8 Şubat 2018 Perşembe

TEMBELLİK


GAMSIZ HAYAT
İnsan doğuştan çalışmaya aşık doğmamışsa
sırf safi çamursa yontulmamış işlenmemiş doğranmamış ve belli bir beceri kazanmamış ise vasıfsızdır yani hala şekilsiz çamurdur. İnsan böyle şekilsiz iken saf ve temiz kalabilmişse makuldür ya saf ve temiz kalamamışsa hiç kimse kalamaz ki öyleyse bu ayrıştırma niye?
         İş var ve işsizlik artıyor, iş ve işsizlik birbirine karışıyor. İşe gidenlerin yüzleri gülüyor. İşe gitmeyenler ise rüzgarda bile hareketsiz yapraklar gibi kımıldamıyor. Keder yağmurunda olumsuzluklar kervanında beklemede hareketsiz bereketsiz duruyor. Gözlüklerinin camları dahi puslu karanlık isli uluyan dilleri de sadece iki bacak arası, ayakları da çarpık bacaklı
         Yine çalışanlardan neşeli sesler geliyor. İşyerinin kapısında işyeri de onlara ''Hoş geldiniz sefalar getirdiniz,'' diyor.
                Tembel serseri, tesbih yapmış hayatı ağır ağır çevire çevire tesbihiyle oynuyordu. Onun görmediği hayal bile etmediği kaybettiği şeyler. İçini dolduran tembellik hengamesi serserilik budalası onu nitelendiren utancı, Yaşamak mıydı bu? Ne hakla başkalarının sırtında ne hakla? Oysa onda da vardı el kol ayak bel ne etmişti şimdiye kadar ne etmişti? Bunca yıldır eline bir kazma kürek mi almıştı yada poşete sarılı bir ekmek mi getirmişti koltuk altında. ‘’Onu bir gün çalışırken göreyim bir fakire sadaka vereceğim.’’ Diyordu annesi. O serseriliğine işsizliğine sevinirken. Belki o öyle başkaları böyle hayatın ipine tutunmuşken. Belki o tutunmamıştı hayatın ipine, hayat onun ellerinde tutulmaz şekilsiz bir haldeydi.
          
Onunla aynı görüşe sahip olmadığından ona karşı bakışı da sadeleşemiyordu.
            İş  görmemiş elleri  zoru görmemiş hayatı ve yorgun tavrı
       Benim sözlerim ona bir bıçak gibi keskin geliyor onun serseriliği gamsızlığı da bana, bir vesile arıyorduk birbirimize çatmak için.  Bu sefil kemiriciler asalaklar başkalarının sırtından geçinenler için benim tek silahım manevi gücüm ve çalışma şevkim. Onlardan o kemiricilerden iğrenmeme ve kolayca ittirivermeme sebep. İşsizlik bazı kişilerde utangaçlık yapar utanır o kişi de ise işsizliği bir soyluluk ibaresi gibi o ve onun gibilere göre bin bir türlü bahaneleri de vardır işsizliğe ve işe gitmemeye. Dillerine tutkalla tutturdukları bir türkü gibi sığındıkları mazeretleri.
     Serseriler tembeller emekleriyle para kazanan işçi sınıfından da uzak basit insanlar. 
     Üstelik ruhen de yorgundurlar hep yorgunum terenennisi içinde tam işe gitmek üzereyken de bir bahanesi vardır işe gitmemek için tıpkı iş değiştirmeye yol değiştirmeye kararsızlıkla olduğu gibi bahaneleri de vardır sürekli kararsızlıkla,
        ‘’Hazırlanıyorum hazırım tam işe gideceğim öyle ki özlemini çektiğim iş çalışmak istediğim iş içimde bir huzursuzluk. Bana gitme, gitme o işe,’’ diyor.
         Onun içini yeyip bitiren kemiren içine yerleştirdiği yeşertip büyüttüğü tembellik onu bırakmıyor tam o işe gitmek istiyor elini kolunu bağlıyor onu atalet hale getiriyor yapamıyor edemiyor gidemiyor.
       Böyle bir kararsızlık hali gülümseyişi serzenişi iş ile alay edişi acınacak haline gülüşü ben inatla, ‘’İşe gideceğim ipin ucundan tutacağım,’’ diyorum o ise işin alayında.
       Onun ellerini bağlayan benim ise elimle tuttuğumu elimi bağlayan işim.
      Tembellik onun kanının ağırlaştırdı o hep yan yattı en yakınları da ona yardım etti. Sonra Allah da ona yardım etti.
       Cebinde üç lira parası ve sigarası sırtını yerleştirdiği yastığı dilinde mırıldandığı şarkı, ‘’Bir elimde cımbız bir elimde ayna umurumda mı ki dünya,’’ istediği hayat yaşamak istediği dünya onun özgür olduğu alan onu böyle hafif ve yüksekte tutuyordu. Ama zaman nelere gebeydi elbette zaman ona da bir ayar geçecekti.
      Şimdi çok erken karar vermek için çok erken. O her eğilip doğrulduğunda huzursuzluk başladığında nasıl olduysa olmuş başının üstündeki iki gözü de açılmıştı birden arkasına döndü baktı zaman şimşek hızıyla geçmişti. ‘’Yeni bir iş yeni bir ben bana yeni bir mucize lazım yeni bir hayat gerisi bayat benim bir iş bulmam lazım.’’ Aldanmıştı gençliğine uzun boylu yakışıklılığına koltuğunun altına sıkıştırdığı diplomasına.
        Ona en çok hava veren şey. Tembelliğini bahanesi elindeki diploması ve o huzursuzdu bu kez alaycı küçümseyerek bakan gözleri üzgün bir şey arıyor bir iş arıyor gibiydi. Aradığı iş nasıl bir iş?
       Bakışlarıyla aradığı iş  tüm şehrin bildiği inandığı yaptığı veya  yapmaya çalıştığı iş. Bisküvi fabrikaları, kararlı bir tavırla o işe elini uzattı iş onun elinden tuttu. Fabrika ona bütün kapılarını açtı. O da hızlı bir yürüyüşle turuncu masalardan bir tanesini kaptı. O tembelliğin favori adamı kıvırcık saçlı iri gözlü, ‘’Neden ben de çalışmamayım? Eller çalışıyorlarken benim neyim eksik? Dedi, atladı işin üstüne. O yıllar önce omuz silktiği işe neden çalışacakmışım neden dediği işine. Şimdi yüzünde güller açıyor keyfi yerinde. Keyfi olarak çalışıyormuş gibi keyfi ehil  de
         O tembel kişi üstünü başını temizliyor üzerindeki tembelliği kendisinden el hareketleriyle uzaklaştırıyordu. Olsun buna da şükür.

     Gülüyordu gülmeye başlamıştı beni görünce çünkü iş çalışmak hoşuna gitmişti kendi kazancıyla içtiği çorba hoşuna gitmişti. Çorbanın iyisi kötüsü olmaz işinde iyisi kötüsü olmaz ‘’İş iştir,’’ diyordu. Tavuk suyuna çorba tadında gülüşler.

         İnsanı ölçmek için bir terazi var mı hayır yok. Öyleyse insanı görünüşüyle veya zamana yaymadan değerlendirmemek lazımmış bu da benim hatam bu da benim kulağıma küpe olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder