17 Ocak 2018 Çarşamba

ÇALIŞKANDIK

   Evlerimize kapanıp yatmadık. Karamana bisküvi fabrikalarının açıldığını duyduk gittik ve işe başladık. O günden beri de evlerimiz de varlık çoğaldı yokluk azaldı. Ocaklarımızın dumanları tüttü ilerlediğimizin bir belirtisiydi belki de ayaklarımız bile hızlandı. Belki de arkada kalmamak için akranlarımıza yetişmek için geri kalmamak için bazı şeyleri kaçırmamak ve yetişmek için çünkü ben bazı şeyleri işe başladıktan sonra görmüştüm önceleri görmemiştim. İki odaya bölünmüş sıralı yatakların serildiği bir evde akşam dizilerini seyredip de kendi kendimize yorumlar yapardık. Gözlerimizle gördüğümüz duyduğumuz dünya bu kadardı. Eskilerin yanlarında oturup da eskinin şarkılarını dinliyorduk. Şaşkınlık içinde birbirimiz bakıyorduk öylesine sorular soruyorduk. Öyle ya o iş kapısı şehrimize gelmemiş olsa biz şimdi nerede ne konuşuyor ne dinliyor olacaktık? Acaba ne yapıyor olacaktık? Beş on yıl öncesine gittiğimizde. İşte iş budur kalkınmak çalışmak budur. Görmüş geçirmiş olmak içinde bazı şeylere katlanmak bazı şeylerle de savaşmak gerekir. Evlerimizde dizlerimizi kırıp saklanmaktansa hatta bazen oturduğumuz yerden bile kalkmaya eriniyorken oysa şimdi dört nala tırısa at koşturur gibi çalışıyorduk.  Bizi ayağa kaldıran uyandıran hakkında haberler aldığımız fabrikalar ve fabrikaya giden ve geri dönen kızlardı. Çünkü onlar şehirde ses getiriyorlardı güçlülerdi. Ortada bir geçim derdi ekmek kavgası varsa, evet vardı öyleyse bizlerde o kavgaya katılmalı bizler de işimizle çarpışmalıydık. Demir demirle dövülür. Eğer geçim sıkıntısı yokluk çekiyorsak çalışmalıydık. Buna önce kendimizi de inandırmalıydık.  Sefil ve yoksul yaşayanlara göre görkemli bir iş, serseriler için sırtlarını dayayacakları kimseleri olmayanlar için evlerinde ekmek bekleyen çocukları olanlar için ayrıca hani o evlerinin beceriksizlerine elleri yoz olanlara göre ayrıca toplum tarafından ezik görülenlere göre de görkemli bir iş. Evlerine döndüklerinde elbiselerinde kokan bisküvi onların evlerine getirdikleri sadece koku, çalıştıkları işleri orada kalıyor ve işini verdiği havayı da üzerinde hissettiriyorlardı. Öyle de bir hava veriyorlardı. Ama nasıl görünürlerse görünsünler bu ekmek kavgasına girişmiş varlığı küçümsenmeyen sanayi çarkının en zayıf halkası işçiler ve işçilik vardı. Vücutları bisküvi kokan, dört nala çalışan bazen gök gürültüsü gibi gürleyen, kendi içlerinde ki cenneti veya cehennemi de göstererek parça parça olmuş duyguları ve o bayrağın altında iş önlüğü içinde bağıran hücuma geçen zayıf sıska sanayi çarkının en zayıf halkası işçi kızlar vardı. Bir hamle ile güçlenmiş güçlendirilmiş birbirleriyle de sağlamlaşmışlardı bunu başaran çalışan kızlar ne mutlu, sürüp giden tembelliğin gafletin üzerine bir örtü örten girişimci kızlar. Birbirlerinin ayak izlerine baka baka gün ay yıl sayan kızlar ne mutlu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder