5 Aralık 2017 Salı

YÜKLEMECİ VE KARISI












    Her tır yanaştığında mallar yüklenmeye başladığından sırtları kamburlaşan yüklemeciler ve daha tır yanaşmadan kamburlarını çıkartıp oturanlar soğukta üşümüş bir kuşu andıranlar   dişlerini gıcırdatarak ağır ağır bir şeyler mırıldananlar bir türkü tutturanlar yavaş yavaş dönen kıvrılıp gelen tırın tekerlerine bakanlar. Tırın kapısı açıp içine bakanlar içinde bir de bir başkasını gördüler mi de şaşırıp kalanlar. 
     Sabah sabah tır yüklemek de güzel olurdu. Sabah, sabah kuzey rüzgarları eserken de kötü,  o soğuk ayaz içlerine işlerken o soğuğun yabancılığı vücutlarında hissederken bir an önce tırı yüklemek ve içeri dalmak için saatlerin geçmesini istemek ve bekletmemek fazla tırı ne güzel olurdu. Tam başını kaldırdığında da ‘’İş bitti tır doldu,’’ cümlesini duymak ne güzel olurdu. O  iş kıyafeti içinde şapkası başında karısı da evde sıcacık sobanın önünde sonra kendi kendine şöyle derdi, ‘’Hep onlar için onun için geldim buralara çalışmaya,’’ iş yeri kadın dolu o da gelsin çalışsın? ‘’Ama çocuk var, ev var.’’ Her aile de çocuk var, ev var. Bir yığın horanta var. Sen bunları ne sanıyorsun?  Sen bunları yalnız mı yaşıyor sanıyorsun?   Sadece evli ve çocuklu kendi mi görüyorsun?  Öylece soğukta kızaran yüzü ile şapkası elinde evire çevire öylece baktı. ‘’Çocuklarımın rahatı bozulmasın ailemin huzuru kaçmasın.’’ Evet doğru çalışanların rahatı ve huzuru azıcık bozulur. Eh biraz da paran da olur. Ölçülü gidersen o parada sizi idare eder. Dürüst ve namuslu oldun mu da kimse senin adını konuşmaz. Ya konuşurlarsa? Konuşurlarsa yüzüne konuşsunlar yüzüne konuşmazlarsa ahirette mutlaka yüzüne karşı konuşurlar. Ya akrabalarım onlarda derse karısını çalıştırıyor diye? Konuşsunlar çalıştıran gönderen sadece sen miymişsin söyle onlara. ‘’Benim hanım gelmez çalışmaz o sadece çocuklarımın annesi, analık yapar ve Allah’a olan borcunu öder bol ibadet eder. Allah bize dört çocuk verdi.  Benimde görevim hepsinin karınlarını doyurmak onlara bakmak. Ben onların hepsini okutacağım elimden geldiği kadar çocuklarım okusun benim gibi hamal yük çeken olmasın bunu çok istiyorum, istemek, istediğimden de çok istiyorum. Her baba da ister biliyorum fakat hamal olunca bu yükler senin sırtını zorladıkça.’’
   Sonra o hamal yüklemeci baba öldü.  Çocukları karısı karanlıkta ışıksız gibi kalakaldılar.  Kadının her Allah deyişindeki sesi ağıtları değişiverdi. Kesiliverdi. Kendisini beceriksizce o beceriksiz ellerine iş aradı. Sonra da kendisini o kalabalığın içinde fırının iki tarafında sıra halinde dizilmiş kızlar ve kadınlar arasında buluverdi. Kadınlar içinde boy gösterip sonra da o kalabalığın içinde öksüz gibi garip gibi kalıverdi.
     Bulduğu iş, neden kocası da yaşarken gelip girmemişti? Onun toprağa karışmasından sonra mı aklına iş gelecekti? İkimizde dünyanın yükünü sırtımıza alsaydık geçirseydik sırtımıza hamallık iplerini öyle dalsaydık hayatın içine giyimlerimiz birbirimize benzeterek günahı nerede bunun?  Çevresinde çalışanları da düşündükçe kendine benzeyenlerin içinde.  Herkes oydu o da herkes. Günah insanın kendi içinde kendisidir günahı yaratan o keskin bıçak üstünde kendi seçtiği yoldur günah. Ve o günahı temizlemek yine kendisine düşer.  Koca kalabalık açmış ağzını onu bekler fabrikalar onu bekler insan toplulukları onu bekler o da günahını bekler günahın nereden geldiğini veya geleceğini bilemez elbet ama kendisi de beklerken günahı özler ister dilerse o da gelir yapışır isteyene çünkü ‘’İsin yanına giden is misin yanına giden mis kokar,’’ demiş atalarımız. 
       O kocasının giyindiği elbiseyi devir aldı. Onun giydiği elbise kutsaldı. O elbise içinde tek başına kalmak tek yaşamak zorunda bırakılmak belli bir biçime sokulmak sonra zamanı gelince de çıkarmak. O sürdürülebilir yaşamdan ders alarak ilerletiyordu kendisini ara sıra kocasının toprağını da ziyaret ederek.
        Hep çalıştı. Kimseye haksızlık etmedi kavga etmedi, dürüst ve namuslu hep çalıştı. Yalnızca kendisi ve çocukları için bulduğu tek çare çalışmak. Konuşurken de yuvarlak sönük cümleler kullandı kaybettiklerini de düşündükçe sesini de yükseltmedi hiç. 
       Hızlıca üzerine geçirdiği giyindiği tek tip bir elbise herkesinkine benzeyen iş elbisesi içinde. Onu kurtaran elini tutan korkma giy o elbiseyi korkma bir şey olmaz diyen o elbise içinde. Tüm memleketin yaz kış aynı türküyü söylediği aynı elbiseyi giyindiği bu fabrikalar içinde. Korkma üzerinde kalmaz elbet bir gün günü gelir çıkartırsın sen de  
     Hayatta rahat yaşamak için çalışmak ihtiyaçlarını almak için ihtiyaçtan çalışmak hiç bitmez ihtiyaçlar iğne biter iplik biter mum gider ışık söner ama başındaki o ses o nefes de gitti mi yalnız ve ılık bir havada o atmosferde yalnız kaldın mı sessizce sen de ölümü beklersin kocana eşine verdiğin sözü tutmak için sonra çocuklarına karşı olan görevlerin aklına gelir hepsini de yerine getirdim dersin ve sonra onun yanına gitmeye hazırlanırsın. 

      Dua edersin Rabbinden dilersin hayırlı bir ölüm nasip et diye 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder