Ellerimizde tane tane çikolata
inanılmaz bir hızla eğilip doğrularak o paletler de hızla önümüzden akıp geçip
gittiler. Bir tünelin içinden geçer gibi edalı bir şekilde gelen çikolatalı
tabletler fırsatını bulduğumuzda bir tanesini ağzımıza attığımız açlığımız
yatırdığımız fakat o fırsatı da bulamadık tünelden gelen malların önünü henüz
kesemedik. Bir bakkal dükkanı gibi onlarca çeşidin içinde başını ne tarafa
çevirirsen çikolata ama sen de oraya o işin başına mıhlanmış kalmışsındır.
Bedenin orada sabit gözlerin görebildiğin kadarıyla her biri de karşında
duruyorlar. Sen onlara onlar sana
bakıyorsun. Sonra o ürünler seni umursamaz bir şekilde depoya doğru yol
alıyorlar. Sen ayaklarını bir ileri bir geri hareket ettirirken o soğuk binanın
soğuk demirlerin içinde soğutma tünelinden de çıkmış ürünün geliş yolunu
izlerken onun geliş hızını durduramayacak kadar da kendini güçsüz hissederdin.
Demek ki böyle de kesilip biçiliyoruz lime lime ediliyoruz. Böyle soğuk bantın
bir tarafında tek başına bırakılarak ellerin yorgun düşmüş gözlerin nemli
incecik her biri bir filiz gibi diğer kızlarla da kollarımız yan yana,
yardımsız iki çift gözde üzerimizde, o çalışma şartlarında çalışmak zorundayız
sadece özgürce soluk alıp verdiğimiz yemek saatleri kuş ağzı gibi ağızlarımızda
o yemeklere sürtülürken yaprak gibi sallanan bedenlerimiz, günde sabaha doğru
ağarırken ama çalışmak zorundayız.
Yorulduk yorgun düştük ama çalışmak zorundayız.
Bunca hareket halindeyken uyuyan
uyuklayan gözleri uykusuzluktan kıpkırmızı yanıyorken o duygusuz dünyanın da
çevreninde bir parçası olmuşuz. Konumumuzdan kendimizden vazgeçtik ve şimdi de
yatağımızda uzanmış upuzun yatıyoruz. Ne
kadar da çabuk uykuya daldık. Ne kadar da çabuk unuttuk yorgunluğumuzu bunun
üzerine gözlerimiz üzerine çekilen perdeler ve göz ucuyla ilgini çeken sokak ne
de çok şey varmış görmediğimiz ne de çok duymadığımız şeyler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder