Her tır yanaştığında mallar yüklenmeye başladığından sırtları
kamburlaşan yüklemeciler ve daha tır yanaşmadan kamburlarını çıkartıp oturanlar
soğukta üşümüş bir kuşu andıranlar
dişlerini gıcırdatarak ağır ağır bir şeyler mırıldananlar bir türkü tutturanlar
yavaş yavaş dönen kıvrılıp gelen tırın tekerlerine bakanlar. Tırın kapısı açıp
içine bakanlar içinde bir de bir başkasını gördüler mi de şaşırıp
kalanlar.
Sabah sabah tır yüklemek de güzel olurdu. Sabah, sabah kuzey rüzgarları
eserken de kötü, o soğuk ayaz içlerine
işlerken o soğuğun yabancılığı vücutlarında hissederken bir an önce tırı
yüklemek ve içeri dalmak için saatlerin geçmesini istemek ve bekletmemek fazla
tırı ne güzel olurdu. Tam başını kaldırdığında da ‘’İş bitti tır doldu,’’
cümlesini duymak ne güzel olurdu. O iş kıyafeti
içinde şapkası başında karısı da evde sıcacık sobanın önünde sonra kendi
kendine şöyle derdi, ‘’Hep onlar için onun için geldim buralara çalışmaya,’’ iş
yeri kadın dolu o da gelsin çalışsın? ‘’Ama çocuk var, ev var.’’ Her aile de
çocuk var, ev var. Bir yığın horanta var. Sen bunları ne sanıyorsun? Sen bunları yalnız mı yaşıyor
sanıyorsun? Sadece evli ve çocuklu
kendi mi görüyorsun? Öylece soğukta
kızaran yüzü ile şapkası elinde evire çevire öylece baktı. ‘’Çocuklarımın
rahatı bozulmasın ailemin huzuru kaçmasın.’’ Evet doğru çalışanların rahatı ve
huzuru azıcık bozulur. Eh biraz da paran da olur. Ölçülü gidersen o parada sizi
idare eder. Dürüst ve namuslu oldun mu da kimse senin adını konuşmaz. Ya
konuşurlarsa? Konuşurlarsa yüzüne konuşsunlar yüzüne konuşmazlarsa ahirette
mutlaka yüzüne karşı konuşurlar. Ya akrabalarım onlarda derse karısını
çalıştırıyor diye? Konuşsunlar çalıştıran gönderen sadece sen miymişsin söyle
onlara. ‘’Benim hanım gelmez çalışmaz o sadece çocuklarımın annesi, analık
yapar ve Allah’a olan borcunu öder bol ibadet eder. Allah bize dört çocuk
verdi. Benimde görevim hepsinin karınlarını
doyurmak onlara bakmak. Ben onların hepsini okutacağım elimden geldiği kadar
çocuklarım okusun benim gibi hamal yük çeken olmasın bunu çok istiyorum,
istemek, istediğimden de çok istiyorum. Her baba da ister biliyorum fakat hamal
olunca bu yükler senin sırtını zorladıkça.’’
Sonra o hamal yüklemeci baba öldü.
Çocukları karısı karanlıkta ışıksız gibi kalakaldılar. Kadının her Allah deyişindeki sesi ağıtları
değişiverdi. Kesiliverdi. Kendisini beceriksizce o beceriksiz ellerine iş aradı.
Sonra da kendisini o kalabalığın içinde fırının iki tarafında sıra halinde
dizilmiş kızlar ve kadınlar arasında buluverdi. Kadınlar içinde boy gösterip
sonra da o kalabalığın içinde öksüz gibi garip gibi kalıverdi.
Bulduğu iş, neden kocası da yaşarken gelip girmemişti? Onun toprağa
karışmasından sonra mı aklına iş gelecekti? İkimizde dünyanın yükünü sırtımıza
alsaydık geçirseydik sırtımıza hamallık iplerini öyle dalsaydık hayatın içine giyimlerimiz
birbirimize benzeterek günahı nerede bunun?
Çevresinde çalışanları da düşündükçe kendine benzeyenlerin içinde. Herkes oydu o da herkes. Günah insanın kendi
içinde kendisidir günahı yaratan o keskin bıçak üstünde kendi seçtiği yoldur
günah. Ve o günahı temizlemek yine kendisine düşer. Koca kalabalık açmış ağzını onu bekler
fabrikalar onu bekler insan toplulukları onu bekler o da günahını bekler
günahın nereden geldiğini veya geleceğini bilemez elbet ama kendisi de
beklerken günahı özler ister dilerse o da gelir yapışır isteyene çünkü ‘’İsin
yanına giden is misin yanına giden mis kokar,’’ demiş atalarımız.
O kocasının giyindiği elbiseyi
devir aldı. Onun giydiği elbise kutsaldı. O elbise içinde tek başına kalmak tek
yaşamak zorunda bırakılmak belli bir biçime sokulmak sonra zamanı gelince de
çıkarmak. O sürdürülebilir yaşamdan ders alarak ilerletiyordu kendisini ara
sıra kocasının toprağını da ziyaret ederek.
Hep çalıştı. Kimseye
haksızlık etmedi kavga etmedi, dürüst ve namuslu hep çalıştı. Yalnızca kendisi
ve çocukları için bulduğu tek çare çalışmak. Konuşurken de yuvarlak sönük
cümleler kullandı kaybettiklerini de düşündükçe sesini de yükseltmedi hiç.
Hızlıca üzerine geçirdiği giyindiği tek tip bir elbise herkesinkine benzeyen
iş elbisesi içinde. Onu kurtaran elini tutan korkma giy o elbiseyi korkma bir
şey olmaz diyen o elbise içinde. Tüm memleketin yaz kış aynı türküyü söylediği
aynı elbiseyi giyindiği bu fabrikalar içinde. Korkma üzerinde kalmaz elbet bir
gün günü gelir çıkartırsın sen de
Hayatta rahat yaşamak için çalışmak ihtiyaçlarını almak için ihtiyaçtan
çalışmak hiç bitmez ihtiyaçlar iğne biter iplik biter mum gider ışık söner ama
başındaki o ses o nefes de gitti mi yalnız ve ılık bir havada o atmosferde
yalnız kaldın mı sessizce sen de ölümü beklersin kocana eşine verdiğin sözü tutmak
için sonra çocuklarına karşı olan görevlerin aklına gelir hepsini de yerine
getirdim dersin ve sonra onun yanına gitmeye hazırlanırsın.
Dua edersin Rabbinden dilersin hayırlı bir ölüm nasip et diye
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder