7 Şubat 2018 Çarşamba

KAYBOLMUŞ BENLİK

Kızlar arasında kaybolmuştum. Her birinin gölgesi arasında gölgelenen de ben olmuştum. İçimdeki gürültüler de susmuş sükûnet bulmuşlardı. İçimdeki düşmanlarım beni lime lime etmiyor dışarıda da horozlar ötmüyordu sadece benim tenim hareket ediyor benim yük trenim yük çekiyor. Ama ben de kendim değilim ben kimim? Bu fabrikaya ve kızlara yaslanan beden, ben kimim? Canlı mı ölü mü? Kızlar benim içimdeki umutsuzluğu hayal kırıklıklarını silip süpürüp alıp temizlemişlerdi arkadaşlarım o harika insanlar her biri de elleri çalışkan, işlek çalışkan kızlar, fırının kenarında bisküvi toplayan, bazıları bir bulut bazıları bir gölge bazıları da hayalet gibi onlarca kız bir azalıp bir çoğalan pembe kırmızı yüzleri zamanla beyaza dönüşen dışarıyı bilmeyen bir eve bir işe yollanan kendilerini bazen yükselten bazen kabartan öylesine nafile bir insan gibi de hayattan gelip geçmeyen kızlar.  Değişen zamanda aklımda not defteri gibi kendimle bile anlaşamazken, bir tek cümle kuramazken kendimde bir gölge iken onların arasında onlarla birlikte hamaratça nasıl da ilerlemişim. Kendim geleceğimi bile göremezken bu dünyadan bir fani gibi gelip geçecekken nasıl da kendimi onlar arasında görebilmişim. Nasıl bu işyerinin ve kızların bana verdiği ağırlık nasıl? Bana verdikleri güç istek, talep, isteme arzusu kendim olabilmek söz söyleyebilmek nasıl? Bir şeyler de varlığını hissettirtmek bu dünya da ben de varım demek nasıl?
       Beş dakikalık ara Gülden Karaböcek'ten Dilek taşı şarkısı. Dinle.      
       Öyleyse dünya dönüyor atlıkarınca dönüyorsa bir tek dönmeyen ben mi kalacaktım? Elbette ben de dönecektim bu devranda. Bu bir buluş bir mucize değil narin incecik bir çizgi hepimiz bir kürenin  içinde bir kafesin içinde asılı duruyoruz işte. Birlikte soluk alıp veriyoruz birlikte yürüyoruz kimimiz mavi kimimiz yeşil, kırmızı mor, sarı farklı tonlarda yollarda yürüyoruz. Zamanla yeşilden maviye kırmızıdan mora da geçiyoruz ansızın bir ışık yakalıyor birden aşkın şarabını da içiyoruz. Ağır ağır bu merdivenlerden de çıkarken ömrümüz de tükeniyor kanımız çekiliyor yavaş yavaş yüzümüzün de rengi değişiyor ağırlaşıyoruz hantallaşıyoruz yaşlanıyoruz daha sonra ince uzun yere yatıyor o toprağın üzerinde öylece de kalıyoruz. Ölüyoruz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder