürtünürken aynı servise yan yana otururken şu kadına
bak şu kıza bak onda bir hikaye var diyorum mesela içimdeki ses söylüyor bunu
bana, bir kızın gözlerinde anlam bulmakla yükünün ağırlığının hafifliğini hissedebilme
yeteneği keşfediyorum kendimde. Birinden ötekine giden bir ip oluyorum her şey arap saçına dönmeden birbirlerinde yol bulmalı.
Birbirlerine el omuz sırt vermeli diyorum kendimce’’
‘’Bir de servislerde arkalarda iç
dünyalarında kendi kendine konuşanlar var. Onlarda çok geçmeden yorulur. O kişi
de gelgitler evi ile fabrika arasında gidip gelmekten yorulur çöker biter tükenmişlik
sendromu yaşatır o git gel onun şekil almasını da engeller. Her gün aynı yemeği
ısıtıp ısıtıp yemek gibi bir şeydir bu onun için. ‘’Ben kendime her gün aynı
yemeği ısmarlayamam içimi dışımı bisküvi kokusu ile dolduramam hayatın içine
atılacağım.’’ İçindeki küçücük bir umut ışığı onu söylettirir ışık onun içini aydınlatır
kendine farklı bir hayat farklı bir alan yaratmak için ancak özgür olur da
yapabileceklerine inanır onu ikilemden kurtaracak şey sadece özgür kalmaktır. Yaptıkları
eserleri de bitince o resmi hemen buruşturup kendisi yol kenarına atıverir çünkü
gerçekler ve hayaller arasında kalın bir buz tabakası vardır. ‘’
‘’Benim de
bir dinleyiciye ihtiyacım var der bir diğeri o hiç konuşmayan. Bu onun dilinin ilk
çözülüşüdür. Ve her zaman ailesi veya eşi tarafından bir paçavra gibi
buruşturup yol kenarına atılan kadın o onu engelleyenlere inat dili
çözülür. Günbegün aynı yaşadıklarımı
tekrarlayamam bütünüyle tek bir acı ile dolduramam içimi bu hayatla bir
anlaşmam var benim bir tek de canım. Gerekli cümlemi kuracağım ve kendime yeni
bir başlangıçla yeni bir hayat kuracağım orada kendi kendimi aydınlatır kendi
kendimi ısıtırım. Fakat bu dünyayı yaratmak içinde benim cesarete ihtiyacım var.
Başka insanların gözlemlerine gözlerine ihtiyacım var. Başka insanların ayak
izlerine benim bir rol modele ihtiyacım var. Kendim olmam için ben kendimi
kaybediyorum bulamıyorum. Kaybolmuş benliğim ben ne haldeyim. Ben kendimden tam da emin olamıyorum. ‘’
Kişiler
sadece yalnızken kendilerine ait özgür ortamlar yaratırlar ve özgür olabilirler.
Öyleyse kendinize evinizde, evliliğinizde özgür ortamlar yaratın eşler birbirinize
bu fırsatı verin o zaman çok daha mutlu ve huzurlu olursunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder