Evlerimize
kapanıp yatmadık. Karamana bisküvi fabrikalarının açıldığını duyduk gittik ve
işe başladık. O günden beri de evlerimiz de varlık çoğaldı yokluk azaldı.
Ocaklarımızın dumanları tüttü ilerlediğimizin bir belirtisiydi belki de
ayaklarımız bile hızlandı. Belki de arkada kalmamak için akranlarımıza yetişmek
için geri kalmamak için bazı şeyleri kaçırmamak ve yetişmek için çünkü ben bazı
şeyleri işe başladıktan sonra görmüştüm önceleri görmemiştim. İki odaya
bölünmüş sıralı yatakların serildiği bir evde akşam dizilerini seyredip de
kendi kendimize yorumlar yapardık. Gözlerimizle gördüğümüz duyduğumuz dünya bu
kadardı. Eskilerin yanlarında oturup da eskinin şarkılarını dinliyorduk.
Şaşkınlık içinde birbirimiz bakıyorduk öylesine sorular soruyorduk. Öyle ya o
iş kapısı şehrimize gelmemiş olsa biz şimdi nerede ne konuşuyor ne dinliyor
olacaktık? Acaba ne yapıyor olacaktık? Beş on yıl öncesine gittiğimizde. İşte
iş budur kalkınmak çalışmak budur. Görmüş geçirmiş olmak içinde bazı şeylere katlanmak bazı
şeylerle de savaşmak gerekir. Evlerimizde dizlerimizi kırıp saklanmaktansa
hatta bazen oturduğumuz yerden bile kalkmaya eriniyorken oysa şimdi dört nala
tırısa at koşturur gibi çalışıyorduk.
Bizi ayağa kaldıran uyandıran hakkında haberler aldığımız fabrikalar ve
fabrikaya giden ve geri dönen kızlardı. Çünkü onlar şehirde ses getiriyorlardı
güçlülerdi. Ortada bir geçim derdi ekmek kavgası varsa, evet vardı öyleyse
bizlerde o kavgaya katılmalı bizler de işimizle çarpışmalıydık. Demir demirle
dövülür. Eğer geçim sıkıntısı yokluk çekiyorsak çalışmalıydık. Buna önce
kendimizi de inandırmalıydık. Sefil ve
yoksul yaşayanlara göre görkemli bir iş, serseriler için sırtlarını
dayayacakları kimseleri olmayanlar için evlerinde ekmek bekleyen çocukları
olanlar için ayrıca hani o evlerinin beceriksizlerine elleri yoz olanlara göre ayrıca
toplum tarafından ezik görülenlere göre de görkemli bir iş. Evlerine
döndüklerinde elbiselerinde kokan bisküvi onların evlerine getirdikleri sadece
koku, çalıştıkları işleri orada kalıyor ve işini verdiği havayı da üzerinde
hissettiriyorlardı. Öyle de bir hava veriyorlardı. Ama nasıl görünürlerse görünsünler
bu ekmek kavgasına girişmiş varlığı küçümsenmeyen sanayi çarkının en zayıf
halkası işçiler ve işçilik vardı. Vücutları bisküvi kokan, dört nala çalışan
bazen gök gürültüsü gibi gürleyen, kendi içlerinde ki cenneti veya cehennemi de
göstererek parça parça olmuş duyguları ve o bayrağın altında iş önlüğü içinde
bağıran hücuma geçen zayıf sıska sanayi çarkının en zayıf halkası işçi kızlar
vardı. Bir hamle ile güçlenmiş güçlendirilmiş birbirleriyle de
sağlamlaşmışlardı bunu başaran çalışan kızlar ne mutlu, sürüp giden tembelliğin
gafletin üzerine bir örtü örten girişimci kızlar. Birbirlerinin ayak izlerine
baka baka gün ay yıl sayan kızlar ne mutlu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder