Sizler
oturmuş masa başında o bisküvileri yiyorken bizler de onları için toplamak için
masanın başında kümeleniyoruz. Bizler masanın başında hep kazancımızı hesap
ediyoruz hem de aynanın karşısına geçip de yeni kendimize biçtiğimiz
kıyafetlerin üzerimizde nasıl durabileceğinin hayallerini kuruyoruz.
Çalışmaya
kendim kara verdim. Hangi mantığın fikrin hangi işin bana uygun olabileceğini
dahi düşünmeden. Uçucu kaçıcı biri değilim birazda katıyım üstelik. Buz gibi su katılmamış sek. Alev gibi parlayan bir de sivri dilim vardır üstelik
birden hızla bir kamçı gibi sırtınıza şaklatabilirim. Ama sonra yangından sonra o yangından kaçan
fareler gibi kendimden bile kaçarım. O ruhumda bıraktığım etrafımda bıraktığım
enkazı da görmek istemem. Mor halkalar gibi.
Oysa kalplerimizde açan bin bir çiçek sırlarımız bizi uykumuzdan
uyandıran iş görmemizi çabuklaştıran aman eller duymasın dediğimiz türden sırlarımız da
vardır birbirimize anlatacağımız ama ben sesimi yükseltmedikçe anlaşılabilir
olmadıkça ama ben de her ayak tıkırtısından huylanırım mangalda kömür bırakmam
kavga için kavgaya zemin oluşturmak için sonra da her yanım yanmış tarumar olmuş
tam bir enkaz yığını saklanacak yerimde
kalmamış nereye gitsem? Gece ortasında havada karanlık, ''Aynanın karşısına
geçip geçip kaderime ağladım içip içip gönül sayfamda açık seçik….’’yazanları
daha bir dile getirebilsem ama korkuyorum kendimin aynanın dışından
görünmesinden görüntülenmesinde korkuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder