23 Ocak 2018 Salı

AZIĞIMIZI HAZIRLADIK

    Bisküvinin ışığında azığımız hazırladık hayaller kurduk istek talep ve beklentilerimiz oldu borç verdik borç aldık yeni hayallere yelken açtık açık büfe kahvaltıya gittik. Yatağımızı dolaplarımız evimizin eşyalarını değiştirdik araba aldık. Eskileri hepsini dışarı attık hatta eski zihniyetleri, zihnimizi algılarımızı dahi değiştirdik siyah elbiselerimizi çıkardık mavi önlükler giydik. Kaloriferli  evimiz oldu laminant döşemelerimiz ve her gün gidip de geri döneceğimiz bir de kapımız oldu. O kapıyı bekledik bir de kendimiz güçlü bir silah edindik o iş bize güç verdi. Güçlendik.
        Ya bisküvinin ışığı olmasaydı? İşimiz olmasaydı? Güç ben de olmayacaktı, güçlü kollarımız alma isteme taleplerimiz. Nereye ne zaman varacağımız belli olmayan bir yolculuğa da çıkmış gibi yalpalayıp duracaktık. Zihnimiz de karabasan basacak zihnimizde karıncalar dolaşacak bir türlü kendimizi de kurtaramayacaktık içimizde ki kemiricilerden iş ki çalışmak bizi kendi kendimizle de konuşmaktan fitne fesat dedikodu etmekten kurtardı, o işlere zaman kalmadı. Şimdi konuştuğumuz lafını ettiğimiz konular al, ver, al, koy, kutuyu getir, kutuyu al, palete koy hemen başını çevir kutuya koy
          Neymiş? Bisküvi toplama işiymiş biraz daha başını çevir hep ayakta duran kızları da gör, öyle de ayakta durarak basamak atlayan yüzünü  gözünü bisküviden ayırmayan kızları kendilerine bir amaç edinmişler bırakmıyorlar işin ucunu üstelik çalışırken akıllarının uçlarına geleni dahi söylemeye zaman bulamamış kızlar
        Boş ver şimdi lafları sözleri yürüyüp de yanından geçen kızlara bak salına salına geçen kızlara bak, yalnızca gözleriyle değil zihinleriyle dahi işinin izini süren kızlara bak, her biri de dimdik beklediklerini görmeye sözleşmişler gibi birbirlerine verdikleri elleri ve kendi kendilerine koydukları sınırlamalarla yoksa kalabalık her türlü insan her türde karakterde insan başına ne geleceğini nereden bilebilir? Feleğin sillesi dedikleri şey felek bir tokat atar yoksa nereden geldiğini de bilemezsin önce sevinir sonra üzülürsün belki de bu yüzden ‘’Önce dikkat,’’ tedbir bu yüzden ‘’Eğ başını gör işini,’’ işte o zaman seni acıtan olaylar sana pire ısırığı gibi gelir. Üstelik eskiler büyükler de böyle der. Ne tam kötü ne tam iyi gerektiği ölçüde
        O kapıdan girmişsin bisküvi işçiliği kimliğini edinmişsin o önlüğü giyinmişsin ''Ben böyle değildim sonradan oldum,'' da diyemezsin hala ellerin işte gözlerinde bir birine bir diğerine bakarken sen sanki hiçbir yere de gitmiyormuşsun gibi sanki sen de o eylemleri istemiyormuşsun gibi ama canın nasıl da ister içinde kıpır kıpır
         Hiç kımıldamadan durduğun işin seni yürüten senin de yürüttüğün işin birlikte yürüdüğünüz iş  sen asıl işine kulak ver. Seni sürükleyen işine ve sen de çıkardığı seslere senin geriye ittiklerine ve ileriye ittiklerine ambarda biriktirdiklerine sen bunun tadını çıkar. Bak nasıl geçmişte evinde hantal oturuyor pat pat patavatsızca sesler çıkartıyordun. Bak şimdi nerelerdesin.
          Ama ben de yaşlanıyorum.  Bunu da unutma işin elinde bir güç, ambarın sepetin dolu, eşyaların da yeni arabanda var. Kendi bedenine de henüz ak saçlar düşmeden o kişi de hala işinin başındaydı. Ayakta duruyordu fakat bu kez arkasında sağında solunda konuşulanlara merak etmiyor bakmıyordu, elindeki işine ve zihninden de biriktiği azığına bakıyordu o işi bırakıp şehre evinin yolunu tuttuğunda evine vardığında da anlıyordu ki hayatının en güzel dönemleriydi çalıştığı günler iyi ki de o döneme rast gelmişti, gençliği de girmiş çalışmıştı başkalarının da dediği gibi yok ortalıkta görünmüyor kayboldu gitti gibi sözlerle arada da kaybolmamıştı. 

                                                   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder