Bisküvinin
ışığında azığımız hazırladık hayaller kurduk istek talep ve beklentilerimiz
oldu borç verdik borç aldık yeni hayallere yelken açtık açık büfe kahvaltıya
gittik. Yatağımızı dolaplarımız evimizin eşyalarını değiştirdik araba aldık.
Eskileri hepsini dışarı attık hatta eski zihniyetleri, zihnimizi algılarımızı
dahi değiştirdik siyah elbiselerimizi çıkardık mavi önlükler giydik. Kaloriferli evimiz oldu laminant döşemelerimiz ve her gün
gidip de geri döneceğimiz bir de kapımız oldu. O kapıyı bekledik bir de kendimiz
güçlü bir silah edindik o iş bize güç verdi. Güçlendik.
Ya
bisküvinin ışığı olmasaydı? İşimiz olmasaydı? Güç ben de olmayacaktı, güçlü
kollarımız alma isteme taleplerimiz. Nereye ne zaman varacağımız belli olmayan
bir yolculuğa da çıkmış gibi yalpalayıp duracaktık. Zihnimiz de karabasan
basacak zihnimizde karıncalar dolaşacak bir türlü kendimizi de kurtaramayacaktık
içimizde ki kemiricilerden iş ki çalışmak bizi kendi kendimizle de konuşmaktan
fitne fesat dedikodu etmekten kurtardı, o işlere zaman kalmadı. Şimdi
konuştuğumuz lafını ettiğimiz konular al, ver, al, koy, kutuyu getir, kutuyu al,
palete koy hemen başını çevir kutuya koy
Neymiş? Bisküvi toplama işiymiş biraz daha başını
çevir hep ayakta duran kızları da gör, öyle de ayakta durarak basamak atlayan
yüzünü gözünü bisküviden ayırmayan
kızları kendilerine bir amaç edinmişler bırakmıyorlar işin ucunu üstelik
çalışırken akıllarının uçlarına geleni dahi söylemeye zaman bulamamış kızlar
Boş ver şimdi
lafları sözleri yürüyüp de yanından geçen kızlara bak salına salına geçen
kızlara bak, yalnızca gözleriyle değil zihinleriyle dahi işinin izini süren
kızlara bak, her biri de dimdik beklediklerini görmeye sözleşmişler gibi
birbirlerine verdikleri elleri ve kendi kendilerine koydukları sınırlamalarla yoksa
kalabalık her türlü insan her türde karakterde insan başına ne geleceğini nereden
bilebilir? Feleğin sillesi dedikleri şey felek bir tokat atar yoksa nereden
geldiğini de bilemezsin önce sevinir sonra üzülürsün belki de bu yüzden ‘’Önce
dikkat,’’ tedbir bu yüzden ‘’Eğ başını gör işini,’’ işte o zaman seni acıtan
olaylar sana pire ısırığı gibi gelir. Üstelik eskiler büyükler de böyle der. Ne
tam kötü ne tam iyi gerektiği ölçüde
O kapıdan
girmişsin bisküvi işçiliği kimliğini edinmişsin o önlüğü giyinmişsin ''Ben böyle
değildim sonradan oldum,'' da diyemezsin hala ellerin işte gözlerinde bir birine
bir diğerine bakarken sen sanki hiçbir yere de gitmiyormuşsun gibi sanki sen de
o eylemleri istemiyormuşsun gibi ama canın nasıl da ister içinde kıpır kıpır
Hiç
kımıldamadan durduğun işin seni yürüten senin de yürüttüğün işin birlikte
yürüdüğünüz iş sen asıl işine kulak ver.
Seni sürükleyen işine ve sen de çıkardığı seslere senin geriye ittiklerine ve
ileriye ittiklerine ambarda biriktirdiklerine sen bunun tadını çıkar. Bak nasıl
geçmişte evinde hantal oturuyor pat pat patavatsızca sesler çıkartıyordun. Bak
şimdi nerelerdesin.
Ama ben de
yaşlanıyorum. Bunu da unutma işin elinde
bir güç, ambarın sepetin dolu, eşyaların da yeni arabanda var. Kendi bedenine
de henüz ak saçlar düşmeden o kişi de hala işinin başındaydı. Ayakta duruyordu
fakat bu kez arkasında sağında solunda konuşulanlara merak etmiyor bakmıyordu,
elindeki işine ve zihninden de biriktiği azığına bakıyordu o işi bırakıp şehre
evinin yolunu tuttuğunda evine vardığında da anlıyordu ki hayatının en güzel dönemleriydi
çalıştığı günler iyi ki de o döneme rast gelmişti, gençliği de girmiş
çalışmıştı başkalarının da dediği gibi yok ortalıkta görünmüyor kayboldu gitti gibi
sözlerle arada da kaybolmamıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder