Burası
buluşma yerimiz şu bacalara bak o bacalardan çıkan koku bu bizim üzerimizdeki
koku bizimde oralı olduğumuz kanıtlıyor. On beş yirmi yıl sonra sanki derimiz
dahi bisküvi kokar gibi rengimizde biraz solar gibi olacak. Nasıldır orası? Bol
bisküvi, çeşidi çikolata, kraker, kek var mıdır orada? Ya da ben de gider
çalışırsam başıma orada neler gelebilir? Kimlerle nasıl hangi olaylarla karşılaşabilirim?
Telefon kullanmamıza izin veriyorlar mı?
Herkes kendi borusunu mu öttürüyor yoksa her birimiz birinin gong
sesiyle mi işe başlıyoruz? Sonra peş peşe işlerimize mi dağılıyoruz? Bak dinle
anlatayım: Önce o gür kalabalık kokusu ile birlikte bisküviler fırın makine ve
yankılı sesler hep birlikte bir resim gibi çıkar ortaya. Herkes için bir kalem
bir de boya herkes kendi resmini boyar. Orası da öyle bir kap ki elini daldıran
kabını doldurur her biri de üstü örtülü bir kap bütün hikayeler de o kaplar ve
fırının üzerini kaplayan bisküviler içinden çıkar.
Orada buluşma
yerimizde rızkımızın ekmeğimizin başında Esma Vildan, Cevriye, Hayriye çoktan
gelmiş olur. Hep birlikte işimizin önünde fırınların önünde az sonra bizde
yanlarına katıldığımızda daha farklı bir düzen oluşur başka bir ekip. Şimdi
zamanı ziyan etmeden müsrifçe kullanmadan fırından hızla akıp gelen bisküviler
zamanı hızlandıracak bizi olduğumuz yerde durduracak. Bu bir baskı boyun eğmek
değil. Bu bir düzen elli yıllık bir serüven. Onca yıldır işsizleri kadınları
bir mıknatıs gibi kendine çeken bir sistem kadınları birbirlerine
yakınlaştıran. Kızlar kadınlar, önceleri birbirlerini görmüyorlardı bile evlerinde
dört duvar arasında ama şimdi birbirlerini görüyorlar. Kızlar kadınlar erkekler
her biri birbirlerini görüyor ama buluşmak için değil çalışmak için bu da buluşmanın
verdiği şok etkiyi yaratmıyor tabi ki bir yabancıymışsın gibi davrananlar da
var içlerinde. Şimdi Elif arkasını dönüyor ben de elimi kaldırıp ya da hafifçe
gülümseyerek ona selam verirsem o da arkasını dönecek bana gülümseyecek. Küçük
küçük kıyım kıyım kıyılmış kadınlar, kızlar kuş gibi çırpınan, tokat yemiş gibi
afallayan, iki yana sallanan burada buluşmanın çalışmanın ne demek olduğunu
daha henüz anlamayan kızlar kadınlar olacak etrafında her birine birer şok,
inan her birine de iyi gelecek derman çok.
Kenarları
pütürlü olanları kaba kenarları dermanları birbirleriyle birleştirmek rahatsız
verici ama yavaş yavaş ayaklarımızı birbirine sürüye sürüye ayaklarımızı birbirine
vura vura yemeğe giderken veya lavaboya buluşmalarımız daha çok hoş oluyor ve
yakınlaşıyoruz. Şimdi burada iş yerinde bizi aydınlatan işimizin üzerinde
bisküviden kendimiz bir yeşil yol çizdiğimize göre boş bir alana bakar gibi yani
öküzün trene baktığı gibi uzun uzun bakmak yerine bir araya toplanıyor
yakınlaşıyoruz.
Bisküvi
toplarken yan yana dururken Havva, o ensiz masanın ucunda ilk önüne gelen
bisküvi paketleriyle irkilen daha ortama alışmadan çalışmaya alışmaya, çalışan.
Sen olsan ne hissedersin? Kimse sormuyor bile dolaylı veya dolaysız işimizle
alışmalarımızda işin zorluğuyla buluşman da eski arkadaşında yanına gelemiyor. O
da kendine verilen görevin başında kendi önündeki işiyle baş başa senden başka da hiç kimse yok ki senin yardımına
gelsin, üstelik her birinde de aynı senin yükünden var. Artık hepimiz işçiyiz
hepimizin sırtında da bir yük var. Ne yapalım bu yükleri? Taşıyalım mı yoksa bırakalım
mı? İşyeri burası hayatımızın zamanımız kullandığımız yer. Berna Nalan, Aydan,
Aylin, Handan, Kerime her birimizin boynuna işçi kimliği asıldı ekmeğimiz aşımız
bölüp paylaşacağımız pay edeceğimiz elimizi cebimize attığımız zaman çıkaracağımız
paralar zamanla da bizimle özdeşleşen kimliğimiz olacaklar. İşçi kimliğimiz.
İşçi olduğunu ve bu işi başardığını kanıtlamak için de önüne gelen sıraları paketli
malları kusursuzca toplaman gerek. Evet önünde hiç paketli mal kalmamış hepsini
toplamışsın bu da senin işi öğrendiğinin yapabileceğinin kanıtı. Havva’da hafif
neşeli kendinden emin gürültülü bir kahkaha patlatıyor. Fırından gelen malları
da toplayabileceğinin bir kanıtı olarak. Çünkü fırından mal alan kızlar daha
çok kendinden emin ve gürültülü sesler çıkartıyor. Şimdi elleri daha hızlı
kendinden emin sadece bisküvi ekilmiş bir tarlada ekin toplamak gibi onun
üstüne sinen kokusu kızların kuş gibi cıvıltıları bazıları da kendinden geçmiş
bir garip kuş misali. Bu mudur işçilik? İşyerinde buluşma çalışma bu mudur? Evet
budur dışarıda aylak aylak dolaşmaktansa kah geriden geriye kızları
seyretmektense o bisküviye uzanmış bedenlerini gizleyerek evlerine ailelerine
bakmakla sorumlu ebedi işçilik. Havva’nın sesi soluğu kesildi uzun yıllar edebi
işçiliği düşünemiyordu. İnandıramıyordu kendine uzun yıllar çalışabileceğine bu
sınavı verebileceğine. Çalışmaktan geriye ne kalır? Geriye arkadaşının Berna’nın
yeşil gözleri armut biçimi Ayla’nın iğneleyici alaycı sözleri, Handan’ın ağırbaşlı hali yani ortaya
koyduğumuz sergilediğimiz davranışlarımız kalır. Bizi buluşturan bir araya
toplayarak bizi keskinleştiren bir bıçak gibi her şeyi kesmemize yarayan kimliğimiz
kalır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder