GAMSIZ HAYAT
İnsan doğuştan çalışmaya aşık doğmamışsa
sırf safi çamursa yontulmamış işlenmemiş doğranmamış ve belli bir beceri kazanmamış ise vasıfsızdır yani hala şekilsiz çamurdur. İnsan böyle şekilsiz iken saf ve temiz kalabilmişse makuldür ya saf ve temiz kalamamışsa hiç kimse kalamaz ki öyleyse bu ayrıştırma niye?
İş var ve işsizlik artıyor, iş ve
işsizlik birbirine karışıyor. İşe gidenlerin yüzleri gülüyor. İşe gitmeyenler
ise rüzgarda bile hareketsiz yapraklar gibi kımıldamıyor. Keder yağmurunda
olumsuzluklar kervanında beklemede hareketsiz bereketsiz duruyor. Gözlüklerinin
camları dahi puslu karanlık isli uluyan dilleri de sadece iki bacak arası,
ayakları da çarpık bacaklı
Yine çalışanlardan neşeli sesler
geliyor. İşyerinin kapısında işyeri de onlara ''Hoş geldiniz sefalar
getirdiniz,'' diyor.
Tembel serseri, tesbih yapmış hayatı
ağır ağır çevire çevire tesbihiyle oynuyordu. Onun görmediği hayal bile etmediği
kaybettiği şeyler. İçini dolduran tembellik hengamesi serserilik budalası onu
nitelendiren utancı, Yaşamak mıydı bu? Ne hakla başkalarının sırtında ne hakla?
Oysa onda da vardı el kol ayak bel ne etmişti şimdiye kadar ne etmişti? Bunca
yıldır eline bir kazma kürek mi almıştı yada poşete sarılı bir ekmek mi
getirmişti koltuk altında. ‘’Onu bir gün çalışırken göreyim bir fakire sadaka
vereceğim.’’ Diyordu annesi. O serseriliğine işsizliğine sevinirken. Belki o
öyle başkaları böyle hayatın ipine tutunmuşken. Belki o tutunmamıştı hayatın
ipine, hayat onun ellerinde tutulmaz şekilsiz bir haldeydi.
Onunla aynı görüşe sahip olmadığından ona karşı bakışı da sadeleşemiyordu.
İş görmemiş elleri zoru görmemiş hayatı ve yorgun tavrı
Benim sözlerim ona bir bıçak gibi
keskin geliyor onun serseriliği gamsızlığı da bana, bir vesile arıyorduk
birbirimize çatmak için. Bu sefil
kemiriciler asalaklar başkalarının sırtından geçinenler için benim tek silahım
manevi gücüm ve çalışma şevkim. Onlardan o kemiricilerden iğrenmeme ve kolayca
ittirivermeme sebep. İşsizlik bazı kişilerde utangaçlık yapar utanır o kişi de
ise işsizliği bir soyluluk ibaresi gibi o ve onun gibilere göre bin bir türlü
bahaneleri de vardır işsizliğe ve işe gitmemeye. Dillerine tutkalla
tutturdukları bir türkü gibi sığındıkları mazeretleri.
Serseriler tembeller emekleriyle para
kazanan işçi sınıfından da uzak basit insanlar.
Üstelik ruhen de yorgundurlar hep
yorgunum terenennisi içinde tam işe gitmek üzereyken de bir bahanesi vardır işe
gitmemek için tıpkı iş değiştirmeye yol değiştirmeye kararsızlıkla olduğu gibi
bahaneleri de vardır sürekli kararsızlıkla,
‘’Hazırlanıyorum hazırım tam işe
gideceğim öyle ki özlemini çektiğim iş çalışmak istediğim iş içimde bir
huzursuzluk. Bana gitme, gitme o işe,’’ diyor.
Onun içini yeyip bitiren kemiren
içine yerleştirdiği yeşertip büyüttüğü tembellik onu bırakmıyor tam o işe
gitmek istiyor elini kolunu bağlıyor onu atalet hale getiriyor yapamıyor
edemiyor gidemiyor.
Böyle bir kararsızlık hali gülümseyişi
serzenişi iş ile alay edişi acınacak haline gülüşü ben inatla, ‘’İşe gideceğim
ipin ucundan tutacağım,’’ diyorum o ise işin alayında.
Onun ellerini bağlayan benim ise elimle
tuttuğumu elimi bağlayan işim.
Tembellik onun kanının ağırlaştırdı o
hep yan yattı en yakınları da ona yardım etti. Sonra Allah da ona yardım etti.
Cebinde üç lira parası ve sigarası
sırtını yerleştirdiği yastığı dilinde mırıldandığı şarkı, ‘’Bir elimde cımbız
bir elimde ayna umurumda mı ki dünya,’’ istediği hayat yaşamak istediği dünya
onun özgür olduğu alan onu böyle hafif ve yüksekte tutuyordu. Ama zaman nelere
gebeydi elbette zaman ona da bir ayar geçecekti.
Şimdi çok erken karar vermek için çok
erken. O her eğilip doğrulduğunda huzursuzluk başladığında nasıl olduysa olmuş
başının üstündeki iki gözü de açılmıştı birden arkasına döndü baktı zaman
şimşek hızıyla geçmişti. ‘’Yeni bir iş yeni bir ben bana yeni bir mucize lazım yeni
bir hayat gerisi bayat benim bir iş bulmam lazım.’’ Aldanmıştı gençliğine uzun
boylu yakışıklılığına koltuğunun altına sıkıştırdığı diplomasına.
Ona en çok hava veren şey.
Tembelliğini bahanesi elindeki diploması ve o huzursuzdu bu kez alaycı
küçümseyerek bakan gözleri üzgün bir şey arıyor bir iş arıyor gibiydi. Aradığı
iş nasıl bir iş?
Bakışlarıyla aradığı iş tüm şehrin bildiği inandığı yaptığı veya yapmaya çalıştığı iş. Bisküvi fabrikaları,
kararlı bir tavırla o işe elini uzattı iş onun elinden tuttu. Fabrika ona bütün
kapılarını açtı. O da hızlı bir yürüyüşle turuncu masalardan bir tanesini
kaptı. O tembelliğin favori adamı kıvırcık saçlı iri gözlü, ‘’Neden ben de
çalışmamayım? Eller çalışıyorlarken benim neyim eksik? Dedi, atladı işin üstüne.
O yıllar önce omuz silktiği işe neden çalışacakmışım neden dediği işine. Şimdi
yüzünde güller açıyor keyfi yerinde. Keyfi olarak çalışıyormuş gibi keyfi
ehil de
O tembel kişi üstünü başını
temizliyor üzerindeki tembelliği kendisinden el hareketleriyle
uzaklaştırıyordu. Olsun buna da şükür.
Gülüyordu gülmeye başlamıştı beni görünce
çünkü iş çalışmak hoşuna gitmişti kendi kazancıyla içtiği çorba hoşuna
gitmişti. Çorbanın iyisi kötüsü olmaz işinde iyisi kötüsü olmaz ‘’İş iştir,’’
diyordu. Tavuk suyuna çorba tadında gülüşler.
İnsanı ölçmek için bir terazi var mı
hayır yok. Öyleyse insanı görünüşüyle veya zamana yaymadan değerlendirmemek
lazımmış bu da benim hatam bu da benim kulağıma küpe olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder