ŞERİFE *FATMA Hazır
önümüzde çalışacağımız ve kendimizi gösterebileceğimiz bir iş varken. Üstelik makinenin başında beşimiz de genciz daha yirmi beşinde bile değiliz. Dışarıda
hava güzelmiş mevsim kışmış yağmur çiseliyormuş kadınlar kızlar dışarıda
dolaşıyorlarmış, onlar ise hızla önlerine gelen bisküvilere saldırıyorlar, fırının hızına yetişmeye çalışıyorlar. Gençliğin tereddütlerinden
belirsizliğinden ve şaşkıncılığından da sıyrılmış olarak doğruca önlerinden
akıp giden bisküvilere bakıyorlar. Onları bekleyen makineler bisküviler ve paletlere.
Ellerimiz tetikte hazırlıklıyız her boş palet yanaştığında her makinenin bıçağı
ağzını açıp kapadığında o bıçak ki çok hızlı bir şekilde ağzını açıp kapatıyor.
Her yer hız ve sağlam ayağını yere basan kızlarla dolu. Hepimiz de güzel
çalışkan kızlarız ve hepimizin de alnına bu iş yazılmış gibi toplama da ben
beslemede Şerife onun yanındaki Fatma tenlerimiz dahi birbirine yakın sıkı fıkı
arkadaşız. Farklılıklarımız da var tabi ki o kesin ve keskin bir bıçak gibi
bizi birbirimizden ayıran mesela sarı olan Şerife gevrek gevrek güler sarı
suratlı elinde de sanırsın ki bisküvi değil küçük küçük ekmek dilimleri taşır
öyle de hürmet gösterir elindeki nimete, onun yanındaki Fatma süslü sürmeli
onun da üstü örtülü sırları vardır. O beyaz yüzü ve beyaz teni içinde ama her
ikisinin de elleri yan yana duruyor bekliyor kıvrım kıvrım akan bisküviler her birinin
aralarını da kapatmaya hazır olan işlerinin önünde.
Hazır
bekliyoruz gelecek günleri gelecek güzel günleri daha güzel günler de gelecek
biliyoruz. Her kıştan sonra gelen bahar mevsimi gibi yaz günleri gibi burada
iyice soğuğunu almış demlenmiş olarak
stoğumuzda biriktirdiklerimizle kendimize yetiştirdiğimiz meyvelerimizle daha sonra o biriktirdiklerimizle meyveler toplayacağız. Şimdi meyve yetiştirme
biriktirme derdindeyiz. Fırının üzeri sarı sarı yuvarlak bisküvilerle dolu ben
onlara ‘’gel,’’ diyorum onlar da bana doğru geliyor.
Önlüğümüz
mavi üzerimiz kolonya kokulu anıtkabir nöbetindeki askerler gibi dimdik
işimizin başında ayaküstü nöbetteyiz.
Bisküvini o güzel kokusunu her yerde her
gittiğimiz yere üzerimizde taşıyoruz.
Daha
önümüzde çok uzun bir zaman var dışarıdayız sokaklardayız genciz de, ne yapalım? Diye
Şerife sağına soluna bakınarak bana sorduğunda, İsmet Paşa da dolaşalım mı?
Biraz temiz hava ve belki kendimiz bir pantolon bakabiliriz. Belki terziye
gider önlüğümüzün daralttırabiliriz. Ya da evde kalıp yağmur damlalarının cama
vuruşunu seyredebiliriz ya da birlikte batırık yapabiliriz. Hiç kitap okumak
kendimiz geliştirmek aklımıza gelmiyor. Durup durup işyerinde yaşadıklarımız birbirimize
anlatırken patlattığımız kahkahalar her birimizin bisküviden kendimize taktığımız
takıştırdığımız süslediğimiz şeyler takılar eşyalar süslemeler. Sanki zincirle bağlanmış gibi birbirimize
bağlı gizli birlikteliğimiz. Sen sor mesele servis kaçta gelecek sen sormadan
onun da dilinin ucunda ağzındaki bakla ayrıca senin serviste yer aramana bile
gerek yok o arkadaşın önceden binmiş ve senin yerini ayırtmış bile
Fatma ‘in aklı
hala post makinasına taktığı ve çıkardığı kredi kartında bu günkü yaptığı
alışverişlerinde harcamalarında çünkü o da bu gün düğün alışverişi yaptı onun
da düğünü yakın.
Ne tuhaf bize
bir şeyler olmuş, her birimiz şeker tabağında misafire sunulan şekerler gibi öbekler
halinde iken armudun çöpü üzümün sapı derken her biri işyerinde bir başka yüzde
bize bir şeyler olmuş.
Onları daha
önce böyle görmemiştim. Şimdi her şey donuklaştı, her şey sabit. Fatma evlenecek ama evlenmeleri ertelenmiş,
geriye dönülmeyecek bir şeyler olmuş.
Şerife’nin boynundaki yük iki kat daha artırılmış. Artık daha özgürce birlikte
takılıp gezemeyeceğiz. Bize bir şeyler olmuş
Ama sadece
işimiz bizim aramızdaki bağı zincirleri koparmamıza engel, o evlerimizde yeni
düzenimizde yüklerimiz ağırlaşmadan, kendimiz de yeni bir hayata başlamadan
önce nasıl sabitlendiysek buraya aynen öyle devam ettireceğiz. Bu mengenin
içine nasıl sıkıştıysak nasıl sıkıştırıldıysak öylede sıkılaşıp sağlamlaşacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder